KONUK YAZARLAR

ŞU “ÖNCELİK” MESELESİ!..

Pek çok kişinin gördüğü fakat kimsenin söylemeye yanaşmadığı bir konuda çok iddialı bir fikir ortaya atacağım.

Önce can alıcı sorumuzu soralım:

Türkiye siyasetinin pratiğinde “öncelikli mesele”si nedir/ne olmalıdır?..

***

İktidarı destekleyenlere göre:

Muhalefet adına konuşanların negatif tutumu, öncelik meselemizdir.

Muhalefet yapmak; doğru olan işlere de bir kulp bulup karşı çıkmak değildir.

Ülke yararına olan doğru işlere karşı çıkanlar; yanlış işlere karşı çıktıklarında inandırıcılık sorunu ile karşılaşırlar.

Böyle bir tutum; ulusal konularda “birlik ve beraberlik” içerisinde hareket etmemizin önünde engel olur.

Birlik ve beraberlik içerisinde hareket edemezsek, dış dünyada hem itibar kaybederiz hem de ulusal çıkarlarımızı korumada elimiz zayıf kalır…

***

Muhaliflere göre ise öncelikli mesele:

Siyasi iktidarın; demokrasiden uzaklaşması, demokratik kurum ve kuralları yozlaştırması, kamu mallarının yandaşları tarafından talan edilmesine sessiz kalması, siyasi iktidarın top yekun yolsuzluğa bulaşması, hırsızlık, adam kayırmacılık, yağma gibi yüz kızartıcı işlerin yargı önüne çıkartılmaması başlıkları altında toplanan, genel olarak ülkeyi yönetme işleridir.

Muhalifler, Erdoğan’ın “kutuplaştırma” siyaseti yüzünden “ötekileştirilmiş” olmaktan ciddi şekilde rahatsızdırlar.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik ,Türk halkının burnundan solumasının başlıca nedenidir.

Kısaca; muhalifler, bir an önce; evrensel hukuk ilkelerine bağlı, hukukun üstünlüğüne saygılı ve adaletli bir yönetime geçilmenin özlemi içerisindedirler…

***

Bana göre:

Türk halkı ne böyle bir iktidarı ne de muhalefeti hak etmiyor.

Türkiye siyasetinin öncelikli meselesi; muhalefet partilerinin yaptığı gibi sabah-akşam siyasi iktidarın yolsuzluklarını halka anlatmak değildir!

Çünkü 18 yıldır devleti yöneten AKP’ye karşı, muhalefetin kesintisiz olarak yaptığı iş budur.

Ve ilginçtir; Türk halkı, çoğu gerçek olmasına rağmen bu söylemlere itibar etmedi, etmiyor.

Dikkatinizi çekerim:

Türk halkı, “yolsuzlukları, adaletsizlikleri kabullenmiştir” demiyorum, sadece bu söyleme “kulaklarını tıkamıştır”.

Neden acaba?

İşte anahtar sözcük budur!

Başka bir ifade ile Batı ülkelerinde skandal olarak değerlendirilen ve hükumetlerin derhal istifasına getirecek olan hırsızlık-yolsuzluk söylemlerini, ne yazık ki Türk halkı kanıksamıştır

Seçmen başka bir önceliği seziyor!

Fakat bunu dile getirecek temsilcileri yok!

Çünkü ele geçirilmiş muhalefet, (*) siyasetin önünü tıkamıştır…

Durum böyle olunca en haklı dava bile, bu işgalcilerin ağzından duyulunca, inanılmaz oluyor ve şüpheli hale geliyor…

***

Özellikle Ana Muhalefet, 18 yıldır yolsuzluk söylemlerini halkın birinci gündemi yapmaya çalışmaktadır.

Bu strateji ile istediği sonucu alamadığı için bir türlü başarılı olamadığı halde, değişik yöntemler izlemeyi neden akıl edemiyor acaba?

Neden kusuru kendilerinde aramıyorlar?!

18 yılda halkın öncelikli gündemi haline getirilemeyen; yolsuzluk, yoksulluk ve adaletsizlikler; AKP iktidarının 19, 20 ve 21’nci yıllarda da gündemin birinci maddesine taşınamazlar.

Çünkü bu işi yapmaları için direksiyon başında oturtulanlara, Türk halkı güvenmiyor!

Eylemleri ile söylemleri ile halka güven vermiyorlar…

Bu yüzden, 18 yıldır denenen yöntemi, üç yıl daha denemek zaman israfıdır…

18 yılda öncelikli mesele haline getirilemeyen sorunlar, önceliklerini kaybetmişlerdir!..

***

Demek ki, başka bir yerde daha önemli sorunlar vardır:

Bu yazıda o sorunların neler olduğunu tek tek sayacak değilim!

Sadece önemli bir sorunun varlığına işaret etmek istiyorum.

Gerçekte olmasalar bile, halk bir sorunun varlığını kabul etmişse bir kere, halkın bu değerlendirmesine göre hareket etmek gerekir.

Sağduyu ve akıl, bunu gerektirir.

Çünkü oy verecek olan halktır…

***

Halkın kafasında yer etmiş sorunlar öyle “tehlikeli” görünüyorlar ki; bu sorunları sırtında taşıyanları, kesinlikle iktidara getirmek istemiyor.

Türk halkı, iktidarı sırtında halkın sindiremediği sorunları taşıyanların ele geçirmesi yerine, mevcut bu kötü iktidara bir süre daha katlanmayı ve bedel ödemeye devam etmeyi ehven-i şer kabul ediyor.

Dolayısıyla beceriksiz bir iktidarın sürekliliğini muhalefet sağlamış oluyor…

Bütçe görüşmeleri sırasında yapılan bir saptamaya; “Cumhurbaşkanı adayı olmayacağımı kim söyledi” şeklinde karşılık veren Kılıçdaroğlu’na Erdoğan’ın verdiği yanıt oldukça anlamlıdır:

Erdoğan’ın “Kılıçdaroğlu’nun adaylığı isabetli olur” sözleri, bazı gerçekleri görmemiz için yeterlidir…

***

Ana Muhalefet, kendisinde bir sorun olup olmadığı hususunda muhakeme yapamıyor mu?

Yoksa, “siyasi körlük”leri midir önlerini karartan?

Bence ikisi de değildir!

Mevcut durumu gayet iyi değerlendiren ana muhalefet, dilim varmıyor söylemeye ama, aslında bir “görevi” yerine getirdiği için, sürekli umut ticareti yapıyor ve sürekli ilk seçimde iktidara gelmeyi vaat ediyor…

Halkı sürekli aldatıyorlar!

Muhalefetin hangi “görevi” yerine getirdiğini de bu yazıda tartışmaya açmayacağım…

***

Her şey bir yana, bu kadar olay yaşadıktan sonra kazandığımız bir deneyim vardır:

Çok açıkça görülüyor ki, Türk halkı, Türkiye’nin rotasını yeniden Atlantik ötesine çevirmeye kararlı gözüken muhalefete, iktidarı vermek istemiyor.

Ana Muhalefet Partisi olan CHP’nin kuruluş kodlarında zaten “antiemperyalizm” ve “tam bağımsızlık” vardır.

CHP tabanının ezici çoğunluğu, Cumhuriyetin Kuruluş Felsefesine bağlıdır.

Sorun; “kaset kumpası”nın yarattığı boşluktan yararlanarak parti yönetimini ele geçirenlerdedir.

Bunların değiştirilmesi halinde, CHP’nin iktidar yolu kesinlikle açılacaktır…

Can alıcı nokta burasıdır…

***

CHP’yi 2010 operasyonu ile “işgal edenler” gerçekte samimi ve halktan yana olsalardı; 10 seçim yenildikten sonra, özür dileyerek kendiliğinden çekilirlerdi.

Onurlu siyaset adamlarından beklenen böyle davranışlardır.

Ama Y-CHP’yi yönetenler, her seçimden önce bu yönde beyanlarda bulunmalarına rağmen, seçimlerden sonra bu sözlerini bir daha ağızlarına almadıkları gibi, hatırlatanları da “afaroz” ediyorlar.

Muhalefette iken bile oyları azalan bir partinin başında ısrarla durmak, pişkinliğin çok ötesinde bir eylemdir!

İşte bu yüzden, Türkiye’nin bir numaralı sorunu; Ana Muhalefet Partisinin ele geçirilerek, muhalefet hareketinin “bloke” edilmesi, olarak önümüze gelmiştir…

Bu nedenle , CHP’nin işgalden kurtarılması şarttır!

CHP’yi işgalden kurtarmadan, Türkiye’yi kurtarmak ise olanaksızdır…

***

Bu öncelikli iş yerine getirilmeden, siyasi iktidarın değiştirilebileceğini sanmak boş hayaldir.

Çünkü örgütsüz halk yenilmeye mahkumdur!

Bir an için CHP’yi kurtarmadan siyasi iktidarın değiştiğini düşünelim:

Bu defa iktidara gelenin Türk halkı olduğunu söyleyemeyiz.

Düşünün bir kere; “tıpış tıpış” oy verdiğimiz Ekmeleddin İhsanoğlu Cumhurbaşkanlığı seçimini kazansaydı CHP iktidara gelmiş mi olacaktı?!

CHP kurtarılmadan iktidarın değişmesi halinde; “ABD’nin adamları” veya “AB’nin adamlarıyeniden iktidara gelecek demektir ki, onlar da her yerde olduğu gibi kendilerini iktidara getirenlerin çıkarlarını koruyacaklardır.

Böyle bir iktidara “halkın iktidarı” denemez!

Zira emperyalistler destekledikleri kişilerin iktidara gelmesi halinde, önce “diyet” borçlarını ödemelerini isterler…

Tarih, bu söylediklerim için yeminli tanıklık yapmaya hazırdır!..

***

O halde:

Öncelikli iş; muhalefeti derleyip toparlamaktır.

Ana Muhalefet Partisinin yönetiminden “yabancı unsurları” çıkarmadan, halkın iktidarını gerçekleştirmek olanaksızdır…

Seçmenin güvenip oy vermediği bir liderin, göstereceği adaya veya adaylara güvenmesi için aklını peynir ekmekle yemiş olması gerekir…

CHP’nin başındaki zat, halkın kendisine güvenmediğini bildiği için Cumhurbaşkanı adayı olamaya teşebbüs bile edemiyor!

Ama senaryosu uzaklardan yazılan bu ihanet oyununu oynamaya hala devam ediyor…

***

Sonuç:

Gerçekten çok acı ve düşündürücüdür.

Milliyetçiliğin sembolü olarak bilinen MHP, ne yazık ki bu zulüm düzeninin sürmesinin aracı haline getirilmiş ve “milliyetçilik” umut olmaktan çıkmıştır.

Bir başka acı gerçek de şudur:

Saltanı yıkarak halkın iktidarını kuran CHP, bugün halkın iktidarı önündeki en büyük engel haline gelmiştir.

Hal böyle olunca:

Türkiye’nin bir numaralı meselesi; ne yolsuzluklardır, ne de adaletsiz yönetimdir.

Öncelikli sorunumuz:

Muhalefet partilerinde; devletimizi “kuruluş ayarlarına” göre yönetecek kadroları göreve getirmektir.

Geri kalan; havanda su dövmektir, duyguları tatmin etmektir, boş gevezeliktir…

Av. Cemil Can

(*) Özellikle de Ana Muhalefet Partisi CHP’nin nasıl ele geçirildiğini eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, ‘Baskılara Direnirken Bir Cumhuriyetçinin Siyaset Anıları’ adlı kitabında kanıtları ile birlikte ortaya koymuştur. Önümüzü açacak olan bu kitabı mutlaka okumalısınız…

Özetin özeti için tıklayınız:

https://www.aydinlik.com.tr/haber/baykal-operasyonundan-yeni-bilgiler-chp-ye-munasip-baskan-225678-2

NOT: Bu değerlendirme “neden sürekli muhalefete muhalefet ediyorsun, biraz da AKP’yi eleştirsene” diyenlere yanıtımdır. Onların dediği gibi yapsaydım, var olan kısır kayıkçı kavgasına ben de katılır ve çıkış yolunu asla gösteremezdim…)

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir