KONUK YAZARLAR

2. KUVAYI MİLLİYE HAREKETİ!..

6 Ağustos 2023

Enflasyonun azmasından, paranın her geçen gün değer kaybetmesinden “bana ne!” diyen arkadaş!

Dinle biraz:

Milli para değer kaybederse, ülkenin borçları da o oranda artar.

Bütün bunlardan haberin var mı?

Tamam, dediğin gibi olsun; ENAG’ın açıklamalarını esas almayalım.

TÜİK verilerine göre, yıllık enflasyon oranı yüzde 78.51’e yükselmedi mi?

Bu ne demek biliyor musun?

Dış ülkelere olan borçlarımız da aynı oranda arttı.

Peki, bu paraları kim ödeyecek?

Bil bakalım…

***

Bak arkadaş!

Sana olayı bir de 100 lira üzerinden anlatayım:

100 liralık borcumuz sadece enflasyon nedeniyle 178 lira 51 kuruşa çıktı.

Bizim ürünlerimizin değeri ise yabancı paralar karşısında aynı kaldı.

Bunun ne anlama geldiğini biliyorsun umarım.

Pahalı olarak ithal ediyoruz.

Bunlarla imal ettiğimiz ürünlerde mecburen artış yapıyoruz da dışa bağımlı olmayanların fiyatlarını artıramıyoruz.

Halkın alım gücü kalmadı.

Neden acaba?

Neden gelirlerimiz artırılamıyor?

Dış piyasalarda sattığımız ihraç ürünlerimizin rekabet etme gücü de azaldı.

Şöyle “tek tabanca” olarak tarif edilen bir ürünümüz yok.

Türkiye’nin en önemli ihraç ürünleri; otomotiv, hazır giyim ve tekstil, beyaz eşya, tarım ve gıda ürünleri değil mi?

Bu ürünlerin ihraç fiyatlarını artırabilir misin?..

O gün duvara toslarsın…

***

Şimdi gelelim daha önemli bir başka konuya:

Resmi rakamlara göre, dış borç stokumuz 31 Mart 2023 tarihi itibariyle 475.7 milyar ABD Doları olarak açıklandı.

Dış borcun milli gelire oranı yüzde 49.

Milli gelir” nedir biliyor musun?

“Google baba”ya sor da gel bakalım, burada bekliyorum.

Yıllık ortalama kurla hesaplandığında milli gelirimiz 905.5 milyar dolardır.

Bu demektir ki, dış borcumuz milli gelirimizin yarısına yaklaştı…

***

Türk Lirasının değeri, ABD Doları karşısında her geçen gün biraz daha azalıyor.

1 dolar alabilmek için 27 Türk Lirası vermek zorunda kalıyoruz.

Türk Lirası üzerinden bakıldığında; dış borcumuz 12.815.69 (on iki trilyon 15 milyar 69) milyon liraya çıktı.

Nas’tır nas, sen ne karışıyorsun” ve “faiz sebep enflasyon neticedir” gibi hatalı ekonomik politikalar izlendiği için borçlarımız her geçen gün artıyor.

Dış borçlarımızı ödemek şöyle dursun, faizlerini ödeyebilmek için bile yeniden borçlanmak zorundayız.

Çünkü ihracat gelirlerimiz bu faizleri ödemeye yetmiyor.

Ve satacak bir şeyimiz de kalmadı.

Pek yakında, kötü “mirasyediler” gibi en stratejik kurumlarımızı bile satmak zorunda kalabiliriz…

***

Maliye Bakanlığı’nın duyurduğu resmi tahmin ve programa göre, 2022 ve 2023 yıllarında 810 milyar TL faiz ödeyeceğiz.

Ana para için 564 milyar lira, faiz için 519 milyar lira ödenmesi planlanıyor.

Tefeci faizine tutulduk desek yeridir.

Bu gidişle borçlarımızı ödememiz mümkün görünmüyor.

Borçlarımızı ödemeyi gelecek nesillere “miras” olarak bırakıyoruz…

Buna razı oluyor musun arkadaş?..

***

Ekonomik durumumuzun ne halde olduğunu anlamak için uzman olmaya gerek yok.

Çarşıyı-pazarı gezen ve cüzdanına göz atan herkes, durumun vahametini görüyor zaten.

Bu kötü gidişattan kurtulmanın tek yolu, milli bir hükümetle “seferberlik” ilan etmektir.

IMF’den, Dünya Bankası’ndan ve ABD’den ekonomistler getirterek, sorunu çözmek mümkün değildir.

Sorunumuz, siyasal ve yapısaldır.

Öncelikle siyasi iktidarı değiştirmek gerekiyor.

Öncelikle siyasi iktidarı değiştirmek gerekiyor.

Halka güven veren, aklın ve bilimin gereğini yerine getirerek bu çıkmazdan kurtulabileceğimize halkı ikna eden yeni bir hükümetin kurulmasından başka çözüm gözükmüyor…

***

Eeeee!

Demokratik yollardan iktidar değişikliğini ancak muhalefet partileri yapabilirler.

Gördüğün gibi:

Ne yaparsak yapalım, söz dönüp dolaşıp “Millet İttifakı” ile ana muhalefet partisine geliyor.

Muhalefet partilerinin durumu bellidir.

Politika üretemiyorlar.

Sadece iktidarın yaptıklarını taklit etmeyi vadediyorlar!

Gerçekte kendi dertleri ile meşguller.

Parti içi iktidarlarını korumanın peşindeler.

İttifakın bir daha kurulamaması için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar.

Dilleri pabuç gibi; olur olmaz, yerli yersiz konuşuyorlar…

***

En dikkat çekici olan ise Y-CHP’nin durumudur:

13 yılda 12 ağır yenilgi alan Kemal Kılıçdaroğlu (KK), 13’ncü yenilgiyi almak için adeta sabırsızlanıyor.

KK, koltuğunu kaybetmemek için Tüzük değişikliği ile durumu idare edeceğini sanıyor:

Tüzüğe “önseçim” ekleyecekmiş.

Dönem sınırlaması” da getirecekmiş.

Genel başkan adaylarını “üyeler” belirleyecekmiş.

Bunun adını da “değişim” koymuşlar!

Böylece “değişim” isteyenlerin önünü kesmeye çalıştıkları çok belli.

Kavramları sulandırmayı siyaset yapma sanıyorlar.

KK’nın daha önce yaptığı MYK değişikliği, “değişim” olarak benimsenmeyince, bu defa Tüzük değişikliğini devreye sokmuşlar…

Arkalarında yetişmiş bir kadronun bulunduğuna şüphe yok…

***

Ve bu güçlerin vitrine koyduğu adam; utanmaz yüzü, tükenmez sözü ile kitleleri aldatmaya devam ediyor:

10 cephede yara almış bir komutan savaşa devam eder mi?” diye soruyor.

Cevabı yine kendi veriyor:

Evet, eder. Etmelidir” diyor.

Dürüst lider“liği tartışılmaya başlanan ABD’nin emireri KK, bundan böyle “komutan” olarak parlatılmaya çalışılacak!

Haberin oldu mu bari?

Anlaşılıyor ki, bu ana muhalefetle AKP iktidarını sonlandırmak mümkün olamayacaktır…

***

Umutsuzluğu anlatmıyorum.

Her koşul altında birden çok çözüm vardır elbette.

Ben birini anlatayım:

Muhalefeti değiştirmek” öncelikli konu olarak önümüze geliyor.

Peki, muhalefeti değiştirmek bu koşullarda mümkün olabilir mi?

Bu sorunun yanıtı da CHP tabanının acınası durumu nedeniyle ne yazık ki olumsuz gözüküyor.

Kongreler sürecini başlatan Y-CHP’de, her zaman olduğu gibi genel merkez seçimlere müdahale ediyor.

Bu defa, “genel merkezin desteklediği adaylar” yerine “genel merkezi destekleyen adaylar” kavramı kullanılıyor.

İstanbul’daki delege seçim sonuçlarını; “KK’yı destekleyen” grubun kazanması, sonucun nasıl tecelli edeceğini gösteriyor.

Hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde söylenebilir ki:

Kurultay’a gelecek delegeler genel merkez belirliyor.

Bu yüzden KK’nın belirlediği kurultay delegelerinin, KK’yı değiştirmesi beklenmiyor…

***

Demek ki 85 milyon halkın önceliği:

Atatürk’ün CHP’sinin işgalden kurtarılmasıdır.

CHP’deki SOROSÇU işgal kırılmadıkça, CHP’yi halkın partisi haline getirmek ve gerçek niteliğine kavuşturmak mümkün olamayacaktır…

***

Bakın nasıl çalışıyorlar:

KK’nın en ciddi rakibi gibi gözüken İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu “İBB’yi AKP’ye mi teslim edelim!” formülü ile kısa vadeli olarak siyasetten çıkardılar.

İşgalcilerin önlerinde şimdilik ciddi bir engel kalmadı.

Biri çıkıp da diyemiyor ki:

İBB mi önemli yoksa Türkiye mi?

Başkanlık Sistemi” içerisinde bir belediye başkanı, sınırsız yetkilere sahip Cumhurbaşkanı karşısında ne yapabilir ki?

Bu sorular CHP tabanında hiç tartışılmıyor.

İşgal mangasının yazar-çizer takımı, İmamoğlu’nun önüne uzun vadeli bir program koyarak onu da yarıştan çıkarttılar.

Büyük olasılıkla İmamoğlu’na, İstanbul’da mağlubiyet yaşanma olasılığı bulunan yerel seçimlerin faturasını kesmekle korkuttular…

***

Geriye kalıyor örgütsüz , güçsüz ve dermanı kesilmiş halk…

Örgütsüz halk, devlet olanaklarını kullanan siyasi iktidar karşısında ne yapabilir ki!?

Her şeye rağmen, örgütüne sahip çıkıp, kaderine el koyabilir mi?

!

Ya da yerel seçimlerde yaşanacak olası bir yenilgiden sonra, Y-CHP’yi okyanusun dibine gönderip, yeni bir örgütlenme ile İkinci Kuvayı Milliye Hareketi’ni başlatabilir mi?

İkinci seçeneğin tarihte örneği mevcuttur.

İkinci seçenek olanaklıdır.

O halde haydi dağlara!

Dağlarda “çoban ateşleri“ni yakmaya var mısınız?..

Av. Cemil Can

O KADAR MI DÜRÜSTTÜR?!.. 3 Ağustos 2023

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Altılı Masa ile ilgili olarak:

“Altılı Masa artık millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmiştir. Bu masa artık noter masasına dönüşmüştür. Ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olmayacağız” diyerek masadan kalktıktan sonra, dünyayı ayağa kaldıran arkadaşlar!

Bu hafta size her biri 2,5 puan değerinde dört soru sorarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.

Bu defa öyle uzun uzun, dipnotları irdeleyip bağlantılarını ekleyerek kafanızı şişirmeyeceğim.

6’lı Masa’nın birleşenleri, bakanlıkların partiler arasında ne şekilde dağıtılacağı konusunun hiçbir zaman konuşulmadığını açıkladılar.

Kemal Kılıçdaroğlu da şu ana kadar bu açıklamaları yalanlamış değil.

Peki, bu kadar uzun süre birlikte çalışıp, “Millet İttifakı”nın oluşmasına katkı sunan ve iki binin üzerinde maddenin yer aldığı “Ortak Mutabakat Metni”ni hazırlayan bu partilerle konuşmadan, kimseye danışmadan, CHP’nin yetkili organlarından olur almadan madde sahiplerini “konu mankeni” yerine koyarak; İçişleri Bakanlığı dahil üç bakanlığı ve MİT Başkanlığını Zafer Partisi’ne vermek üzere “gizli” bir protokol imzalamak dürüst bir davranış mıdır?

Birinci soru bu kadardır.

İkinci soru:

Meral Akşener, Kemal Kığlıçdaroğlu’nu parlatmak ve Cumhurbaşkanı adayı yapmakla görevli “6’lı Masa”dan kalkmakta haklı değil miydi? Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz eden Akşener’e “imzalamasan imzalama” diyerek kapıyı gösteren Bay Kemal’in bu davranışı dürüstçe miydi?

İkinci soru da bu kadardır.

Üçünü soru:

Bunca olup bitenden sonra, CHP’de “mazisi temiz” birini bulamayan Bay Kemal’in, yenilgisinin sorumluluğunu üstlenmeyerek, partiyi bölmeyi göze alacak kadar gözü kara davranıp, CHP genel başkanlığını bırakmaması dürüst ve haklı bir davranış olarak kabul edilebilir mi?

Dördüncü ve son soru:

Bay Kemal’e seçimi kazanamayacağının anketlerle ortaya çıktığını ve adaylıktan çekilmesinin en doğru hareket olacağını söyleyen gazeteci Levent Gültekin’e; “Ülke bitti hiçbirimizin kurtarma şansı yok, adaylığımı da engelleme şansım yok” dedikten sonra, gerçeği göre göre ve bile bile seçime girmesini dürüstçe buluyor musunuz?

Sanık sizindir, başka sorum yok!..

Av. Cemil Can

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir