KONUK YAZARLAR

“FAKAT İSMAİL ELLERİNE GÜVENİR”!..

19 Kasım 2023

44 gündür Gazze bombalanıyor İsmail.

Duymamış olamazsın.

Bütün dünya, kadınlara ve çocuklara karşı yapılan bu acımasız kıyıma neden seyirci kalıyor acaba?

Kimsenin yapabileceği bir şey kalmadı mı?

O kadar mı çaresiz insanlar?

Yoksa….

Bir şeyler yapabileceği umulan uluslararası kuruluşların ağızlarını neden bıçak açmıyor?

İsrail işini bitirsin diye mi oyalanıyorlar?

Bu işe sen ne dersin İsmail?..

***

İsrail’e karşı sonuç verecek etkili eylemler yapabilecek ülkelerden biri de Türkiye’dir.

Yüzde 99’u Müslüman olan ülkemiz için Filistin’in ayrı bir önemi var biliyorsun:

Kudüs Müslümanların ilk kıblesidir.

Müslüman olmayanlar için de “Filistin davası” son derece önemlidir.

Zira Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’a göre; Nil’den Fırat’a kadar olan topraklar Yahudi (İsrail) toprağıdır.1

Allah’ın emriymiş diyorlar!

Evet şu “vadedilmiş topraklar” meselesinden söz ediyorum…

Buna göre Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kısmı2 ile Irak, Suriye, Mısır, Sudan, Ürdün, Lübnan ve Kuveyt’in tamamı Siyonistlerin ele geçirmek istediği topraklar olarak kabul ediliyor.

Bu fikri okullarda ve havralarda Allah’ın bir emri olarak öğretiyorlar…

***

Büyük Orta Doğu Projesi’nin de aynı topraklar üzerinde uygulanmak istendiği artık sır değil.

Bu yüzden her iki proje birlikte uygulanmak isteniyor.

ABD’nin en büyük iki savaş gemisi neden bölgededir sanıyorsun İsmail?

Her ne kadar Siyasal İslamcılar İsrail Filistin savaşlarını “haç ile hilalin savaşı” gibi göstermek istiyorlarsa da onlara aldanma.

Hesap çok daha büyüktür.

Orta Doğu’daki enerji kaynakları üzerinde kurulacak olan AB ve ABD ile müttefik “Büyük İsrail” devletidir nihai hedefleri.

Bu yüzden Siyasal İslamcı olmayanları da doğrudan ilgilendiriyor İsrail’in yayılmacı saldırganlığı…

Şöyle de özetlenebilir:

İleriki aşamalarda Türkiye’ye hedef tahtasına oturtacak emperyalistlerin Filistin’de önlerini kesmek Türkiye için bir “askeri strateji” meselesidir.

Bir bakıma Türkiye’ye açılacak olan savaşın “ön cephesidir” Filistin…

Şimdi meseleyi anladın İsmail…

Sadece insani nedenlerle değil, güvenliğimiz nedeniyle de Filistinlilerin yok edilmesine izin vermemeliyiz…

Filistin bizim de meselemizdir…

***

Biliyor musun İsmail:

İlginç gelebilir ama İsrail’e karşı sonuç verecek en etkili eylemleri yapabilecek ülkelerin başında Türkiye geliyor.

Emperyalizme uşaklık eden Arap devletlerinin bir şey yapacağı yok.

Toplanıp toplanıp dağılıyorlar…

Efendileri izin vermedikçe parmaklarını oynatamazlar.

Oysa Türkiye İsrail’e lojistik taşımayı bırakabilir.

Donanmayı destek için Doğu Akdeniz’de dolaştırabilir.

Daha da önemlisi İncirlik ve Kürecik üstlerinden İsrail’e yapılan istihbarat desteğini kesebilir.

15 Temmuz Darbe Girişimi’nde aktif rol oynayan ve Türkiye’nin güvenliği için açık tehdit olan bu üstleri kapatabilir…

Sadece “eyyyy…” ile başlayan cümlelerle nara atmak, sorunun çözümüne katkı sunmuyor.

Görüyorsun olan ipek saçlı çocuklara oluyor İsmail!..

Her geçen gün onlarcası öldürülüyor…

***

İsmail:

Reis’in yere konmayan uçağında neler konuşuluyor biliyor musun?

Almanya dönüşünde anayasanın değiştirilmesi gerektiğini söyledi gazetecileri.

Bu haftanın manşetini böyle belirledi.

50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli kimin cebinde belli değil” dedi.3

Reis; bu duruma bir son vermek için “çoğunluğu alan adayın seçilmesi” yeterli olur diyor.

Bu defa 50+1’i (salt çoğunluğu) şart koşan Anayasa’nın 101’nci maddesidir4 hedef tahtasında.

Bu maddenin ikinci fıkrasında “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” hükmü var biliyorsun.

Geçen seçimde; buradaki “iki”, “üç” anlamındadır dediler, bu amir hükmü deldiler.

Belli ki şimdi de maddenin tümünü ortadan kaldırmayı kafalarına koydular.

Ancak o zaman Reis bir daha “reis” olabiliyor ve bu kötü gidişe “dur” diyebilecek…

Meselenin “haç ile hilalin çatışması” değil, iktidarın devamlılığı olduğunu anladın mı İsmail!..

***

Cumhuriyet’in 100’üncü yılı nedeniyle emeklilere verilen 5000 TL’yi alamadığın için sakın üzülme.

Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlısın diye karınca kararınca ekonomiye katkı sunduğunu kabul ediyor Devlet.

Bu yüzden 5000 lira sana verilmiyor.

Ne bilsinler; bir ineğin bile yok, avuç içi kadar tarlan yıllardır ekilip biçilmiyor.

Bugüne kadar öyle ya da böyle idare edip geldin de…

Artık çalışman gerekiyor İsmail.

Her şeyi Reis’ten bekleme.

Elde avuçta kalanlar, 10 milyondan fazla olan sığınmacılara bile yetmiyor…

Tulumbada su kalmadı İsmaiiiiiil…

***

Anayasa değişikliğine yine o güzel kafanı yorarsın!

Reis’in getirmek istediği değişiklikte yine bir “hikmet” ararsın.

Oyunu nereye vereceğini ben söyleyecek değilim herhalde.

Anlarsın!..

Filistin meselesine de fazla takılma artık.

Diyanet’in her Cuma okunan hutbesinden sonra yapılan “beddua” seanslarına katılman yeterlidir.

Çok sevap kazanırsın!

Savaşın gereğini evliyalar yerine getirir elbet.

Ulemadan daha iyi bilecek değilsin.

5000 lira meselesini unut gitsin!…

***

Durum böyle iken böyledir işte.

Az kalsın unutuyordum, şükretmeyi de unutuyorsun İsmail.

Tamam tamam bitiriyorum.

Gitmeden evvel bir İsmail tarifi okutmak istiyorum.

İzin veriyorsun değil mi?

Teşekkür ederim İsmail…

ARHAVELİ İSMAİL’İN HİKAYESİ

ateşi ve ihaneti gördük.


düşman ordusu yine başladı yürümeğe.
akhisar, karacabey,
bursa ve bursa’nın doğusunda aksu,
çarpışarak çekildik…
920’nin
29 ağustos’u:
uşak düştü.
yaralı
ve dehşetli kızgın
fakat toprağımızdan emin,
dumlupınar sırtlarındayız.
nazilli düştü.

ateşi ve ihaneti gördük.
dayandık
dayanmaktayız.

1920 şubat, nisan, mayıs,
bolu, düzce, geyve, adapazarı:
içimizde hilâfet ordusu,
anzavur isyanları.
ve aynı sıradan,
3 ekim konya.
sabah.
500 asker kaçağı ve yeşil bayrağıyla delibaş
girdi şehre.
alaeddin tepesinde üç gün üç gece hüküm sürdüler.
ve manavgat istikametlerinde kaçıp
ölümlerine giderken
terkilerinde kesilmiş kafalar götürdüler.

ve 29 aralık kütahya:
4 top
ve 1800 atlı bir ihanet
yani çerkez ethem,
bir gece vakti
kilim ve halı yüklü katırları,
koyun ve sığır sürülerini önüne katıp
düşmana geçti.
yürekleri karanlık,
kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü,
atları ve kendileri semizdiler…

ateşi ve ihaneti gördük.
ruhumuz fırtınalı, etimiz mütehammil.
sevgisiz ve ihtirassız çıplak devler değil,
inanılmaz zaafları, korkunç kuvvetleriyle,
silâhları ve beygirleriyle insanlardı dayanan.
beygirler çirkindiler,
bakımsızdılar,
hasta bir fundalıktan yüksek değillerdi.
fakat bozkırda kişneyip köpürmeden
sabırlı ve doludizgin koşmasını biliyorlardı.
insanlar uzun asker kaputluydu,
yalnayaktı insanlar.
insanların başında kalpak,
yüreklerinde keder,
yüreklerinde müthiş bir ümit vardı.
insanlar devrilmişti, kedersiz ve ümitsizdiler.
insanlar, etlerinde kurşun yaralarıyla
köy odalarında unutulmuştular.
ve orda sargı,
deri
ve asker postalları halinde
yan yana, sırtüstü yatıyorlardı.
koparılmış gibiydi parmakları saplandığı yerden
eğrilip bükülmüştü
ve avuçlarında toprak ve kan vardı.

ve asker kaçakları,
korkuları, mavzerleri, çıplak, ölü ayaklarıyla
karanlıkta köylerin içinden geçiyorlardı.
acıkmıştılar,
merhametsizdiler,
bedbahttılar.
şosenin ıssız beyazlığına inip
nal sesleri ve yıldızlarla gelen atlıyı çeviriyor
ve bolu dağında ekmek bulamadıkları için
deviriyorlardı uçurumlara:
şayak, cıgara kâadı, tuz ve sabun yüklü yaylıları.

ve çok uzak,
çok uzaklardaki istanbul limanında,
gecenin bu geç vakitlerinde,
kaçak silâh ve asker ceketi yükleyen laz takaları:
hürriyet ve ümit,
su ve rüzgârdılar.
onlar, suda ve rüzgârda ilk deniz yolculuğundan beri vardılar.
tekneleri kestane ağacındandı,
üç tondan on tona kadardılar
ve lâkin yelkenlerinin altında
fındık ve tütün getirip
şeker ve zeytinyağı götürürlerdi.
şimdi, büyük sırlarını götürüyorlardı.
şimdi, denizde bir insan sesinin
ve demirli şileplerin kederlerini
ve kabataş açıklarında sallanan
saman kayıklarının fenerlerini
peşlerinde bırakıp
ve karanlık suda amerikan taretlerinin önünden akıp
küçük,
kurnaz
ve mağrur
gidiyorlardı karadeniz’e.
dümende ve başaltlarında insanları vardı ki
bunlar
uzun eğri burunlu
ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki
sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin
zaferi için
hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin
bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler…

karanlıkta kurşunîi derisi kırmızıya boyanan
baltabaş gemi
ingiliz torpitosudur.
ve dalgaların üstünde sallanarak
alev alev
yanan:
şaban reisin beş tonluk takası.

kerempe fenerinin yirmi mil açığında,
gecenin karanlığında,
dalgalar minare boyundaydılar
ve başları bembeyaz parçalanıp dağılıyordu.
rüzgar:
yıldız – poyraz.
esirlerini bordasına alıp
kayboldu ingiliz torpitosu.
şaban reisin teknesi
ateşten diregiyle gömüldü suya.

arheveli ismail
bu ölen teknedendi.
ve şimdi
kerempe fenerinin açığında,
batan teknenin kayığında
emanetiyle tek başınadır,
fakat yalnız değil:
rüzgârın,
bulutların
ve dalgaların kalabalığı,
ismail’in etrafında hep bir ağızdan konuşuyordu.

arheveli ismail
kendi kendine sordu:
«emanetimizle varabilecek miyiz? »
kendine cevap verdi:
«varmamış olmaz.»

gece, tophane rıhtımında
kamacı ustası bekir usta ona:
«evlâdım ismail, » dedi,
«hiç kimseye değil, » dedi,
«bu, sana emanettir.»

ve kerempe fenerinde
düşman projektörü dolaşınca takanın yelkenlerinde,
ismail, reisinden izin isteyip,
«şaban reis, » deyip,
«emaneti yerine götürmeliyiz, » deyip
atladı takanın patalyasına,
açıldı.

«allah büyük
ama kayık küçük» demiş yahudi.
ismail bodoslamadan bir sağnak yedi,
bir sağnak daha,
peşinden üç-kardeşler.
ve denizi bıçak atmak kadar iyi bilmeseydi eğer
alabora olacaktı.

rüzgâr tam kerte yıldıza dönüyor.
ta karşıda bir kırmızı damla ışık görünüyor:
sıvastopol’a giden bir geminin
sancak feneri.

elleri kanayarak
çekiyor ismail kürekleri.
ismail rahattır.
kavgadan
ve emanetinden başka her şeyin haricinde,
ismail unsurunun içinde.
emanet:
bir ağır makinalı tüfektir.
ve ismail’in gözü tutmazsa liman reislerini
ta ankara’ya kadar gidip
onu kendi eliyle teslim edecektir.

rüzgâr bocalıyor.
belki karayel gösterecek.
en azdan on beş mil uzaktır en yakın sahil.
fakat ismail
ellerine güvenir.
o eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini
ve kemeraltı’nda fotika’nın memesini
aynı emniyetle tutarlar.

rüzgâr karayel göstermedi.
yüz kerte birden atlayıp rüzgâr
bir anda bütün ipleri bıçakla kesilmiş gibi
düştü.

ismail beklemiyordu bunu.
dalgalar bir müddet daha
yuvarlandılar teknenin altında
sonra deniz dümdüz
ve simsiyah
durdu.
ismail şaşırıp bıraktı kürekleri.
ne korkunçtur düşmek kavganın haricine.
bir ürperme geldi ismail’in içine.
ve bir balık gibi ürkerek,
bir sandal
bir çift kürek
ve durgun
ölü bir deniz şeklinde gördü yalnızlığı.
ve birdenbire
öyle kahrolup duydu ki insansızlığı
yıldı elleri,
yüklendi küreklere,
kırıldı kürekler.

sular tekneyi açığa sürüklüyor.
artık hiçbir şey mümkün değil.
kaldı ölü bir denizin ortasında
kanayan elleri ve emanetiyle ismail.
ilkönce küfretti.
sonra, «elham» okumak geldi içinden.
sonra, güldü,
eğilip okşadı mübarek emaneti.
sonra…
sonra, malûm olmadı insanlara
arhaveli ismail’in âkıbeti…”

1  Tevrat‘ın Tekvin kitabının 15. Bab’ında şöyle yazmaktadır:

O günde Rab, Abraham’la ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat Irmağı’na kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim.”

2 Özellikle de Harran ve Urfa

4 ANAYASA Madde 101 – (Değişik: 21/1/2017-6771/7 md.)

Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir.

Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.

Cumhurbaşkanlığına, siyasi parti grupları, en son yapılan genel seçimlerde toplam geçerli oyların tek başına veya birlikte en az yüzde beşini almış olan siyasi partiler ile en az yüzbin seçmen aday gösterebilir.

Cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.

Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday, Cumhurbaşkanı seçilir. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamayı izleyen ikinci pazar günü ikinci oylama yapılır. Bu oylamaya, ilk oylamada en çok oy almış iki aday katılır ve geçerli oyların çoğunluğunu alan aday, Cumhurbaşkanı seçilir.

İkinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin herhangi bir nedenle seçime katılmaması halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci oylamadaki sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır. İkinci oylamaya tek adayın kalması halinde, bu oylama referandum şeklinde yapılır.

Aday, geçerli oyların salt çoğunluğunu aldığı takdirde Cumhurbaşkanı seçilir. Oylamada, adayın geçerli oyların çoğunluğunu alamaması halinde, sadece Cumhurbaşkanı seçimi yenilenir.

Seçimlerin tamamlanamaması halinde, yenisi göreve başlayıncaya kadar mevcut

Cumhurbaşkanının görevi devam eder.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin diğer usul ve esaslar kanunla düzenlenir.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir