KONUK YAZARLAR

BİLİNÇLİ ÇIKARTILAN “DEVLET KRİZİ”!..

12 Kasım 2023

Tam da kamuoyunda “sansür yasası” olarak bilinen TCK’nın 217/A maddesini eleştirmeye hazırlanıyordum ki, Anayasa Mahkemesi (AYM) söz konusu maddeyi Anayasa’ya uygun bulduğuna ilişkin kararını verdi.

Madde “kanun tekniğine” uygun olarak kaleme alınmamıştır.

Ceza Kanunlarında suç tanımı yoruma ihtiyaç duyulmayacak şekilde açık ve anlaşılır yapılır.

Yorum yoluyla yeni olaylar suç kapsamına sokulamaz.

Ceza hukukunda kıyas olmaz.

Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi” bunları ifade eder.

Bu maddede ise durum farklıdır:

Sırf halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak saikiyle…” şeklinde başlayan cümle, tamamen belirsiz olup, içerisine pek çok şeyi sokmak mümkündür.

Bir bilginin “kamu barışını bozmaya elverişli olup olmadığına” karar vermek öyle kolay mıdır?

Bu kadar geniş takdir yetkisinin hakime kullandırılması, doğal olarak hatalı kararları da artıracaktır.

Yasa maddesinin uygulanması ile ortaya çıkacak sorunları bugünden görmemiz mümkün değildir.

Uygulamayı bekleyip görmekten başka çaremiz yoktur.

Hal böyle olmakla birlikte, yasayı ihlal etme şansımız da yoktur, zira TBMM’nin iradesinden çıkan yasalara herkes uymak zorundadır…

***

Anayasa’yı yorumlamak ve yasaların Anayasa’ya aykırı olup olmadıkları konusunda karar vermek, tek yetkili olan AYM’nin görevidir.

AYM’nin üzerinde başka bir mahkeme veya güç yoktur.

Anayasanın 153. maddesi; AYM kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar hükmünü amirdir.1

Öyledir de Cumhurbaşkanından sonra Yargıtay 3. Ceza Dairesi de AYM kararlarını tanımamaya başladı!

Bir bakıma AYM kararları “bizi de bağlamaz” diyor!

Bu tutum da açık bir Anayasa ihlalidir…

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, durumdan vazife çıkartarak yetkili ve görevli olmadığı bir konuda kendisini “yetkili” ve “görevli“ kabul etmiştir.

Çünkü Anayasamızın 158 maddesi; “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır” diyor.2

Bu hükme göre, AYM’nin kendini görevli kabul ettiği konularda Yargıtay görevli olamaz…

Dolayısıyla bu karar ile bilinçli olarak kriz çıkartıldığını söylemekte bir yanlışlık yoktur.

Görevi kötüye kullanma suçu işlendiğine de hiç kuşku yoktur…

***

AYM kararları herkesi ve her kurumu bağlar.

Bunun istisnası yoktur.

AYM kararları beni bağlamaz” demek, bilinçli olarak kriz çıkarmak anlamına gelir.

Cumhurbaşkanının “AYM kararına saygı duymuyorum ve uymuyorum” sözleri,3 bilgisizlikten kaynaklanmıyorsa, en yüksek mahkemeyi “itibarsızlaştırma” ve daha sonraki aşamalarda da “kaldırılması” için ortamı hazırlamak için olduğuna kuşku yoktur.

Devlet Bahçeli’nin de “Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır” şeklindeki sözleri4 dikkate alındığında tek adam rejiminin üyelerini kendilerinin seçtiği AYM’den rahatsız olduğu anlaşılmaktadır.

Hiç kuşku yok ki, bu tartışmayı başlatmak için de Yargıtay’ın 3. Ceza Dairesi kullanılmaktadır.

3. Ceza Dairesinin AYM kararını “tanımama” şeklinde sonuçlanan kararı,5 bu dairenin bir yargı organı olmaktan çıkıp yürütmenin (siyasilerin) isteklerini yerine getiren bir araç haline getirilmesi, bilinçli devlet krizi çıkartmaktan başka bir anlama gelmemektedir.

Cumhurbaşkanının kriz sonrası açıklamaları6 da bu amaçla hareket edildiğini göstermektedir.

Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması ise işgüzarlıktır.

AYM’nin kesin olan kararını Yargıtay tanımazsa, Yargıtay’ın kesin olan kararını da alt mahkemeler tanımayabilirler!…

Böylece yargıda bütünlük ve hiyerarşi bozulur.

Kaos olur.

Yargı güvenliğinin olmadığı bir ülkede hiçbir şeyin güvenliği kalmaz.

Korku kol gezmeye başlar…

***

Anayasa’ya uymama, AKP iktidarlarında neredeyse “kural” haline gelmiştir.

Anayasa’nın 90. maddesi milletlerarası andlaşmaları düzenlemiştir.7

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.

Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine dahi başvurulamaz.

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 4 Kasım 1950’de Roma’da imzalanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş uluslararası bir Mahkemedir.

Türkiye Avrupa Konseyi’ne 13 Nisan 1950 tarihinde üye olmuş; 1954 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olmuş, bu Mahkemeye bireysel başvuru hakkını 1987’de kabul etmiş ve zorunlu yargılama yetkisi de 1990 yılında kabul etmiştir.

Tek Adam Yönetimi olan AKP iktidarı, şimdi de Anayasa’nın bu amir hükmüne göre uymak zorunda olduğu bu Mahkeme kararlarına uymuyor…

Böyle devlet yönetilir mi?..

***

Kabul etsek neyi değiştirecek:

Osman Kavala Sorosçu’dur.

Selahattin Demirtaş terörist.

Şerafettin Can Atalay darbeci.

Bu tespitler bizim Yargımızın ve iktidarımızın görüşleridir.

Katılırsınız veya katılmazsınız, o başka bir konudur.

Sonuçta, Türk yargı organlarının bu kişilerle ilgili yapılan yargılamalar ve verilen kararları AİHM tarafından Sözleşmelere aykırı bulunmuştur.

Artık o kararların uygulma olanağı kalmamıştır.

AİHM’nin kararlarına uymak zorunluluğu vardır.

Aksi tutum ve davranış Anayasa ihlalidir…

Siyasi iktidar Anayasa’yı ihlal etmek konusunda ısrarını neden sürdürmektedir?..

Bu yöntem bilinçli olarak sürdürülüyor.

Sarı öküz”8 hikayesinin bir benzeridir, nahırın gerisini istiyorlar.

Demek ki, iktidarın görüş ve tutumuna göre yeni bir Anayasa yapılmak isteniyor!..

***

Öyle de:

Bugünkü Meclis yapısı yeni bir Anayasa yapılması için muhalefetin de katılmasını zorunlu kılıyor.

Bu yüzden Anayasayı değiştirmek çok kolay değil.

Sonunda yine halkoyuna başvurulacak.

Y-CHP’den seçilip Meclise gelen 39 milletvekili AKP-MHP’nin bu yöndeki değişikliğine ne diyecek acaba?

Değişikliğe destek vermeyebilirler.

O zaman iş sürüncemeye girer…

***

Şeytanın aklına gelmeyen bunların aklına gelmiş olabilir mi?

Siyasi iktidar şu yolu deneyebilir:

Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’den “çıkmakla” sorunu istedikleri gibi çözülebilirler!..

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak kararını emsal alabilirler örneğin!…

O sözleşmeden de çıktık mı artık Anayasaya aykırılıktan söz edilemez…

Ortada uluslararası bir andlaşma olmayınca 90. maddenin ihlal edildiği de sürülemez…

Mesele biter!..

O kadar da olmaz demeyin, olur olur…

Devlet kurumları arasında “hakemlik9 yapma görevi kimin?

Reis, bunu yapma lütfen!

Bu çözümü aklına ben getirdim diye Y-CHP’liler beni de “afaroz” ederler…

***

Olayı bir de şu açıdan irdeleyelim mi:

Bireysel Başvuru10 yolu yargılama sırasında Sözleşmede belirtilen temel hak ve özgürlüklerin kamu gücünü kullanan kurum ve kuruluşların eylemleri ile ihlal edilip edilmediğini tespit eden kendine özgü bir kanun yoludur.

AYM, Bireysel Başvurularda asıl yargılamayı yapan yerel mahkemenin ve temyiz mahkemelerinin kararlarını denetlemez.

Delilleri değerlendirerek başvurucuların suçlu olup olmadıklarına kararı yerel mahkemeler verir.

AYM, sadece “adil yargılama” yapılmadığına, başvurucuların yargılama sırasında temel hak ve özgürlüklerinden birinin çiğnendiğine karar verir.

İhlal kararı” verilmesi halinde yapılacak olan iş; hak ihlalinin yapıldığı mahkemede yargılamanın yeniden yapılmasıdır.

Hak ihlali kararı verildiğinde önceki kararlar yok hükmünde sayılırlar…

Yargılamayı yeniden yapmadan, dosyayı Yargıtay’a göndermek diye bir usul hukukumuzda yoktur.

Olmayan bu yoldan gelen dosyalar üzerinde de Yargıtay’ın karar verme yetkisi yoktur.

Hele de kararı veren AYM üyeleri hakkında verdikleri karar nedeniyle “suç duyurusunda bulunmak” akıl kari değildir…11

Demek ki yaşananların hukukla bir ilgisi yoktur!..

***

Yargıtay 3. Ceza Dairesi durumun böyle olduğunu bilmiyor olabilir mi?

Bu sorunun yanıtı “evet bilmiyorlar” olamaz.

Öyle olsa karar veren hakimlerin hakimlik sıfatları ile liyakatleri tartışılır.

O halde 3. Ceza Dairesi üyeleri ne yaptıklarının bilincindeler.

Bu bir “anayasa krizi“dir.

3. Ceza Dairesi, Anayasanın 14 ve 83. maddelerine12 dayanarak bu kararı verdiğini savunuyor.

Anayasa maddelerine yorum yolu ile eklemeler yapmak ceza dairelerinin işi değildir.

O halde 3. Ceza Dairesi üyeleri bu “kaos”u bilerek çıkarttılar…

***

Yeni bir anayasa yapılmak istendiği gizlenmiyor.

Peki, nasıl bir anayasa isteniyor?

Bu anayasaya “darbe ürünüdür” demekle iş bitmiyor.

29 defa değiştirilen ve istenilen bütün değişiklerin hayata geçtiği anayasanın daha neyini değiştirmek istiyorlar?

Saltanat ve hilafetin geri getirilmesini isteyenler mi var?

***

AYM hatalı karar verse dahi kararları kesin olduğu için tartışılmadan uygulanmak zorundalar.

Hatalı kararları “düzeltme mercii” de yoktur.

Yargıtay durumdan vazife çıkartıp, AYM kararlarını denetleme işine girişemez.

Bu olmayan bir yetkinin kullanılmasıdır.

Dolayısıyla aldıkları karar “yok” hükmündedir…

Yüksek Yargı kurumlarının üyeleri siyasiler tarafından atanırsa olacağı buydu.

Liyakate değil de sadakate öncelik verilirse, yargının yürütmeye bağımlı hale geleceği aşikardı.

Bağımsızlığını yitiren yargı tarafsızlığını da yitirir.

Bağımsız ve tarafsız kararlar alamayan yargı adaleti gerçekleştirilemez.

Adil olmayan devlet hızla itibar kaybetmeye devam eder.

Uluslararası ilişkilerinde ciddiye alınmaz.

Giderek ekonomisi daha da zayıflar…

***

Ekonomik yönden zayıf devletleri yönetmek her geçen gün daha da zorlaşır.

Halkın en haklı ve olması gereken taleplerine dahi cevap verilemez hale gelinir.

Bu durumda halk “ses” çıkartacağı için baskı artırılır.

Önce halkın sesini yüksek sesle dile getiren basın susturulur.

Eften püften nedenlerle gazeteciler hapislere tıkılırlar…

Önce özgürlükler kısılır.

Sansür yasası” olarak bilinen TCK 217/A maddesine bu nedenle ihtiyaç duyulur.

Ardından en yüksek mahkemenin verdiği “hak ihlali” kararları tartışmalı hale getirilir.

AYM üyeleri baskı altına alınır.

Adı konmasa da totaliter-baskıcı rejim yerleşir…

Tarih babanın kayıtlarında süreç hep böyle işlemiştir…

***

Tarih bilgisinden yoksun halk ise “dur bakali ne olcek!”13 demeye devam eder…

Durun bakalım ne olacak!..

1 Anayasa Mahkemesinin kararları

Madde 153–Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.

Anayasa Mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.

Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.

İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun (…) teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.

İptal kararları geriye yürümez.

Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.

2Uyuşmazlık Mahkemesi

Madde 158–Uyuşmazlık Mahkemesi adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkilidir.

Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşu, üyelerinin nitelikleri ve seçimleri ile işleyişi kanunla düzenlenir. Bu mahkemenin Başkanlığını Anayasa Mahkemesince, kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye yapar.

Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.

7 Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma

Madde 90–Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur.

Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.

Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır.

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

10 Görev ve yetkileri

Madde 148 – Anayasa Mahkemesi, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde (…) ve savaş hallerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.

Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/18 md.) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/18 md.) Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/18 md.) Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.

Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay (…) Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar (…) Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/18 md.) Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları (…) da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.

Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.

(Değişik beşinci fıkra: 7/5/2010-5982/18 md.) Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir.

12 Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması

Madde 14–(Değişik: 3/10/2001-4709/3 md.)

Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.

Yasama dokunulmazlığı

Madde 83–Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar.

Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.

Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.

https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=2709&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir