KONUK YAZARLAR

“CİNAYET MAŞASI”NDAN YÜKSELEN SESLER!..

Bir taraftan yakalanan şüphelilerin ifadeleri kamuoyu ile paylaşılıyor, diğer tarafta yüksek makamlardaki değerlendirmeler.

Şüphelilerin ifadeleri ile uzman değerlendirmelerini, internette bulup okuyabilirsiniz.

Ama benim paylaşacaklarımı hiçbir yerde göremezsiniz.

İster “araştırmacı gazetecilik” deyin, ister aklınıza başka şeyler getirin!..

Beni duyuyor musunuz?

Duyun, duyun…

Duymanızı istiyorum; zira ben, büyük harflerle konuşup, yüksek sesle düşünüyorum…

Birinci Bölüm

Başkan:

Toplantıyı açıyorum. Kendi aranızdaki konuşmaları kesin. Bütün arkadaşlar arkaya yaslanıp dikkatlice dinlesinler.

Başlıyoruz:

Bildiğiniz gibi 30 Aralık mübarek Cuma günü, Ankara-Çankaya-Çukurambar-Kızılırmak Mahallesinde eski Ülkü Ocakları Genel Başkanlarından, Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi; aynı zamanda eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş, menfur bir cinayetle hayattan kopartılmıştır.

Olayla ilgisi olduğu düşünülen 17 kişiye ulaşıldı. Tutuklu sayısı 13’e yükseldi. Bir tek tetiği çeken Eray Özyağcı firardir. Azmettiren pozisyonundaki Doğukan Çep de yakalanıp Ankara’ya getirildi…

Bugünkü toplantının amacı, Doğukan’ın arkasında kimler var, onu/onları bulmaya katkı sunmaktır; belki de hiçbir zaman bulamayacağız..

***

B. Yardımcısı:

Arkadaşlar; ne acıdır ki, katili İstanbul’dan Ankara’ya çakarlı bir minibüsle getiren iki özel hareket polisidir. Birinin uyuşturucudan kaydı da bulunmaktadır. Nasıl memur yapıldı onu arkadaşlar araştırıyorlar.

Minibüsün plakasında sanki bir mesaj gizlidir: 61 OF 069.

Anlayan anlamıştır!

Bu olayın aydınlatılması için yetkili ve görevli ekipler, 7/24 görevlerinin başındalar. Biz burada elimizdeki veriler üzerinden “beyin cimnastiği” yaparak, olayın arkasında kimlerin olabileceğini tartışacağız.

Burada konuşacaklarımız kesinlikle burada kalacaktır. Aramızda; cinayet masası, asayış, siyasi şube, KOM, narkotik, terör, istihbarat ve yabancılar şubeleri ile Massachusetts İnstitute of Technology (MIT)’te uzun yıllar çalışmış ve benzer olaylarda başarılı görevler icra etmiş son derece tecrübeli arkadaşlarımız vardır. Sizlerin burada yapacağı yorumlar, cinayetin aydınlatılmasında öncü rol oynayabilirler. Konuşma sırasında aklınıza gelmeyen hususları da önünüzdeki kağıtlara not etmenizi rica ediyorum. Çıkarken, herkes önündeki kağıdı yerinde bıraksın lütfen. Söz isteyenler de parmak kaldırsınlar. Mümkün oldukça her isteyene söz vermeye çalışacağız. Zamanımız yetmez de bazı arkadaşlarımız söz alamazsa, söyleyeceklerini önlerindeki kağıta yazabilirler. Onlar da değerlendirilmeye alınacaktır. Benim şimdilik söyleyeceklerim bu kadardır.

***

Başkan:

Söz isteyen arkadaşlar sadece kod numaralarını söylesinler. Zaten konuşmalarımız kayıt altına alınmaktadır.

Buyurun sizi dinliyoruz…

Kod 0670:

Efendim en son söyleyeceğim sözü baştan söyleyerek söze girmek istiyorum. Katil Eray’ı ortadan kaldırabilirler. Böylece Doğukan’ın arkasında kimler olduğuna ulaşmakta zorlanabiliriz. Hatta olayı “faili meçhul” hale getirmek için Doğukan daha sonra ifade değiştirip, bu defa tetikçiyi azmettiren olarak suçlayabilir. Böyle olaylar çok yaşamışız. Bunun için önceliği tetikçinin yakalanmasına verelim diyorum. Bana sorarsanız beyin cimnastiği için çok erkendir. Buradaki bütün arkadaşlar özel bir emirle sahaya insinler ve tecrübelerinden sahada yararlanalım. Tetikçinin sağ olarak ele geçirilmesi hayati önemdedir… Söyleyeceklerim bu kadardır…

Başkan:

Buyurun, buyurun…. Hayır, siz değil, önünüzdeki arkadaşa diyorum. Önce o parmak kaldırdı. Siz buyurun.

Kod 3571:

Bu toplantıyı fırsat bilerek, bazı arkadaşlarımızın kendilerine terfi olanağı sağlamak amacıyla uçuk-kaçık senaryolar üreterek zaman israfına sebebiyet vereceklerinden endişe ediyorum. Bu aşamada vakit nakitten çok daha önemlidir. Ben de Kod 0670 gibi düşünüyor ve sahada görevlendirilmemizin daha doğru olacağını savunuyorum. Bununla birlikte söz hakkımı şu şekilde kullanmak istiyorum: Bütün ihtimalleri elbette değerlendirmeliyiz. İşimiz bunu gerektiriyor. Aklımızdan geçen fakat dile getirilmeyen bazı ihtimaller de vardır; onları “pass” geçmeyelim. Örneğin benim aklıma şöyle bir senaryo takıldı: Bu cinayeti plânlayan CIA olamaz mı? Bence bal gibi olabilir. Cinayet Türkiye içerisinden planlansa bile, araya CIA ajanları girerek olayın boyutunu değiştirebilir. Bambaşka bir sonuç ortaya çıkartabilirler. Şöyle ki, katile MHP’li yöneticinin hesabından gönderilen 97 bin liralık havaleden bir şekilde haberdar olabilirler. Bankacılık sistemi onların kontrolünde değil mi? Bu defa “korkutma” veya “karizma çizme” amacıyla planlanan olayı, milyon dolarlar karşılığında “adam öldürme”ye çevirebilirler. Tetikçiler, bu işe bayıla bayıla “evet” derler. Zira onlar için önemli olan paradır.

Bu senaryonun arkasını şöyle dolduruyorum:

ABD Başkanı Biden, daha başkan seçilmeden Erdoğan hükümetini düşürmek için elinden geleni yapacağını söylemişti. Bu olayı fırsat bilerek, Türkiye Cumhuriyeti’ni aciz, siyasi cinayetlerden bir şeyler uman, hukuka saygısız ve kötü yönetilen bir devlet olarak gösterip, halk desteğini azaltarak iktidardan düşürmek için araya girmiş olabilir…

Bu fikrimde ısrar ediyorum. Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in Atatürkçülüğü ön plandaydı. Böyle menfur bir cinayete kurban gitmesinden sonra, MHP’deki sessizliği protesto etmek için istifa edenlerin sayısını Yargıtay’dan öğrenebiliriz. Bir de herhangi bir partiye üye olmayıp, sadece Cumhur İttifakı’nı destekleyen ve yüzer-gezer oylar diye tabir edilenleri düşünün. Milyonları bulurlar. Bana göre, bu suikast Cumhur İttifakı için yüzdelerle ifade edilebilecek oy kaybı yaratmıştır. ABD’nin istediği de bu değil midir? Bu yüzden olayın arkasındaki olağan şüphelilerin başına, CIA’yı yazalım diyorum… Bundan sonrasını büyüklerimiz bilir… Söyleyeceklerim bu kadardır…

Başkan:

Teşekkür ediyorum, buyurun yerinize oturabilirsiniz… Kayıtları tutan arkadaşlar size söylüyorum. Kod 3571’in konuşma metninden CIA sözcüklerini çıkartarak, yerlerine daha uygun bir ifade koyunuz. Biz ne dediğini anladık zaten. Diplomatik bir sorun çıkmasına sebebiyet vermeyelim. Ne demiş atalarımız: Yerin kulağı vardır!..

Siz arka sıradan parmak kaldıran arkadaş, buyurun söz sizin, sizi dinliyoruz.

Kod 0781:

Kod 3571’in senaryosunu son derece mantıklı buluyorum. Fakat CIA yerine ben SVR’nin konulmasının daha uygun ve mantıklı olacağını düşünüyorum.

Bu fikrin arkasına da şu düşünceyi yerleştiriyorum:

Malumunuz Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle ciddi ölçüde sıkıştırılan Rusya’nın Türkiye’ye olan ihtiyacı her geçen gün biraz daha artmaktadır. ABD’nin Yunanistan’da kurduğu askeri üsler, Ege adalarının silahlandırılması olaylarını sadece Türkiye’yi değil, aynı zamanda Rusya’yı da kuşatmak için yapılıyor kabul etmek gerekir. Türkiye’nin Rusya ile iyi ilişkileri; bu bağlamda Esat’la da masaya oturacak olması, ABD’nin Suriye’den kovulma sürecini başlatacak gibidir. Bu denklemden Türkiye’nin çıkartılması Rusya’nın işini fena halde kötüleştirir. Hal böyle olunca, Türkiye’yi her şekilde Rusya’nın yanında tutmak için araya CIA değil, SVR girmiş olabilir.

Çünkü Cumhur İttifakı her halde bu cinayetten zarar görecek ve seçmen desteğini kaybedeceği için iktidar tehlikeye girmiş olacaktır.

Bu durumda Putin Türkiye’ye açık çek (ve bol miktarda doğal gaz) vererek, ABD’ye yaklaşmasının önüne geçebilir. Türkiye’nin Rusya ile birlikte hareket etmesi, son derece önemlidir. Bu nedenle ben, olağan şüphelilerin birinci sırasına SVR’yi koyuyorum…

Başkan:

Yazmanlar sizlere söylüyorum. Kod 0781’in konuşma metninden de SVR’yi çıkartıp, yerine münasip bir sözcük bularak koyunuz. Diplomatik dil kullanmak son derece önemlidir… Akademide o dersten kopya ile mi geçtiniz?

Kod 3571’in senaryosunda CIA yerine; İngiltere gizli sersivi MI6’yı, Almanya gizli servisi BND’yi, Fransa gizli servisi DGSE’yi, İsrail gizli servisi MOSSAD’ı, İran gizli servisi SAVAK’ı, Suriye gizli servisi EL-MUHABERAT’ı, Yunanistan gizli servisi NIS’ı koyarak fikir beyan etmek isteyen arkadaşlar lütfen söz almasınlar.

Bu seçenekler dış işleri mensuplarımız ile devlet büyüklerimiz tarafından zaten değerlendirilmektedir. Evet, orta sıralardan parmak kaldıran arkadaş. Ne oldu vaz mı geçtin konuşmaktan?

Kod 0168:

Hayır efendim, konuşacağım. Gözlüklerimin camını siliyordum da mendilim yere düştü. Onu almak için eğilmiştim. Efendim, ben Kod 0781 ile Kod 3571’in senaryolarını, kusura bakmasınlar biraz uçuk buluyorum.

Şöyle ki:

Kim ne derse desin; bu cinayet sonuç itibariyle MHP’de ciddi bir şekilde taban ve itibar kaybına neden olmuştur. “Sonuçlardan sanık yararlanır” teoremine göre, ben de bir şeyler düşündüm. Onları aktarmak istiyorum: Bu cinayetin siyasi sonuçlarından AKP yararlanacaktır. Peşinen söyleyeyim, AKP yönetiminin cinayetle uzaktan yakından bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir şey ima ediyor dahi değilim. Peki, o zaman ne diyorum?

Dinleyin bakalım:

Eğer bir gün vaki olur da AKP iktidardan düşerse, bundan tahmin edemeyeceğimiz kadar zarar görecek olan iç ve dış “güçler” mi desem, “kesimler” mi desem; tam olarak tabirini bulamadım, mutlaka olacaktır. Örneğin; özelleştirmelerle yok pahasına ele geçirilen; limanlar, yollar, köprüler, arsalar ve fabrikaların ellerinden gitme ihtimalı vardır. İşte bu günleri görmemek için olanca güçleri ile destekledikleri AKP’nin iktidarda kalması şarttır. Paraları neyse de, köprüleri, limanları ve yolları yurt dışına kaçarıcak halleri yok.

Bana göre tetiği çeken ellerin arkasında bunlar vardır.

Böyle bir cinayet planlayarak, MHP’nin tabanından kopmaları ve üst düzeydeki ülkücülerin de (kafa koparmak ve parmak kırmak gibi tehditlerle) başka arayışlara girmelerini önleyebileceklerini; hatta biraz da 2015 seçimlerinden sonraki gibi hava yaratıp, terör tehditi ile Cumhur İttifakı’nın iktidarda kalmasını sağlayabileceklerini düşünmüş olabilirler.

Biliyorsunuz o zaman 5 milyon civarında kaybedilmiş oy, eski yerlerine dönmüştür. “Tarih tekerrür eder” düşüncesi ile geriye gidişi durdurmak için bu cinayeti ülkemizi iliklerine kadar sömüren ve sömürmeye devam edecek olanlar planlamış olabilirler.

Bu olasılığı göz ardı etmemek gerekir… Ben böyle düşünüyorum efendim. Bu cinayeti, AKP üzerinden ülkemizi sağmal inek gibi sağanlar işlemiştir…

Başkan:

Otur yerine sıfır!.. Başka söz isteyen var mı? Buyurun söz sizin, yalnız mümkün olduğu kadar tekrara kaçmayınız.

Kod 8083:

Emredersiniz amirim, tekrara kaçmamaya çalışacağım. Efendim bana göre, teftiş ve denetleme kurumlarının çekmeceleri yolsuzluk dosyaları ile tıkabasa doludur. Olası bir iktidar değişikliğinde, (arka sıralardan Allah göstermesin sesleri) sümen altı edilen bu dosyalar tek tek ele alınabilirler.

İşte o zaman yandı gülüm keten helva.

Hiçbir özelliği olmadığı halde ve hak etmeden önemli makam ve mevkilere bir şekilde gelen “bürokratlar”; hem kendi malvarlıklarının hesabını verecekler, hem de yaptıkları usulsüz ve yolsuz işler nedeniyle hesaba çekileceklerdir. Normal olan budur. Söyleyin Allah aşkına o hesaplar verilebilir mi? Bence de verilemezler.

Bu sözlerimden sakın, Reis’e de hesap sorulacağını ima ettiğimi anlamayın. Asla ve kat’a!.. Onun sorumsuzluğu var. Benim kasttetiğim kişiler; Reis’i bile aldatıp, bu önemli makam ve mevkiler gelerek, beytül mal’a el uzatanlardır.

Bu cinayetin arkasında onlar vardır.

Böylelerin cenaze namazı bile kılınmaz. İşte bu zevatın hesap vermekten kurtulmasının tek yolu var. O da: İktidarın değişmemesidir. Terör ortamının, siyasi cinayetlerin nelere kadir olduğunu az önceki konuşmacı Kod 0168 anlattı. Tekrar etmiyorum. Zaten tekrar konsunda uyarıyı aldım… Dinlediğiniz için teşekkür ederim…

Başkan:

Başka söz isteyen! Buyurun sizi dinliyoruz.

Kod 4271:

Peşinen söylüyorum: Benim fikirlerim ilk bakışta tekrar gibi gözükse de aslında tekrar değildir. Lütfen dikkatlice dinleyiniz. Efendime söyleyeyim; kim ne derse desin, Ülkücülerin ve dolayısıyla MHP’nin Türk siyaseti içerisinde önemli ve vazgeçilmez bir yeri vardır.

İyi Parti’nin kurulma sürecini şöyle bir hafızanızda canlandırın. MHP Genel Başkanlığına Bahçeli’nin getirilmesi ciddi bir kırılma noktası olmuştur. Ülkücülerin ağır topları İYİ Parti’yi kurup orada yerlerini aldılar. AKP’ye yaslanan MHP, günden güne erirken İYİ Parti yükselmeye devam etmektedir. Pek yakında Meral Hanım liderliğinde ana muhalefet partisinin yerine geçebilirler. Bu fikri savunanları hayalperest olarak görmek hatalıdır. Bu nedenledir ki, Bahçeli birkaç kez “yuvaya dönün” çağrısı yapmak zorunda kalmıştır. Bu koşullar, MHP’de yönetim değişme zamanının geldiğini gösteriyor. Ama bunun olabilmesi için “parti içi demokrasi”nin işletilmesi gerekiyor. MHP gibi lider-teşkilat-doktrin disiplini içerisindeki partilerde, olağan yollarla, olağan şekilde yönetimleri değiştirmek öyle kolay değildir. CHP’de bile durum aynıdır…

Hal böyle olunca, MHP’nin AKP ile birlikte iktidardan düşmesi pek çok ülkücünün rahatını kaçıracaktır. İşte o kişiler, bu kötü gidişe son vermek için böyle bir eylem yapmış olabilirler. Onların şöyle bir beklentisi olabilir: Parti iyice dibi vursun ve mevcut yöneticiler ciddi itibar kaybına uğrayıp, istifa ederek ayrılsınlar ve parti bize kalsın.

Enkaz olarak devraldığımız MHP’yi yeniden ayağa kaldırıp, İYİ Parti ile birleşme sağlarsak siyasi yelpazedeki eski yerimizi alırız. Bu düşüncenin sahipleri, bu cinayeti işlemiş olabilirler. Bana sorarsanız araştırmayı MHP içerisinde derinleştirmek gerekir. Ben de böyle düşünüyorum…

Başkan:

Otur yerine, sana da kocaman bir yıldızlı sıfır! Yazman arkadaşlar, Kod 4271’in konuşmasını tamamen metinden çıkartın. Başka söz isteyen var mı? Buyurun efendim…

Kod 6153:

Efendim, Kod 4271’e verdiğiniz sözlü notundan sonra, ben fikrimi söylemekten vazgeçtim. Başka bir arkadaşa söz verin. Zaten çok uzun yoldan geldim. Hem yorgun hem de uykusuzum, saçmalayabilirim. Lütfen beni mazur görün. Söz hakkımı sıradaki arkadaşa veriyorum. O biraz daha uzun konuşsun.

Başkan:

Öyle bir usulümüz yoktur. Herkes kendi yerine konuşabilir. Ayrıca biz bir aileyiz. Dolayısıyla hepimiz kardeşiz. Birbirini kırıp dökmek diye bir şey aramızda olamaz. Evimizi yakacak olanlara karşı tedbirler almaya çalışıyoruz. Fikir cimnastiğinin amacı budur. Bu gemi batarsa hepimiz boğuluruz. Benim sözlerimden alınganlık göstermenize de gerek yok… Ben ağabeyinizim. Amirin o kadar hakkı olacak elbette. En saçma fikri bile dile getirmekten asla çekinmeyiniz. Kod 8083 benim köylüm ve çocukluk arkadaşımdır. Onunla daha ağır şakalar bile yapıyorum. Astlık üstlük ilişkisini asla zedelemiyoruz. Kod 4271 ise devrem ve sıra arkadaşımdır. Aç, susuz ne günler geçirdik birlikte. Ona da yaptığım şakadır. Bir an için boşta bulunup “otur sıfır” dedim diye kızdığımı sanmayın. Bir anlamda rahmetli olan öğretmenimizi yad ettim… O da öyle derdi bize rahmetli. Buyurun Kod 6153 sizi dinliyoruz.

Kod 6153:

Başkanım çok teşekkür ediyorum. Güzel toparladınız. Aile olduğumuzu iyiki de vurguladınız. İnsicamım bozuldu ama ben yine de size 10 numro veriyorum. İnşallah yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermeden meramımı doğruca anlatabilirim.

Efendim malumunuzdur, yolsuzluk ve usulsüzlük dosyaları çekmecelerden taşıyor. Arkadaşlar, ben gerçeğin altını çizdim, homurdanmayın lütfen. Kod 8083’ü tekrar edeceğimi de sanmayın. Başka şeyler söyleyeceğim. Biraz uykusuzum dedim ya, her cümleme takılmayın lütfen. 20 senelik AKP iktidarının hesapları bir gün görülür fikri, çok kişinin kafasında vardır.

2015 seçimlerden sonra “istikşafi görüşmeler” sırasında, her ne kadar Kılıçdaroğlu. “Geçmişe sünger çekeceğiz, intikamcı olmayacağız” ve “devr-i sabık yaratmayacağız” sözünü vermiş olsa da, iktidar değişikliğinde söz hakkı 6’lı masanın olacaktır. Onun sözleri geçmişte kalır. Ne demiş atalarımız, geçmişe mazi derler.

Millet İttifakı iktidara gelirse eğer, bir süre sonra, eski defterler açılır, hırsızlardan hesap sormalar başlayabilir. Dokunulmazlığı ve sorumsuzluğu bulunan Erdoğan’a da hesap sorulacak değil herhalde. Eski İBB Başkanı, eski Başbakan ve eski Cumhurbaşkanı’nın yazılı ve sözlü talimatlarına rağmen, kimler kanunları çiğnemiş, suç işlemiş veya hırsızlık ve yolsuzluk yapılmasına göz yummuşsa, sanık sandalyesine oturtulabilirler.

O günleri yaşamak istemeyenler, Japonlar gibi “harakiri” yapamayacaklarına göre, şimdiden bir şeyler yapmaları gerekiyor. Burada şunu sorabilirsiniz. Sinan Ateş’i öldürmek bu gidişi durdurabilir mi? Bence durdurumaz. Benim fikrim böyle de cinayeti işletenler, acaba böyle mi düşünüyorlar. Akıllarında MHP’den kopmaları bu şekilde durduracaklar ve AKP’yi eskiden olduğu gibi yine MHP’ye mahkum ve mecbur hale getirebileceklerini düşünmüş olabilirler. Bu düşüncelerle katilleri Cumhur İttifakı içerisinde arayalım derim… Teşekkür ederim…

Başkan:

Kayıt tutan arkadaşlar, Kod 6134’ün konuşmasındaki sakıncalı sözcükleri de bulup çıkartalım. Yerlerine daha yumuşak ve uygun ifaler koyup saklayalım. Örnek olarak “hırsız” sözcüğü yerine, DİB’nın bu konudaki görüşleri ile Hayrettin Kahraman’ın “yolsuzluk başkadır, hırsızlık başkadır” veciz sözünden yararlanabiliriz…

Arkadaşlar, öğlen arası veriyoruz. Bu defaki yemekler herkesin kendi kesesinden olacaktır. Yerlerinize dönerken harcırah da verilmeyecektir. Kendi imkanlarınızla gideceksiniz. Öğleden sonra

hukukçularla bir toplantı yapacağız. Grup başkanları isterlerse dinleyici olarak katılabilirler… Hepinize afiyet olsun…

(Hep birlikte:)

Sağ ol!…

***

İkinci Bölüm

-Memur Bey; Ben Ankara Barosu’ndan geliyorum. Bugün CMUK nöbetçisiyim. Yakalanan şüphelileri savunmakla görevlendirildim; müdafiilik yapacağım. Beni yönlendirir misin?

-Tabii avukat bey, beni takip ediniz.

-Tak, tak, tak..

-Gir!

-Amirim; avukat arkadaş, Baro’dan geliyor sanık müdafii olarak görevlendirilmiş.

-Tamam oğlum çıkabilirsin, Makam’a iki çay söyle…

-Buyurun avukat bey, hoş geldiniz, hoş geldiniz…

-Hoş bulduk, teşekkür ederim…

-(Çaycı) Çaylaaaaaaaaar….

***

-Hangisinin müdafiisi olacaksınız?

-Aslında bugün nöbetçi olan başka arkadaşlar da vardır; tümüne benim müdafiilik yapmamı rica ettiler. Ben de kabul ettim, şimdilik tümünün müdaafiyim… Ne de olsa müdafiilik kurumu yasalaşınca, bu işi ilk yapan avukat bendim ve çok da tecrübe kazandım. Bu nedenle teşekkür belgem bile var. Müdafiilik kurumunun bütün eksik ve bozuk yanlarını da biliyorum. Ayıptır söylemesi, yıllarca işkence ve kötü muameleye karşı mücadele etmeme rağmen, bir defasında sürekli yalan konuşarak beni ve görevlileri oyalayan bir şüpheliye tokat bile attım. Bundan dolayı ne kadar üzüldüm anlatamam. Kendisinden özür diledim ama ne fayda. Olan oldu bir kere…

-Güzel, demek ki birkaç gün birlikte çalışacağız.

-Sanırım öyle olacak, soruşturma birkaç gün sürecek mi acaba?

-Evet, belki daha fazla da sürebilir, kesin olarak bilemiyorum.

-Biliyorsun tetiği çeken Eray Özyağcı henüz yakalanamadı.

-Hmmm…

***

Amirim;

-Bir şey dikkatimi çekti, acaba sizin de çekti mi?

-Ne gibi?

-Kullanılan arabanın plakası, 61 OF 609 sanki benim sahibim Mustafa Uzunlar Ofludur der gibidir.

-!

-Ben oldum olası araba plakalarına dikkat ederim zaten. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa gibi büyükşehirde yaşayan Trabzonlular genellikle plakalarının rakamlarını 61, 061 veya 0061 olarak seçerler.

-Bir sebebi var mı sence?

-Var tabi. Bana verdikleri mesajı şöyledir: Ben Trabzonluyum (veya Oflu) beni sollamazsan iyi edersin, ama illa da sollayacaksan; sakın yüzüme bakıp bir şey ima etme, canını fena yakarım… Ben de ona göre davranırım, ya sollamam ya da önüme bakar geçerim…

-Sen nerelisin?

– Öğünmek gibi olmasın ben de Trabzonluyum…

-Demek bu mesaj size veriliyor!

-!..

***

-Bir çay daha alabilir miyim? Ben çayı kıtlama içiyorum. Bir de küçük şeker lütfen.

-(Çaycı) Afiyet olsun efendim.

-Amirim bu olayda benim bir şey daha dikkatimi çekti:

-!

-Azmettiren olarak yakalanan şahıs Doğukan Çep, Hasan Ferit Gedik cinayetinden 35 yıl 4 ay, tetikçi Ufuk Köktürk ise Karaman Kaya’yı öldürmekten 20 yıl hapis cezasına mahkum edilmişlerdir. Bu kişilerin dışarıda olmaları ve böyle bir cinayette rol almaları anlaşılır gibi değildir.

-Haklısın, infaz sistemimizin azizliğidir.

-Siz de haklısınız efendim..

-!..

***

-Amirim, gazetelerden okuduğuma göre, azmettirici Doğukan Çep, MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi imiş. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş, Yargıtay’da temyiz aşamasındaki dosyasına yardımcı olmadığı için onu cezalandırmak istemiş. “Karizma çimze” işi bu isteğe pek uymuyor gibi. Siz de aynı fikirde misiniz? Sonra Sinan Ateş ona nasıl yardımcı olacaktı ki? Onu da anlayabilmiş değilim. Yargıtay Ülkü Ocakları’na mı bağlı sanki!

-35 yıl ceza alan bir sanık, doğal olarak “siyasi yasaklı”dır da. TCKm.53. Sabıkalı biri, bunları nasıl kandırmış da bu göreve gelebilmiş ben de anlamış değilim. “Karizma çizme” nedeninin arkasında kişisel saik olmaktan çok, siyasal saik var gibime geliyor. Bu aşamada bizim konuşmamız pek doğru olmaz. Eminim, soruşturmayı yürüten arkadaşlar bu konuya atlamazlar…

-Bence de atlamazlar…

-(Çaycı) Boşları almaya geldim amirim…

-Bir çay daha alır mısınız?

-Biraz açık olsun lütfen, yine yarım bir şeker isterim…

***

-Amirim, dikkatinizi çekti mi bilmem; bizim Oflunun arabasına “çakar” takarak, Eray (Papi) ile Doğukan’ı (Dodo) Ankara’ya getiren özel harekatçı polislerin birinin “uyuşturucu”dan Emniyet’te kaydı varmış. Bu adamı nasıl polis memuru yaptılar?

-!..

Özel harekatçı polisler; Aşkın Mert Gelenbey ile Murat Can Çolak’ın isimlerinin paylaşılması da doğru olmadı bence…

!..

-İfadeleri ise çok basit. Sanki çocuk kandıracak gibiler. Güya Ankara’ya eğlenmek amacıyla gelmişler de bir iki mekana uğradıktan sonra aynı gece İstanbul’a dönmüşler. Aynı gün İstanbul’dan Ankara’ya gelmeye ve eğlendikten sonra aynı gece dönmeye değecek eğlence yerleri Ankara’da var mıdır?

-!..

Parası olan insanlar eğlenmek için İstanbul’a gidiyorlar, bunlar Ankara’ya gelmişler. Dahası var. Hem kullandıkları araba emanet, hem de Doğukan’ın masraflara katılma tekliflerini kabul ediyorlar. Soruşturmayı yürüten arkadaşlar, o mekanlara gidip gerekli incelemeyi yapmışlardır mutlaka. Gittikleri yerlerde güvenlik kamera kayıtlarını da aldılar herhalde. Çok merak ediyorum: Bakacağım, hesap da ödediler mi, ödedilerse ne kadar ödediler ve hangisi hesabı ödedi. Ne yediler, ne içtiler. Konsülmatris de çağırdılar mı? Öyle ya, eğlenmeye geldiler ya…

Sonra şu Doğukan’ın bir tanıdığının düğün meselesi de acayip kafamı kurcalıyor. Gerçekten söylendiği gibi bir arkadaşlarının düğünü var mıydı? Altın alıp geline taktılar mı? Yakınlıkları ne derecedir? Bir sürü soru aklıma geliyor.

Ama biliyorsunuz sanık müdafii olarak, sanık aleyhine sonuç doğurabilecek soru sormak bize yasaktır. Öyle de olması gerekir. Bu tür sorular sizin meslektaşlar ile savcılar sorar. Bir de koğuşturma safhasında hakimler…

Evet sizin göreviniz savunmadır. Adil bir yargılama yapılabilmesi için siz şüphelilere maddi ve manevi baskı yapılmaması için onlara nezaret edersiniz. Bir de lehlerine olabilecek deliller varsa onların toplanmasını talep edersiniz…

!..

***

Amirim, cinayet masasındaki arkadaşlar motosikleti kullanan Vedat Balkaya’nın MHP İstanbul İl Yönetimi listesinden çıkartılan Ufuk Köktürk ile geçmişe dönük ilişkisini de çok merak ediyorum. Sanırım siz de ediyorsunuz.

Ufuk Köktürk’ün eşinin hesabından zanlıların hangisinin hesabına 97 bin liralık havale yapılmış. Çok az değil mi? Ucuz katiller bunlar. Dekontu görmek istiyorum. Bizim bir Maliye Hocamız vardı, vefat ettiyse Allah rahmet eylesin, sağ ise kulakları cınlasın; bize derdi ki: Parayı takip etmek suçluyu takip etmekten daha kolaydır. Parayı takip edip, suçluyu bulabilirsiniz. Onun için soruyorum. 97 bin lira hangisinin hesabına havale edilmiştir?

-Bilmiyorum. Dosyasını inceleyince zaten göreceksiniz…

-Bu aşamada müdafiiye dosya incelettirilmiyor ki! O aşamaya gelebilmemiz için kim bilir kaç fırın daha ekmek yememiz gerekiyorr.

-!..

***

Tak, tak, tak…

-Girin.

-Amirim, zanlıların sorgusuna yarın başlayacağız. Hem doktor raporları da alınmadı. Ayrıca başka eksikliklerimiz de var. Avukat bey boşuna beklemesin…

-! (Ben)

-Memuru duydunuz değil mi?.

-Duydum efendim, yalnız ben kişisel fikrimi de söyleyerek gitmek istiyorum.

-Buyurun, sizi dinliyorum…

-Efendiim, bu cinayet bütün ayrıntıları ile çözülürse devletimiz büyük bir itibar kaybına uğrayacaktır. Benim kişisel kanaatim bu yöndedir. Büyüklerimiz de kuşkusuz benim gördüklerimi görmektedirler. Siz Akademide hukuk derslerinin çoğunu okudunuz. Kamu hukukuna da aşınasınız. “Devletin âli menfaatleri” diye bir kavram vardı, tam da olaya göredir!

-Hatırlamaz olur muyum? Bir de “mukabele i bilmisil” vardı. Misliyle karşılık verme. O daha çok devletler arası ilişkilerde idi. Verilecek karşılığın iç hukuka göre suç olup olmadığı önemli değildir. Devletin çıkarları öyle gerekiyorsa, iç hukuka göre suç da olsa karşılık verilir. Devletin âli menfaatleri de öyledir…

-Bir de doktrinde “Hikmet-i Hükûmet” diye bir kavram vardı. Osmanlı’da uygulandı. Amacı devletin gücünü korumak, onun devamını sağlamaktır. Bunun için eğer devlet bir suçta tehlikeye girecekse bütün kuralları o anda bulunan geçici dönem için askıya alabilir. Bu olaya pek uymuyor. Halen geçerli midir onu da bilmiyorum. Aklıma geldiği için söyledim işte.

-Bazı olayların da “şuyuu vukuundan beterdir”; bu yüzden onların bilinmesi yerine bilinmemesi devlet çıkarlarına daha uygun düşer. Onun için bu olayın da “faili meçhul” olarak kalması, devletin yüce çıkarlarına uygun düşebilir. Bu yüzden de bu aydınlatılmamalıdır diyorum!..

-Gerçekten bir avukat olarak böyle mi düşünüyorsunuz?

-Evet efendim, aynen öyle düşünüyorum!..

Av. Cemil Can

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir