KONUK YAZARLAR

“DİYANET” Mİ LAİKLİĞE “İHANET” Mİ?

Demek ki “kullanım süresi” henüz bitmedi.

Hizmetleri”nden bayağı memnun ki Reis, son zamanların gündemini belirleyen Ali Erbaş’ı ikinci kez Diyanet İşleri Başkanlığına (DİB) atadı.

DİB’in ne amaçla kurulduğu, Anayasa, yasalar ve yönetmeliklerde yazılıdır.

Anayasanın 136. maddesinde:

“Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir” yazar. (1)

DİB’in kuruluş amacı:

Milletçe “dayanışma ve bütünleşmeyi” sağlamaktır.

Görevini belirlendiği gibi yerine getirdiğini söyleyebilir miyiz?..

***

Bu ülkede yaşayan yurttaşların tümü, İslam Dini ve mezheplerine mensup (2) değiller ki!

Devlet, kurumları aracılığı ile özellikle Hristiyanlık (3) ile Musevilik ve diğer bütün din ve inançlara eşit mesafede durmak zorundadır.

DİB, tam aksine “ötekileştirme” işini yapmayı görev olarak benimsemişler.

Dinci kesimin “Millet” kavramına alerjisi var, ağızlarından “ümmet” sözcüğünü düşürmemeleri bundandır.

DİB, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalmalıdır.

Anayasa böyle diyor…

***

DİB, “laiklik ilkesi” ile çelişecek eylem ve söylemlerden kesinlikle kaçınmalıdır.

Bunu da Anayasa söylüyor.

Yaşadığımız gerçekler ise bambaşkadır:

Diyanet, iktidar partisinin “propaganda kolu” gibi görev yapıyor.

“Laiklik ilkesi”ni fiilen ortadan kaldırdılar gibi…

***

Reis’in bu son yaptığı atama, Erbaş ile aynı fikirde olduğunu göstermeye yetiyor.

Anlaşılıyor ki Reis, bu dönem de “ötekileştirme siyasetini” dini tartışmalar üzerinden hayata geçirmeye karar vermiştir.

Bu yüzden gündemi de ona göre belirlemektedir.

Mezhepçi yaklaşımlardan hala siyasi yarar elde edeceği inancı içerisindedir.

Karidesi, midyeyi ve kalamarı yasaklayan” Başkanın, üzerine vazife olmayan ne kadar konu varsa tümü hakkında fetva vermesi bu yüzdendir.

Yoğun tepkilerle karşılaşınca, “selamlama” gibi bazı konulardaki iddialarından vaz geçmesine de aldanmamak gerekir.

Günaydın”ı Cahiliye Döneminin selamlaması olarak nitelendirmesi ve bir hafta sonra çark etmesi, bu tür taktiklerine çarpıcı örnektir…

***

Doğrusu DİB, verilen görevleri hakkıyla yerine getiriyor.

Başkanın yüz sinirleri alınmış gibi!

Vurguları gerçek inanan bir adamın ses tonuyla, oldukça etkileyicidir.

Her seferinde gerçek gündemin tartışılmasını başarılı bir şekilde engelleyebiliyor.

Suni gündemlerle halkı oyalamak, onun için tereyağından kıl çekmek kadar kolay.

Reis’e istediği zamanı kazandırabiliyor.

Sonra da bir şey olmamış gibi başka bir konuya yoğunlaşıyor…

***

AKP iktidarları döneminde Cumhuriyetin temel kurumlarının neredeyse tümü, böyle bürokratlar tarafından yozlaştırılmıştır.

En kötü şekilde kullanılan kurumların başında da DİB geliyor.

Kuruluş amacından o kadar uzaklaştı ki, eski yörüngesine oturtulması neredeyse imkansız hale geldi…

***

Kişisel fikrime göre:

Diyanetin kuruluş ayarlarına döndürülmesi için Yaşar Nuri Öztürk gibi ilahiyatçı-hukukçu filozoflara ihtiyaç vardır…

Işıklar içerisinde uyusun o büyük insan…

***

DİB’in kuruluş ayarları; Anayasa, Yasa ve Yönetmeliklerle şöyle belirlenmiştir:

Köken olarak Şeyhülislamlık kurumuna dayanan DİB, kurulduğu 3 Mart 1924 ‘ten 1950’li yıllara kadar, yalnızca “ibadet alanının düzenlenmesi ve işleyişi” ile ilgili faaliyetlerde bulunuyordu.

429 Sayılı Kanunda; “Diyanet İşleri Reisliği’nin görevi, dini kurumları idare etmek ve dinin ibadet ve itikat alanıyla ilgili işleri yürütmek” şeklinde ifade edilmişken; 633 Sayılı Kanunun 1. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:

İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlık’a bağlı DİB kurulmuştur.”

Daha sonraki yıllarda; 4121 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 1. maddesinde Diyanet İşleri Başkanlığının görevi:

İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Cumhurbaşkanlığına bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur” şekline getirilip, kurumun görevi İSLAM DİNİ ile sınırlandırılarak; “laiklik ilkesi”nden uzaklaşmasının yolu açılmıştır. (4)

Böylece DİB, kendisini; itikat ve ibaret alanını aşan, kültürel, sosyal, eğitimsel, ahlaksal alanlarda tasarruflar ortaya koyabilen yetkilere sahip bir kurum olarak görmeye başlamıştır.

Gerçekten de Başkan Ali Erbaş, Adli Yılın açılışındaki dini motifli görüntüleri eleştirenlere verdiği cevapta:

İnanç insan ile Allah arasında olsun diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar” diyerek bu anlayışı sürdürdüklerini açıkça ortaya koymuştur. (5)

Diyanet, hayatımızın her alanını düzenlemek ve özel hayatımıza müdahalelerde bulunmak üzere kendini görevli ve yetkili görmektedir…

***

Bu değişiklikten sonra DİB’i, Anayasaya aykırı bir kurum olarak nitelendirmede bir yanlışlık yoktur.

Hele de bu son başkanla, kurumun laiklikle uzaktan yakından bir ilgisi kalmadığı tartışılmaz bir gerçeklik halini almıştır.

Öyle ki, laikliğin çağdaş tanımı (6) ile kurumun uygulamaları taban tabana ters düşmektedir…

***

Anayasa Mahkemesinin geleneksel yaklaşımında DİB’in varlığı, dinin Devletçe denetiminin yürütülmesi, dini taassubun önlenmesi gibi nedenlere bağlanmıştı.

Bununla beraber Yüksek Mahkeme, daha sonraki kararları ile dini nitelikli hizmetleri “toplumsal bir gereksinim” olarak görmüş ve bu ihtiyacın karşılanmasına ilişkin gerekli ortamın ve kurumların hazırlanmasını, Devletin “pozitif yükümlülüğünün” bir parçası olarak değerlendirme noktasına gelmiştir…

Tüm bu gelişmelere rağmen, yine de laikliğin özenle korunması gerektiği vurgulanmıştır…

***

Eskiden “ülkücü geçinenler- ülkücülükten geçinenler ve gerçek ülkücüler şeklinde ayrım yapılırdı.

Şimdi ise; dindar geçinenler- dinden geçinenler-dinci geçinenler ayrımı yapılmaktadır.

Ne yazık ki bu tiplerin çoğu, Diyanet bünyesinde ve Kuran kursları ile tarikatlarda yuvalanmışlardır…

***

Somut kanıtlara dayandırma olanağım bulunmamakla birlikte, şu tespitimi paylaşmadan geçemeyeceğim:

Ali Erbaş gibi dinden geçinenlerin çoğu, siyasi iktidarın elinde rehine durumundadırlar.

Kim bilir Reis’in elinde ne kadar açıkları var.

Devlete karşı suç işlemişlerdir.

Bu nedenle bedel ödememek için ne istenirse yapıyorlar ve yapacaklar.

Bu kadarını söylemek için bazı kanıtlarım var:

15 Temmuz Darbe Girişimi sırasındaki bir numaralı “darbeci” olduğu ortaya çıkan Adil Öksüz’ün doktora tezinde Jüri Üyesi olarak Prof. Dr. Ali Erbaş’ın da imzası var.

Tek başına buna tesadüftür demek mümkündür.

Başka emareler de var:

Erbaş’ın büyük olasılıkla FETÖ ile iltisakını da saptamışlardır!

Bizim istihbaratçılar bu konuda iyi çalışırlar.

Bir de FETÖ’nün itirafçıları var!

Onların itirafları altın değerindedir.

Bir zamanlar kişiliksiz, hasta ruhlu adamları, “gizli tanık” olarak kullanıp, suçsuz insanları yakan FETÖ’cüler, şimdi kurdukları o tuzaklarda, ağa takılmış sivri sinekler gibi çırpınıyorlar.

Birbirlerini ele veriyorlar; itirafçı oluyorlar.

Bu hainler, her türlü komploda rol alabilirler…

CIA’nın elinde yetiştiler!..

***

Reis, böyle bir durumu “siyasi rant”a çevirmeden geçer mi?

Hiç sanmam!

Böylelerin DİB’nin başında durup da siyasi iktidarın isteklerini yerine getirmemek gibi bir şansı olabilir mi?

Asla!

Kişilik yapıları da zaten işbirlikçiliğe elverişlidir.

İnanmadıkları şeyleri iman etmiş gibi dile getirebilirler…

Yakın geçmişte sayısız örneklerini gördük…

İkna kabiliyetleri iyidir…

***

Ali Erbaş, sonuçta verilen “görevi” yapıyor mu, ona bakalım.

Kafasında kavuk, elinde kılıç haftalardır gündemi belirliyor…

Gerçek gündemin tartışılması iktidarı bitirir, bunu herkes biliyor.

O bakımdan Erbaş gibilere çok ihtiyaç var.

2023’e kadar durumu idare edecek malzemesi de var…

***

Dini ve diyaneti öğretmekle görevli Ali Erbaş’ı, bu yüzden iyi tanımak gerekiyor:

Kültürlerarası Diyalog Platformunun (KADİP) yönetim kurulu üyesiydi.

Bilenler bilirler; KADİP, FETÖ’nün en önemli platformlarından biriydi.

Ayrıca, bu ünü kendinden büyük “din adamımız”, FETÖ’nün Abant Toplantılarına da sürekli katılırdı.

Kimse Yok mu Derneği’nin yöneticilerine “gönül erleri” olarak iltifat ederdi… (7)

Yetmez mi?…

***

Ali Erbaş’ın elindeki Diyanet’in ve mensuplarının ne hale geldiğini iyice anlamak için Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil’in bir makalesine (8) karşı, Türkiye Diyanet ve Vakıf Görevlileri Sendikası’nın (Diyanet-Sen) ibretlik-skandal karşı açıklamasını (9) mutlaka okumanızı öneriyorum.

Bu yıl 12.9 milyar TL bütçeye sahip DİB, gelecek yılki 16.1 milyar liralık bütçesi ile 17 bakanlıktan 7’sini geride bırakacaktır.

Özel bütçeli 200’e yakın idare içerisinde ilk üçte yer alan DİB, Karayolları ile DSİ ile yarışıyor.

Her üç kurumun da hizmetlerini görüyorsunuz!

Genel Bütçe kapsamındaki 26 idareden DİB’nın bütçesi aralarında İçişleri Bakanlığının da bulunduğu 26 idareden daha fazladır. (10)

Devlet bir dinin, hatta bir mezhebin öğrenilmesi için yatırım yaparsa, (11) o devlete “laik devlet” denebilir mi?..

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2709.pdf

(2) https://www.haberler.com/mezhep-nedir-mezhepler-kaca-ayrilir-mezheplerin-13822181-haberi/

(3) https://tr.wikipedia.org/wiki/Hristiyan_mezhepleri

(4) https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.633.pdf

(5) https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ali-erbas-inanc-insan-ile-allah-arasinda-olsun-ticarete-siyasete-yargiya-yansimasin-diye-ortaligi-ayaga-1866624

(6) “Laiklik, toplum ve devlet düzeninin akla ve bilime dayalı olmasıdır. Din-devlet ayrımı ya da din ve vicdan özgürlüğü, bu bütünün birer parçasıdır. Laikliğin ortaya çıkışını zorunlu kılan iki temel neden var. Birincisi; farklı inançtan insanların barış içerisinde bir arada yaşamalarını sağlamak, İkincisi; değişen koşullara, aklın ve bilimin ışığında çözüm arama yolunu açık tutmaktır.” (Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı)

(7) https://odatv4.com/makale/yeni-diyanet-isleri-baskaninin-adil-oksuz-baglantisi-dudak-ucuklatacak-1709171200-123458

(8) https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/diynet-6642575/?utm_source=ilgili_haber&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber

(9) https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/mil-diyanet-senden-sozcu-yazari-yilmaz-ozdil-hakkinda-skandal-aciklama-6646874/

(10) https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/diyanet-isleri-baskanliginin-butcesi-cok-sayida-bakanligi-ve-idareyi-geride-birakti-1868893

(11) 2021 yılı itibariyle Türkiye’de 19.500 Kuran kursu faaliyet gösteriyor. Mülkiyet durumuna göre; bunların 3 bin 146’sı derneklerin; 344’ü vakıfların; 1008 şahısların ve 1340’ı belediye ve özel idarelerindir.

https://ankahaber.net/haber/detay/diyanet_universite_kampusleri_ogrenci_yurtlari_ve_hastanelerde_kuran_kursu_acacak_54018

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir