SÖZCÜ SAVUNMAYI BIRAKIP GÖREVİNİ YAPMALIDIR…
Sözcü yazarlarına karşı açılan davanın, “FETÖ davalarını sulandırmak” veya “FETÖ’yü aklamak” amacıyla yapıldığını savunmak, akla ziyan bir tespittir.
Zira Sözcü’nün FETÖ ile irtibatını /iltisakını kanıtlara bağlamak imkânsız bir iştir.
Hal böyle olunca, bu davanın açılmasındaki amacı başka yerlerde aramak gerekir:
Amaç; Sözcü yazarlarını mahkûm etmek olmayacağına göre, AKP iktidarının her zaman yaptığı gibi “gündemi değiştirmek” olduğu son derece açıktır.
İktidar gündemi değiştirmekte başarılı mı?
Evet…
***
Güncel olarak tartışılması gereken konular:
-Enflasyonun yüzde 20’lerin üzerinde dolaşması, buna rağmen emeklilerin aylıklarına enflasyonun çok altında artış yapılmak istenmesi,
-Asgari ücretin “açlık sınırı”nın altında kalacağının anlaşılması,
-2019 Bütçesi görüşülürken, iktidarın 2018 Bütçesini nerelere ve nasıl harcandığının hesabının vermemesi,
-TBMM adına denetim yapmakla görevli Sayıştay raporlarının gözden kaçırılması, iktidar aleyhine rapor hazırlayan kamu görevlilerinin görevlerinden alınması,
-Özelleştirilmelerden elde edilen paraların hesabının sorulmaması,
-Otoyollar ve köprüleri yapan müteahhitlere sağlanan devlet garantili rantların, bu yol ve köprüleri kullanmayan vatandaşlardan toplanmasındaki adaletsizlik,
-Diyanet İşleri Başkanlığının imamlara gönderdiği -en az on gence ulaşarak- “gençlik kolları” kurulması ve bu örgütlenmenin ne amaçla yapıldığının tartışılmasıdır.
Türkiye’nin sınırlı sayıdaki muhalif yazarı, birinci sıradaki bu işleri bırakıp, Sözcü’ye açılan davanın siyasi olduğunu anlatmaya; haklarında dava açılan yazarlar ise kamuoyu önünde FETÖCÜ olmadıklarını ispatlamaya çalışıyorlar…
İddia makamı kanıtlarını sunamıyor ama iftiraya uğrayanlar savunmalarını yapıyorlar…
Böyle çabalar sonucunda, bu dava geri çekilemeyeceğine veya kamuoyu ikna edilerek beraat kararı alınamayacağına göre; muhalefete kurulan bu tuzağa düşmemek en doğru strateji olsa gerekir.
Muhalifler; kişisel savunmalarını yapmak yerine, muhalefet görevini yerine getirmelidirler…
***
Kabul etmek gerekir ki, siyasi irade, asıl tartışılması ve eleştirilmesi gereken hususları geri plana atmayı başarmıştır.
Muhalefet çizgisinde duranların bu oyuna düşmemesi gerekirdi.
Muhalefet, asıl görevi olan halkı aydınlatmaya devam etmeliydi.
Eğer bir ülkede muhalefetin ne yapması gerektiğini iktidar belirliyorsa, o ülkede muhalefetin varlığından söz edilemez.
Sözcü, savunma yapmayı bırakıp, halkın sözcüsü olma misyonunu yerine getirmelidir…
MUHALEFETİ DE KENDİ SEÇMENİ UYARMALIDIR…
Siyasi iktidarın muhalefetin ne yapacağını belirlemesinin yarattığı kafa karışıklığından yararlanan ana muhalefet partisinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu (KK) da bu fırsattan yararlanarak, kendi özel gündeminin gereğini yapıyor:
KK’nın, KKTC ziyaretinden sonra yaptığı açıklama ile Y-CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz’ün yaptığı açıklama örtüşüyor.
İkisi de Türkiye’nin Mısır ve İsrail’le işbirliği yapmasını öneriyorlar!
Y-CHP, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz sorununun temelini, “Türkiye’nin İsrail ve Mısır ile bozulan ilişkilerine” bağlıyor, doğal olarak çözümü de bu tespite bağlı olarak gösteriyor.
Kılıçdaroğlu, ABD-İsrail ilişkilerinin düzeltilmesi gerektiğini ve Batı Asya ülkeleri ile kurulan ilişkilerin doğru olmadığını savunuyor.
İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Akdeniz’de kurmak istedikleri enerji denkleminin (stratejik işbirliğinin) Türkiye’ye karşı olduğu son derece açık iken, Kılıçdaroğlu’nun “bu cephede yer alalım” önerisini anlamak mümkün değildir:
“Müzakereler hemen başlasın, devam etsin, biz de destekleyelim” demek (1) karşı (düşman) tarafın yanında yer alalım anlamındadır…
***
KK, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya destek veriyor.
Bu desteğin ne anlama geldiğini Akıncı’nın ne yapmak istediğinden öğrenelim:
Akıncı ne istiyordu?
Türkiye’nin garantörlük haklarından vazgeçmesini, Türk askerlerinin adadan çekilmesini ve bir miktar da toprak tavizi verilmesini.
Kısaca Rumların bile kabul etmediği Annan Planı‘nın hayata geçirilmesini istiyor.
Bunun karşılığında, Kıbrıs’ın AB’ye verilmesini, KKTC vatandaşlarının da ikinci sınıf Kıbrıs vatandaşı olmasını çözüm gibi görüyor.
Dersimli Kemal, Mavi Vatan’ın güvenliği, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesinin tehlikeye atılması ve Türk Donanmasına Akdeniz’de bir deniz üssü işlevi gören adanın, fiilen ve hukuken elden çıkmasında sakınca görmüyor.
Yani, Kılıçdaroğlu ile Akıncı aynı cephededirler.
İkisi de “ver kurtul” tezini savunmaktalar..
Türkiye’nin PKK/PYD/YPG’ye üçüncü harekâtı yapacağı bir sırada, Kıbrıs konusunun, üstelik de ana muhalefet partisi tarafından gündeme taşınması, oldukça anlamlıdır…
SAVAŞI KÜÇÜMSEMEK BEŞİNCİ KOL FAALİYETİDİR…
ABD’nin gözetim, yardım ve koruması altında terör örgütü PKK’nın Suriye’deki kolu PYD’nin silahlı yapılanması olan YPG’nin, düzenli ordu şeklinde örgütlenme çalışmalarının hızlandırılması ve diğer askeri koşulların elverişliliği gözetilerek, TSK’nın PKK’ya karşı üçüncü büyük harekâtını başlatması, yurtsever komutanlar tarafından zorunlu görülüyorsa, başımız gözümüz üstündedir.
Tam da birlik ve beraberlik içerisinde hareket edilmesi gereken bu dönemde, Kıbrıs gibi diğer tartışmalı konuların gündeme taşınması ile bu harekâtın “yerel seçimleri kazanmak” amacıyla yapıldığının savunulmasını, beşinci kol faaliyetleri olarak değerlendirmek gerekir.
TSK’nın yurt dışında operasyon yaptığı bir sırada, hayat pahalılığını protesto için, “tilki tv”nin Atlantik ötesinden gelen talimatlara uyarak halkı sokağa çağırması da kabul edilemez.
Muhalefetin bu tür çağrılara değer vermesi siyasi intihar olur.
Türk halkının, böylesine kritik dönemlerde, bu tür örgütsüz densizliklere itibar etmeyeceği de bir başka gerçekliktir.
Operasyon kararından önce yukarıda saydığımız nedenleri protesto etmek amacıyla halkı bir siyasi disiplin çerçevesinde muhalefet sokağa çağırsaydı, haklı ve yerinde olan bu çağrıya biz de uyardık.
Savaş kararından sonra yapılacak olan çağrı, PKK’yı kurtarmak içindir, buna asla destek verilemez!
Yurtsever duruşun böyle olması gerekir.
Buna rağmen Reis’in bu zafiyeti, fırsatı ganimet gibi değerlendirmesini kabul etmek de mümkün değildir.
Hele de Fransa’daki “Sarı Yelekliler”in eylemleri ile Gezi Olayları’nı benzetmek ve buradan çıkış yaparak; yurttaşların Anayasal toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını kısıtlamaya kalkışmak ve gereksiz yere gözdağı vermek, Cumhurbaşkanına hiç yakışmamıştır…
***
TSK’nın sınır ötesi operasyonunu salt terörle mücadele olarak değerlendirmek hatalıdır.
Zira işin içerisinde bölge ülkeleri Rusya, İran, Irak, Suriye ve Türkiye ile birlikte ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri ve koalisyon güçleri de vardır.
Bu bir savaştır.
Ve savaş bu iki cephe arasındadır.
Atlantik güçleri ile Avrasya güçlerinin karşı karşıya olduğunu görememek siyasi körlüktür.
Rusya Dış İşleri Sözcüsü Mariya Zaharova‘nın:
“Türk meslektaşlarımızla terör karşıtı operasyonlar düzenlenmesi de dâhil olmak üzere Suriye ile ilgili her konuda temas halindeyiz” sözleri (2) bu savaş gerçeğini vurgulamaktadır.
Aynı şekilde, Pentagon sözcülerinden Binbaşı Sean Robertson‘un:
“Koordinasyonsuz askeri operasyonlar ortak menfaatlerin altını oyacaktır” sözlerinden sonra;
“ Suriye’nin Kuzeydoğusunda, özellikle de ABD askerlerinin bulunduğu veya yakınlarında olduğu bölgelere yönelik herhangi bir tarafça atılacak tek taraflı bir adım büyük bir kaygıdır ve bu tür adımları kabul edilemez addederiz” (3) demesi de savaşın (gerçek) taraflarını açıkça ortaya koymaktadır…
***
Bu gelişmeler karşısında PKK’nın yayın organı ANF‘de yayınlanan ve PKK üst yöneticilerinden birinin kaleme aldığı anlaşılan analizde:
“Türk devletinin ne yapmak istediği anlaşılıyor ama ABD’nin ne yapmak istediği ciddi şüphe uyandırıyor” denmekle, (4) PKK/PYD’nin ABD’ye kara gücü olarak hizmet verdiği ve fakat her an satılma tehlikesi ile karşı karşıya oldukları gerçeğinin altı çizilmektedir.
Trump’ın PKK yöneticilerinin başına ödül koymasından sonra başlayan panik, bazı YPG militanlarının Suriye güçlerine teslim olmasına kadar gitmekle, işlerin ciddiyeti ortaya konmaktadır.
Yaşamakta olduğumuz bu sıcak savaşı küçümsemek, “siyasi rant” elde etme amaçlı olduğu söylentisini yaymak hiç tartışmaya mahal vermeyecek şekilde beşinci kol faaliyetidir…
Cemil Can
DİPNOTLAR:
(1)https://www.aydinlik.com.tr/denklem-turkiye-ye-karsi-kuruldu-turkiye-aralik-2018
(4) https://www.aydinlik.com.tr/pkk-da-telas-abd-bizi-satiyor-turkiye-aralik-2018