KONUK YAZARLAR

SİHA-İHA, OHA-AHA!..

Ebabil Ordusu”nun komutanı Emin Şen (Kod:Eminimsi):

Anıtkabir 2023’te yıkılacak” buyurdu.

İçerlerinde benim arkadaşlarımın da olduğu 8000 kişilik güruh, klavye başı yapıp bu aşağılık mesajı dağıttılar…

Kafa kirada olunca kullanılamıyor!

O halde:

Hayırlı cumalar değerli Ebabiller, hayırlı cumalar!..

Emin’in ağabeyleri de mealen:

2023’te Lozan bitecek, gizli maddeler yürürlükten kalkacak ve madenlerimizi çıkartmaya başlayacağız; Türkiye uçacak” diyerek bugünlere geldiler.

2023’e girdik çok şükür; Lozan yerinde duruyor, madenler de öyle, Türkiye ise hiçbir yere uçmadı…

***

Kurtuluş Savaşı sırasında İngiliz İstihbarat Subaylarının, Kuvayı Milliyecilerin arkasından Türk halkı gitmesin diye, masa başında hazırladıkları itibar suikastı niteliğindeki yalanları, önce Dr. Rıza Nur’un “Hayatım ve Hatıratım” eserine monte, ardından da British Museum’a teslim ettiler. Olayın tanıklarının tahmini ölme tarihlerine göre kitabı, Fesli Kadir’in imzası ile yıllar sonra (1968) piyasaya sürdüler. Mustafa Kemal ve arkadaşları, bu yalanları daha o yıllarda kanıtlarını da göstererek çürütmüşlerdir. Buna rağmen “Keşke Yunan kazansaydı” sözleri yafta gibi boynuna asılı kalan Kadir Mısıroğlu’nun kitabında ileri sürülen aynı yalanların tamamı, bir kez de Tarihçi Sinan Meydan’ın El-Cevap adlı eserinde tarihin çöplüğüne gönderilmiştir. “Ebabil Harekatı” denen ihanet şebekesi, görevi devralmış ve yeni yalanlar ekleyerek, bilgi kirliliği yaratmaya devam etmiştir…

Bu iğrenç ve aşağılık işte görev alanların başında da ne yazık ki, “2023’te Anıtkabir yıkılacak” paylaşımını yapan “ebabiller” gelmektedir…

Atalarımızı itibarsızlaştırmak, tarihe mal olmuş büyüklerimize küfretmek, öz ülkelerine ihanet nasıl bir marifetse, “birincilik” hala onların elindedir!..

“Hayırlı cumalar”; Cumanız mübarek olsun ebabiller!..

Bu vesile ile Yüce Türk Halkının huzurunda bir kez daha haykırıyoruz ki:

Yıkılmasını özlemle beklediğiniz ANITKABİR’DE HER SENE MEŞALELER YAKILACAK VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ ATATÜRK’ÜN YOLUNDA AYDINLATILMAYA DEVAM EDİLECEKTİR!..

***

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın sosyal medya hesaplarını yöneten, FETÖ artığı Eminimsi denen zavallının komutası altına girmeyi kabullenen 8 bin daha zavallı, büyük olasılıkla ekonomik zorlukları aşmayı beceremedikleri için bu yüz kızartıcı iğrenç görevi kabul ettiler. Yoksa genetik dizilimleri o kadar kötü değildi!..

İhanet yarışında, başaltında güreşenlerin, en yoğun mesai harcadıkları konuların başında; AKP iktidarlarına karşı özellikle de akçalı konularda yöneltilen eleştirelere; sanki İHA, SİHA, KIZILELMA ve ALTAY TANKLARI’NA karşı çıkılıyormuş gibi salya-sümük saldırmaları gelir.

Bu yüzden, bayağı uzunca olacağı anlaşılan bu yazıda, onlara dönüp dönüp aynı soruyu soracağım.

Bu defa bir yere kaçamayacaklar; mazeret olarak ileri sürebilecekleri “bazı bilgileri toplama” yalanı bu deffa işe yaramayacak. Zira o bilgileri de getiriyorum karşılarına. “Aha” ile “Oha” ile “İHA” ile “SİHA” ile kıvırma payı bırakmıyorum kimseye. Benim soruma cevap verecekler… Başka yolları yok!..

***

Asayiş ve güvenliği sağlamakla görevli bakanlığa “danışman” kadrosu ile alınan baş ebabil, bakanlığın sosyal medya hesapları üzerinden yalanları devlete söyletiyor. Devletin; “hukuk devleti” ve “demokratik devlet” olma niteliğini ortadan kaldırıyorlar…

Bu yapılanlar anayasa suçudur; anayasayı çiğneme ve ihlal etme suçunu alenen işliyor bu densizler…

“Anayasayı tebdil, tağyir ve ilga” bu suçların yanında yaya kalıyor…

***

BAŞLIYORUZ:

(İç tüzük uyarınca) Sayın Ebabiller;

Paylaşımlarınızı zaman zaman görüyor ve tartışmalarınızı izliyorum.Dolap beygiri gibi demeye dilim varmıyor ama başka da bir benzetme yapamıyorum; korkunç kısır bir döngünün içerisindesiniz. Su kuyusunun etrafında at gibi dolanıp duruyorsunuz. Bu yargımı, tümünüz için söylüyorum elbette. Haksızlığa uğradığınız kanısındaysanız eğer; arşın burada, mahkemeler oradadır…

İşte hendek işte deve!…

Az sonra açıklayacağım o meşhur fikrin savunuculuğunu yapanlar fahiş hata yapıyorlar, karşı çıkanlar ise son derece yetersiz…

Sebebini söyleyeceğim elbette! Fakat ondan önce, bazı tespitlerimi aktaracağım:

Bir: Araştırma yapma tembelliği içerisindesiniz. Bu kesin. İki: Biraz da boş atıp dolu tutmaya çalışma kurnazlığınız var. Üç: Bir de Sosyal Medyada dileyen dilediği gibi konuşabilir sanıyorsunuz. Dört: Nasıl olsa bir denetleyeniniz yok. Bu yüzden hesap verme durumunuz da pek yakın tarihte gözükmüyor. Altı: Yalan-yanlış bilgiler rahatlıkla paylaşıyorsunuz. Yedi: Utanmanız, sıkılmanız yok. Sekiz: Ar damarınız patladıktan sonra, size kim ne yapabilir ki? Dokuz: Cebinizdeki kimliğiniz de densizliğinize özel bir koruma sağlıyor…

İşte bu noktada, başkasının yarattığı “bilgi kirliliğini” yayan zavallılar durumuna düşüyorsunuz ki, o zaman size haklı olarak “trol” deniliyor.

“Trol”lüğünüz on numaradır!

Bundan sonra yerleşen tabiriyle “ebabil” olarak anılacaksınız.

Ben sizin için farklı bir tabir düşünüyorum: Başkasının yalan ve yanlışlarını yayanlara, bizim oralarda “nakliyeci” diyorlardı. Eskiden yaylalara nakliye işini yapan katırlar vardı, onların sahiplerine nakliyeci derlerdi büyüklerimiz. Katıra yüklenen çuvalların içerisinde ne olduğunu nakliyeci nereden bilecekti ki! Taşınacak malların sahibine katırların ne taşıyacağını sorabilir miydi sıradan bir nakliyeci? Nakliyeciyi, sadece taşıyacağı yükün kaç okka geldiği ile nakliye parası ilgilendirirdi…

Yanlış anladınız, katır demiyorum…

“Nakliyeci” ve “mal” tabirini aynı cümle içerisinde kullanmış olduğum için alınganlık gösterenler olacak mutlaka. Onlara bu satırdan itibaren bu sayfayı terk etmelerini öneriyorum. Aksi halde ağız dolusu sövebiliriz bir birimize…

Biliyor musunuz, Kurtuluş Savaşımız sırasında “katırların” çok hizmeti dokundu bu memlekete…

Bugünün “trol”leri o eski nakliyeciler gibidir; önlerine gelen bilgilerin doğru olup olmadığını sorgulamadan, akıl terazisinde tartmadan sırtlayıp gidiyorlar.

İçerik” nedir bilmezler; asgari nezaket kurallarından nasiplerini almamış bu zavallıların en belirgin özelliği ukala olmaları.

Paylaştıkları içerikleri araştırma ve doğrulama olanakları zaten yok. Nasıl geliyorsa önlerine öyle de yuvarlanıp gidiyor yalanlar…

***

Ebabiller”in arasında hatırı sayılır miktarda çocukluk arkadaşlarım var.

Ne mutlu bana!

“Özel”den kendileri ile zaman zaman yazışıyorum. Arkamdan beni çok sevdiklerini söylemeyi hiç ihmal etmezler. Kızsalar da asla bunu hissettirmezler. Ne de olsa tahsile (!) hürmetleri var…

Bilgi kirlili”ğine ortak olduklarını farkedip, onları suçüstü ettiğimde; ve dahi bu durumu kendilerine ispatladıktan sonra diyorum ki:

“Oğlum, birilerine borcunuz mu var? Yoksa bir şeylerin diyetini mi ödüyorsunuz? Benimle paylaşmadığınız bir hal mi geldi başınıza? Sizi dürüst insanlar olarak biliyor ve öyle tanıyordum, nasıl bu kadar bozuldunuz? Yoksa bu işi yapmakla münasip bir gelir mi elde ediyorsunuz? İşinizi mi kaybettiniz oğlum, nedir bu haliniz!?.. “

Titreyin ve kendinize dönün!..

Bu sorularıma cevap veremiyorlar haliyle.

Bahaneler, inandırıcılığı olmayan meşguliyetler ve “yeterli zaman bulamama” gibi insani gerekçelerle, benimle tartışmaktan sürekli kaçıyorlar

Nereye kadar?

Ben de bu durumu; iyiye doğru bir gidiş, güzel bir başlangıç olacarak düşünüyor ve üzerlerine daha fazla gitmiyordum. Amacım; onları “mat” etmek olamaz elbette. Ayrıca bu alanda ebabillerle tartışarak neyi ispat edebilirim ki? Ben neysem oyum; asetat kağıdı gibiyim yani. Bir tarafımdan bakıldığında diğer tarafım zaten görünüyor… Onlar ise zifte batırılmış gibiler…

Bana, görüşmediğimiz yıllar içerisinde “doktora düzeyinde” eğitim aldıklarını zaten söyleyemezler. Zira yılların deneyimi ile kimin zembilinde ne var, ne yok biliyorum. Aynı tavanın balıklarıyız ayrıca. Ayrı siyasi görüşleri benimsemiş olabiliriz. Hatta bazıları, “güçlü” siyasi bir partinin fanatik taraftarı olmakla, fazladan güç devşireceklerini sanabilirler. Varsın öyle düşünsünler. Ama yıllardır aynı takımın taraftarlarıyız. Diyeceksiniz ki, bu ikisi aynı şey değil. Elbette. Birincide tuttuğumuz takımın iyi oyunu ve başarısı ile mutlu olabiliyorsunuz. İkincide yakın durulan siyasi parti, sadece manevi doyum vermiyor; geleceğimizi de belirliyor. Hem kişinin, hem ailesinin, hem gelecek nesillerin ve de herkesin. Toplumun yaşam tarzına müdahale ediyor... Doğal olarak bu noktada siyasi iktidarı eleştirmek herkesin en doğal hakkı oluyor.

Çünkü, doğrulara destek verip teşvik etmek, insan olmanın gereğidir. Aynı şekilde, yanlışları eleştirmek ve uyarı görevini yerine getirmek de vatandaşlık ödevidir. Başka bir söyleyişle yanlış işler yapılmasının önüne geçmeyi istemektir…

Bu memleket hepimizindir…

***

Hal böyle olunca, siyasetle ilgilenmek aslı ve asil bir yurttaşlık ödevi oluyor.

Birey olma bilincine ulaşmış her insanın yapması gereken başlıca meşguliyettir siyaset.

Bu nedenle siyasetle ilgilenen arkadaşlarımla övünüyorum.

Arkadaşlarımın bazıları, yapılmamış işleri yapılmış, yapılmış işleri de yapılmamış gibi gösteriyorlar…

Hastalık haliyle bile açıklanamayacak kadar kötü bir durumdur bu!

Böyle bir ihtiyacın içerisine neden girdiler anlayamıyorum.

İşte böyle hataları yapanlara, 12 Ocak gününden itibaren “ebabil” diyoruz…

Ailesini, yakınlarını, hemşerilerini ve yurttaşlarını aldatanlardan iyi insanlar olarak söz edilebilir mi?..

***

Sıkça rast geldiğim yaşanmışlıklardan biri de şudur, paylaşıyorum:

Muhaliflerle aynı mahallede oturan kişilerin haklı ve yerinde eleştirilerine, iktidar yandaşı olanlar şiddetle karşı çıkıyorlar. En kötüsü, karşı çıkışlarını; yapılmış olumlu şeylere bağlamaları. Burada bir zekâ sorunu var gibime geliyor.

Bizim mahalleden sıkça şu soru soruluyor:

Çok övündüğünüz o hava limanının maliyeti 2 liradır. Ölümüne sahiplendiğiniz iktidarınız, bu işi, neden 3,5 liraya yaptı? Aradaki 1,5 lira farkı ne yaptılar? Halkın parasını bu işi vesile kılarak kimlere aktardılar?..

Soru gayet açık ve nettir, ama cevap yoktur!

***

Şöyle söyleyelim efendim:

O havalimanın dünya inşaat standartlarına göre maliyeti 3,5 liradır. İşte size dünyada aynı dönemde yapılmış benzer havalimanlarından örnekler. Böyle bir cevap verirseniz tartışma kapanıp bitecektir. Veya havalimanının maliyetinin 2 lira olduğunu savunan taraf ise, iddialarının kanıtlarını göstersin. Diğeri de 1,5 liranın ne olduğunu açıklasın. Yine tartışma bitecektir. Açıklayamayan taraf ise oturup; Nasrettin Hoca’nın hindisi gibi düşünsün… Düşünmek yasak değil ki!..

***

Efendim:

Başkasının günahlarını izah etmek sizin göreviniz mi?

Bu noktaya gelebilmek için, biraz araştırmacı ve meraklı olmak gerekiyor. Tembel insanlar, kendi fikirlerinde ısrar ederler veya yapılmış olumlu işleri papağan gibi tekrar edip dururlar. Tükürdüğünü yalamama, bir kaçıştır aslında. “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” veciz sözü, böyleleri için söylenmiştir.

Kritik noktalarda, doğru işlere itiraz edilirse eğer, bu defa aynı kısır döngüye, doğrulara itiraz edenler düşer.

İki tarafı da b.klu değnek gibidir…

Doğru ve iyi işlere itiraz edilmez efendim.

Edenlerin hiçbir sözüne güvenilemez!

Böyle durumlarda sorular, sadece, açıklanmaya muhtaç yanlar için sorulurlar.

Denir ki:

2 liralık işi 3,5 liraya yaptırarak, 1,5 lirayı kime aktardınız? Bu örneği, yapılmış işler için veriyoruz… Bir de hiçbir şey yapılmadan harcanmış paralar vardır ki, onların hesabını vermeye ise yanaşan yoktur nedense. Böyle zamanlarda papağanlar devreye sokuluyor…

Ne zaman bu doğrultuda bir soru sorsam, ebabiller papağan oluyorlar:

Bölünmüş yolları, İHA’ları, SİHA’ları, savaş uçaklarını, tankları ve savunma sistemleri gibi işler arka arkaya sıralayıp duruyorlar.

Yetmezmiş gibi:

Bir de üstüne; “bunlara karşı mısın, bunlar yapılmadı mı diyorsun” gibi saçma-sapan sorular soruyorlar…

Kazara ağzımdan yanlış bir söz çıksa, oracıkta “vatan haini” ilan edileceğimi biliyorum!

Fırsat bulup da “arkadaş yapılan doğru işlere bir şey diyen yok ki” cümlesini bir türlü söyletmiyorlar…

Neyse ki, şu an buna fırsatımız var:

Her yapılana teşekkür ediyor, yapanları da alkışlıyorum. (şak,şak,şak…)

Öyle de, bu işler için harcanan paraların miktarı ne kadardı, halka neden açıklanmıyor acaba?.

Ticari sır” veya “Devlet sırrı” gibi kavramlarla, bu soru geçiştirilebilir mi?..

Öyle böyle değil, sözü edilen paralar, korkunç miktarlara ulaşmıştır.

Bunların hesabı, kesinlikle bu mantıkla verilmiş kabul edilemez…

***

Gelişmiş ülkelerde; herkes şeffaf olan kamu giderlerinden veriler toplayarak, yapılan işlerin yaklaşık maliyetini çıkarmak olanağı tanınmıştır. İşte bu noktadan kaçış olamaz. Çaresiz benimi sorunun cevabı verilecektir. Verilecektir ki, ortada bir yolsuzluk, hırsızlık, haksızlık, “beytül mal”a el uzatma var mı yok mu anlaşılabilsin…

Ortaya çıkan cevaba göre de bir dahaki sefer, dürüst insanlar yönetici olarak seçilebilsinler.

Demokrasi, böyle bir şeydir işte…

***

Bugün için arkadaşım olan “trol”lere, dönüp dönüp yine aynı soruyu soracağım.

Diğer ebabiller dinleyici locasından izlesinler.

“Toplu açılışa gideceğiz” diyerek yine kaçmayı deneyeceksiniz biliyorum! Döner-ayran mı var? Afiyet olsun…

Ben bu ebabilleri defalarca denemişim; soruma cevap vermemek için biraz zamana ihtiyaç duyduklarını, bazı rakamları araştırdıktan sonra bana döneceklerini söyleyeceklerini söyleyeceklerinden yüzde bin eminim…

Eminim diyorum, Eminimsi değilim!..

Bu nedenle istenen zamanı bu defa ebabillere vermeyeceğim. İhtiyaç duyacakları rakamları, onlar için araştırıp, buldum. Gerekli bilgileri toplayarak geldim.

Birazdan tümünü sıralayacağım…

***

Hadi sizler de yerinizi oturun bakalım; arkanıza yaslanın ve dinlemeye başlayın.

Başlıyor oyunumuz.

Aklıma gelmişken maliye dersimize gelen hocamızın, o veciz sözünü hatırlatıyorum:

Suçluyu takip etmeyi bırakın çocuklar, parayı takip edin, suçluyu bulursunuz. Parayı takip etmek, suçluyu takip etmekten daha kolaydır evladım…

Biz de öyle yapıyoruz, parayı takip ederek suçluyu bulacağız.

“Suçlu ayağa kalk” dediğimde sakın ayağa kalkmayın!

Bugün kolaylık olsun diye paraları dolar olarak takip edeceğiz.

En son bulduğumuz rakamları 19 (veya 20)  ile çarparak TL’ye dönersiniz.

Şimdi takip edeceğimiz paraları sıralıyorum:

Malumunuzdur; AKP 2002 yılında iktidara gelmişti. Kendileri, 20 yıldır kesintisiz iktidarlarını sürdürüyorlar. Hamdolsun! Önümüzdeki seçimlerde oy kullanmadan önce, bize 20 yılda ellerine geçen paraları nerelere harcadıklarını söylemeleri gerekiyor.

İleri demokrasiler” böyle işliyor.

  1. 2002 yılı sonunda Türkiye’nin dış borcu 124.9 milyar dolardı. 2023 yılı itibariyle borç miktarı 444.4 milyar dolara çıkmıştır. Aradaki fark: 319.5 milyar dolardır. Aradığımız paralardan biri budur.

  2. Son 30 yılda özelleştirmelerden elde edilen gelir ise 70.4 milyar dolardır. Bu gelirin 18.4 milyar doları ilk 10 yılda (2002’den önce) elde edilmiştir. Fark 62 milyar dolardır. Takip ettiğimiz ikinci para da budur.

  3. Son 20 yılda bütçe giderlerimiz her zaman bütçe gelirlerimizden fazla olmuştur. Gelirlerimiz nelerdir, giderlerimiz nelerdir bunlar ilgili bütçe kanunlarında tek tek yazılıdır. O kalemler arasında yatırım yok gibidir. Gelirlerimizden fazla yapılan giderler örneğin 2022 yılı için ortalama 30 milyar dolar dolayındadır. Bunun 20 yıllık tutarı 600 milyar doları bulmaktadır. Giderlerimiz de bütçe kanunlarında yazdığına göre, bu paralar nerelere harcanmıştır, bilinmiyor. Peşine takıldığımız paralardan biri de budur.

  4. Aklınıza ne geldiğini biliyorum: Faiz diyorsunuz, faaaaaiz! Hayır bilemediniz. Ödenen faizler kayıt altındadır. Gerçekten de faiz ödemelerimiz son 20 yılda korkunç bir rakama ulaşmıştır. 2002-2011 arasında yıllık yaklaşık 30 milyar dolar üzerinde seyreden faiz ödemeleri; bir defaya mahsus olmak üzere 2018 yılında 15.6 milyar dolara inmiş; ardından yine tırmanışa geçerek toplamı:515.7 milyar doları bulmuştur. Bu parayı takibe gerek yoktur. Çünkü Londra’daki tefecilerin cebindedir.

  5. Bir de iç borçlarımız vardır. Merkezi yönetimin iç borcu 30 Kasım 2022 itibariyle 1 trilyon 316 milyar liradır. Bunu dolara çevirelim: 70.009.686.000 dolar ediyor. (yaklaşık 70 milyar dolar) Bu parayı da takip etmek zorundayız. Çünkü o da bizimdir.

(Birinci madde ile dördüncü maddeyi bir defa daha okumanızı rica ediyorum. Aldığımız toplam dış borç 444.4 milyor dolar, ödediğimiz faiz ise 515.7 milyar dolardır. Güya faiz almayı da vermeyi de “haram” olarak öğrenmişiz. Gördünüz değil mi, aldığımız dış borçların nereye gittiğini. Şimdi de birinci madde ile ikinci maddeyi toplayıp, dördüncü madde ile karşılaştıralım. 444.4+70.4=514.8 milyar dolar. Yani özelleştirmelerden elde ettiğimiz gelirle, dışarıdan aldığımız borçların toplamı 514.8 milyar dolar iken, ödediğimiz faiz 515.7 milyar doları bulmuştur. Paralarımızın nerelere harcandığını anladınız umarım. Boğazımıza kadar faize ve günaha (!) batmışız. Ehliyetsiz ve liyakatsız yöneticilerin günahlarından (!) onlara yetki veren bizler de sorumlu muyuz acaba? Hiç öylesine aklıma geldi de… Peki, üçüncü maddedeki 600 milyar doların da mı hesabını sormayalım?..)

Dilerseniz konuyu daha fazla dağıtmayalım…

***

En iyisi parayı takip etmeye devam edelim:

Şunu söyleyebilir miyiz:

Türkiye son 20 yılda dünyanın faiz cennetine döndürülmüştür ve aklımızın alamayacağı kadar paramız uçup gitmiştir.

Bir şey daha var yakın takibi gereken:

Yatırımlar; hani şu Yap-İşlet-Devret modeli ile gerçekleştirilenler var ya, onlardan söz edeceğim.

Güya bunların yapılması için yabancı sermaye kullanılacak ve bizim cebimizden (bütçeden) bir lira çıkmayacaktı.

Yabancı sermaye gelip bunları yaptı mı? Yaptı. Maliyetinin çok üzerinde bedellerle bitidiler bu işleri. 25 yıllığına, 49 yıllığına işletilmeleri de ellerindedir. Kapitülasyonlarlara bir çalım benziyorlar değil mi?

Tümü, Deli Dumrul kıssasına bağlanmış gibidir.

Geçen de geçmeyen de belli bir miktar para ödemek zorundadır. Bu giderler de dolar üzerinden bütçe gelirlerine bağlanmıştır. Geçiş garantisi, yolcu garantisi, bilmem ne garantisi, tümü halkın sırtına yüklenmiştir.

Hani bir lira bile ödemeyecektik?

Bütçe gelirlerini Amerikalılardan mı toplayacağız?…

***

Peki, bitirelim artık:

Oto yollar, köprüler, IHA’lar, SİHA’lar Savunma Sanayii ile ilgili bütün iyi yatırımlar için sonsuz teşekkürler efendim.

Bütün bunlar için ne kadar para harcanmıştır onu açıklayacaksınız.

Siyasi iktidarların hesap verme makamı halktır.

Bakacağız, yukarıdaki tablo içerisinde nereye oturuyor bu yatırımlarınız.

Doğalgaz çıkarma işinize, elbette ki eyvallah diyoruz.

Bu iş için ne kadar para harcadınız, onu da söyleyiniz.

Sondaj gemilerini kaça aldığınızı da bu rakamlara ekleyiniz.

Bunlara bir itirazımız yoktur…

***

Aleni” ve “şeffaf” olması gereken konuları; “ticari sır” ve “devlet sırrı” ile bilinir olmaktan çıkartamazsınız!..

Dört ve beşinci maddelere tekrar dönerek ve bu can sıkıcı konuyu kapatıyorum:

Oradaki 600 milyar dolar ile 70 milyar dolar nerelere harcandılar?

Sakın aklınıza bu meblağdan, “ebabil” kuşlarına da bir miktar pay ayrıldı diyeceğim gelmesin.

Demiyeceğim!

Çünkü bu yağmadan benim arkadaşlarımın bir lira aldıklarına inanmam/inanmıyorum.

Bu inancımı bir de şöyle ifade etmek isterim:

Yüce Tanrım, geçinden versin ama; yine de bütün ebabil arkadaşlarımın aziz bedenlerini toprağa verilmesini bana nasıp eylesin. (Amin)

Yüce Tanrım elbette ki en doğrusunu bilir. Ve benim ondan dileğim böyledir:

Bir mübarek Cuma veya Arife günü; bu muhteremlerin cenaze namazlarında hazır bulunurum inşallah. Bu dünyaya müteallik hak ve hukukumu “helal” ettikten sonra, mümin ve muvahhit olduklarına da şüphesiz tanıklık edeceğim!

Hatta bir kuruş haram yemediklerine de!..

Zira biliyorum ki; onlar bu işi, Alaman yosmaları misali zevk için yapmışlar; şahsi bir menfaatleri kesinlikle olmamıştır…

İhale alabilmek için 20 yıl sabırla beklemek ve her seçimde çatkapı oy dilenmek öyle kolay bir iş değildir. Biraz daha anlayışlı olmak gerekir, değil mi?..

En kötü ihtimalle kendilerini ispat etmek için, siyaseti bir “hobi” olarak icra etmişlerdir…

Onların ifadesi ile bunca sene yaptıkları “halka hizmet”tir! Ama ne hizmetkarlık yaptılar değil mi?

Şeffaflık” diyorduk az önce, şeffaf oldunuz mu!

Hesap soruyoruz işte, verdiniz mi?…

Sizleri duyuyorum:

“Göklere bakın göklere…” diyorsunuz yine.

Ne demişti ulu önderimiz?

“İstikbal göklerdedir.”

O halde hangi soruyu sorarsak soralık, cevabınız aynıdır:

Kızılelma, Altay Tankı, İHA-SİHA, AHA-OHA!…

***

O zaman Habeşistanlı Bilal’in anlayacağı basitlikte son defa soruyorum:

Diyelim ki, devletin 20 yıllık gelirleri 100 birim liradır. Bunun 5 birim lirasını, maliyeti 2 birim lira olan; İHA, SİHA, ALTAY TANKI ve KIZILELMA’nın yapımına harcadınız. Tebrikler…

Geriye kalan, 3 birim lirayı ne yaptınız?

Ayrıca kalan 95 birim lirayı nerelere nasıl harcadınız, onu da açıklayınız?

Sorularımız bu kadar basittir işte…

Son soruya kadar sabırla izleyenlere sonsuz teşekkürler.

Ebabillere gelince:

Onlar, bu sınavdan da muaftırlar!..

Muhalef saflarına geçmeye hazırlananlar, sınıflarını geçtiler…

Av. Cemil Can

 

 

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir