KONUK YAZARLAR

“DÜRÜST LİDER” ARAMIYORUZ!..

Bugün Farsça’dan dilimize geçmiş bir sözcüğü irdeleyeceğiz:

Dürüst” sözcüğü sıfat olarak; sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan doğru kimseler için kullanılır.

Mecazi anlamda; kurallara uygun, yanlışsız olan her şey için “dürüst” sözcüğü kullanılır.

İnsanlar -özellikle de liderler- için bu sıfatın öne çıkartıldığı toplumlarda ciddi sorunlar var demektir.

Zira toplumun bütün bireylerinin “dürüst olma” mecburiyeti varken, liderler için dürüstlük ortalıkta dolaştırılıyorsa, “dürüst olmama” kanıksanmaya başlanmış demektir…

***

Dürüstlükle yakından ilgili bir sözcük de “iyi niyet”tir.

Arapça “hüsnüniyet”ten dilimize uyarlanmıştır.

Anlamı:

Herhangi bir kimse veya konuda hiçbir kötü düşünce beslememe”dir.

Bütün toplumlarda kötü düşünce besleyenler her zaman azınlıktadırlar.

Bu yüzden “iyi niyet asıldır” karinesi (belirti, ipucu) benimsenmiştir.

Bu demektir ki, bir kişi hakkında aksini (kötü niyetini) ileri süren, bunu ispat etmek zorundadır.

Roma Hukukundan gelen bu kural “ispat şartı” olarak çağdaş bütün hukuk sistemlerinde bulunmaktadır…

Türk Medeni Kanununun 3.maddesinde de bu hüküm vardır…

***

Dürüstlük kuralı”; namuslu ve makul insanların toplumlar için geçerli ahlaka , güvene ve doğruluğa dayalı davranışları sonunda meydana gelmiş ve herkesçe benimsenen kuralların bütünüdür.

Bütün çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde:

Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır” denerek yer almıştır.

Bu hükümle, tüm yurttaşlara ”dürüst davranma” yükümlülüğü getirilmiştir…

***

İyi niyet tarif edilirken “herhangi bir kimse” dürüstlük kuralından söz edilirken “herkes” sözlükleri kullanılarak, tüm toplum kesimlerinin “iyi niyetli” ve “dürüst” oldukları kabul edilmiştir…

***

Dürüstlük kavramıyla yakından ilgili olan ve “ceza hukuku”nda uygulama alanı bulan bir başka ilke de “masumiyet karinesi”dir.

Kökleri Roma’ya kadar uzanan ve “suçsuzluk karinesi” olarak da bilinen bu ilke ile “ bir kişinin masum olduğu kanıtlanmasına gerek olmadığı” anlatılır.

Kişinin “suçluluğununkanıtlanamamış olması yeterlidir.

Bu kuralda “bir kişinin” ifadesi kullanılarak, herkes için geçerli olduğu anlatılmak istenmiştir.

Masumiyet karinesi, evrensel bir yargı doktrini olduğundan, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de yer almaktadır.

Anayasa’nın 38/4. maddesinde:

Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”, diyerek, aynı ilke benimsemiştir.

Masumiyet karinesi, sanığın masum olduğunu değil, suçsuz olduğunu öne sürer ve yargılama süreci kesinleşinceye kadar hiç kimse haksız yere suçlanmaz…

***

Gelişmiş ülkelerin hiçbirinde, liderlerin dürüstlüğüne vurgu yapan afişlere rastlayamazsınız.

Bunu bir tek bizim gibi değerleri çürümüş ülkelerde görebilirsiniz.

Bir siyasi parti liderinin kendisi için “dürüst” sıfatını kullanarak afiş hazırlatması, slogan olarak kullanmasına izin vermesi en hafif tabiri ile hitap ettiği halkı küçümsemektir.

Başka bir yönüyle de, rakiplerinin dürüst olmadığına işaret etmesidir.

Bu yöntemi seçme yerine, rakiplerinin neden dürüst olmadıklarını kanıtları ile ortaya koymaları gerekmez mi?

Dürüst siyasetçiler, doğruluktan asla ve asla sapmazlar.

Hiçbir şart altında da yalan konuşmazlar.

Vaatlerinin gereğini yerine getirmek için çaba gösterirler…

***

Türkiye’nin hayati önemdeki seçimlerine 1 hafta kala, hala liderlerin ülkeyi nasıl yöneteceklerini anlatmaları yerine, “doğruluk “ ve “dürüstlük”lerini öne çıkartmaları, ne acınacak durumda olduğumuzun en somut ve çarpıcı kanıtı değil mi?..

Çözüm yine sandık başına gitmektedir…

Av. Cemil Can

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir