KONUK YAZARLAR

“GEÇMİŞİ TEMİZ” KEMAL!..

 24 Temmuz 2023

Bugün Kılıçdaroğlu ve Y-CHP’ye bulaşmadan bu yazımı bitirebilirsem kendimi “başarılı” sayacağım.

Başlayalım:

Karadeniz’de doğal gaz, Gabar’da petrol bulduk!

Sonuç?!

Akaryakıt fiyatları mı düşürüldü?

Yok!

Evlere verilen doğal gaz mı ucuzlatıldı?

Hayır!

İkisine da zam üzerine zam yapıldı…

Demek ki, bu sözlere değer vererek kendi ellerimizle belâmızı bulduk!..

Aldatılmak için ağzımız açık bekliyoruz…

***

Ana haber bültenlerini izliyorum:

Suudi Adabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne para bulmaya giden Reis’in suratından düşen bin parça olur.

Bir taraftan da iktidar kanadından 50.7 milyar dolarlık anlaşma yapıldığı söyleniyor.

Nedir bu tafra?

Anlaşmaların içeriğini ise bilen yok.

Kimileri bu defa Araplar “yatırım” yapacaklar, kimileri Varlık Fonu’ndaki son varlıklarımızı alacaklar diyor…

Son yıllarda satılan stratejik kuruluşlar; Tekel, Petkim, Türk Telekom, şeker fabrikaları, Tüpraş ve limanları bir gün geri alma şansımız olacak mı acaba?

Cevap beklemiyorum zorlanmayın.

Peki, bu kuruluşların satışı ile hangi sorunlarımızı çözebildik?

Bu soruya ben cevap veriyorum:

Günü kurtardık o kadar…

***

Şimdi de elimizde kalan son varlıklarımızdan itibarlı İzmir Alsancak Limanı satılacak…

Sırada; BOTAŞ, Ziraat Bankası, Borsa İstanbul, THY ve PTT gibi Türkiye Varlık Fonu’na alınan stratejik varlıklarımız var.

Karadeniz yaylalarını alan Araplara, bunları da verdik mi geriye ülkemizin adını değiştirmek kalıyor.

Onu da “Suudi Türkiye” yaparız, olur biter.

Az kalsın unutuyordum:

Araplar, Trabzonspor’a da talipler.

Kulübün değerinin 7 katıkadar para ödeyecekler…

Çil çil dolarlar, saymakla bitmezler.

Verelim gitsin mi?..

***

Efendim, “kök” emekli aylıklarına yüzde 25 zam yapılmasına rağmen, aylıkları 7.500 lirayı bulamayan emeklilere “sıfır” zam yapılmış.

Sonuçta zam yapılmış!

Suçları neydi acaba?

Kök aylık“larını 7.500 TL’nin altında tutan kendileri miydi?

Maaş artışlarındaki adaletsizlik ile itibar varlıklarımızın satışa çıkartılması haberleri ortalığa saçılıp dökülünce, alel acele “karma eğitim” meselesi ile “kızlara ayrı” okul açılması gündeme getirildi.

Zamanlama nasıl ama?..

“Okur-yazar” kesimi bir süre bu yapay gündemle meşgul edilince, zamların etkisi bayağı hafifleyecektir.

Teşekkürler, entel takımı; arada bir de olsa işe yarıyorsunuz!..

***

Çoğu kişinin ağzında pelesenktir:

Muhalefete muhalefet etmek doğru bir şey değildir.

İmza sahibi: Muhalefetin kalemşörleridir.

Eeeee!

İktidara muhalefet edeceksiniz.

Olur, emriniz olur.

İktidara muhalefet edeceğiz de ne olacak?

Kişilerin tek tek iktidara muhalefet etmesi, ne işe yarar acaba?

Siyasi iktidar, eleştirildiği için istifa mı eder dersiniz?..

Eleştirilere hak veren Reis, tasını tarağını toplayıp çeker gider mi?

Saçmalamayın lütfen!…

Siyasi iktidarı ancak “örgütlü halk” değiştirebilir.

Halk, ancak siyasi bir partideörgütlü olunca etkili muhalefet edebilir…

Nokta…

***

Muhalefetteki bir partiyi en iyi kim yönetecekse ona görev verilir.

Bu da ancak (tüm üyelerin katıldığı) demokratik bir seçimle gerçekleştirilebilir.

Eğer bir muhalefet partisi bu niteliklerini yitirmişse ve temel görevlerini yerine getiremiyorsa onu düzeltmek için önce ona muhalefet etmek gerekir…

Demek ki, asıl eleştirilmesi gereken ana muhalefet partisidir ve bu iş toplumun önünde yapılmalıdır.

İşbirlikçi bir muhalefet, sadece iktidara payanda olur…

AKP gibi niteliksiz ve şekilsiz bir partiyi 21 yıl iktidarda ancak böyle muhalefet partileri tutabilir…

***

Şimdi gelelim asıl konuya:

Y-CHP’yi kayıtsız-koşulsuz ve “tıpış tıpış” desteklemenin nasıl sonuçlar ortaya çıkarttığını yaşayarak gördük:

Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’la yapılan protokol yüreklerimizi dağladı.

Özdağ, seçimlerden önce halka yapılan açıklamada; Anayasa’nın ilk dört maddesi ile “Türk” ve “Türklük” sözcüklerinin geçtiği Anayasa maddelerini “güvenceye” aldıklarını söyledi.

Kalkıp da bir CHP’li diyemedi ki:

Bunlar bizim kırmızı çizgilerimizdir zaten, bizim partiden böyle bir güvence istemek terbiyesizliktir, başka kapıya…

Diyemedi işte.

O kadar olsaydı iyiydi.

Meğer daha fazlası vardı:

Bay Kemal, Ümit Özdağ ile yaptığı protokolde, Devletin en stratejik kurumlarını; İçişleri Bakanlığı yanında iki bakanlık daha ve MİT Başkanlığını Zafer Partisi’ne vermeyi de kabul etti.

Sanki babasından kalan şirketin hiselerini bağışlıyor.

Şimdi CHP’ye oy verenler şu soruyu soruyorlar:

Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığını kazansaydı, CHP mi iktidara gelmiş olacaktı?..

Bu soru sorulmasın ve yanıtı da beklenmesin diye CHP’lilere “konuşma yasağı” konulmuş…

Belgesi bile var… (1)

***

Ben o iğrenç yasağı çiğniyor ve soruyorum:

KK’nın bu son seçimde bize yaşattığı “ikinci Ekmeleddin vak’asıdır“…

İspatı:

KK’nın kendi beyanına göre; bu protokol CHP organlarında tartışılmadığı gibi CHP sözcüsünün de böyle bir protokolden haberi olmamıştır.

CHP’ye yakın yazar-çizer takımı ile akademisyen ve danışmanların hiçbirinden bu konuda görüş alınmadı.

İttifak ortakları da böyle bir protokolün varlığından haberdar değillerdi.

Şimdi gelsin soru:

Kimseye danışmadan, kimseye sormadan devleti parsel parsel bölüp Zafer’e verdi!..

Peki, “zafer” elde edebildi mi?

Hayır!

O halde bu başarısızlığın hesabı verilmeyecek mi?

Bu ağır faturayı KK ile adamları ödeyecekler…

Çünkü onların yeteneksizliği ve beceriksizliği yüzünden 21 yılda bu noktaya geldik.

KK’nın suç ortaklarının şimdi KK’ya karşı muhalefete geçmeleri bir şeyi değiştirmemelidir.

Hiç bir şekilde kıvırma payları da kalmadı!..

***

Son soru:

CHP’de seçim yenilgisinin bedelini kim/ kimler ödeyecek?

Yanıtı zor değil:

Biz ödeyeceğiz, biz…

84 milyon hep birlikte bu faturayı ödeyeceğiz…

CHP’ye oy vermeyenler de bu yaşananlardan bir ölçüde sorumludurlar.

Güçlü ve dürüst bir muhalefet olmadan, demokrasinin işlemeyeceğini ve yaşatılamayacağını bilmeleri gerekirdi.

En azından şimdi öğrendiler.

Muhalefetin “adam gibi muhalefet” yapması için onlar da ellerini taşın altına sokmaları gerekir.

Gerektiğinde “emanet oy” vererek, gerektiğinde geçici parti üyesi olarak işin içerisine girmeleri şarttır.

Siyasetle ilgilenmek ancak böyle olabilir.

Sadece AKP’ye oy toplayarak yürümüyor bu işler.

Görüldüğü gibi sonuçta fatura hepimizin başında patlıyor!

Zamların, hayat pahalılığının ve enflasyonun yarattığı yıkımın bedelini birlikte ödemek zorunda kalıyoruz.

Kimsenin kaçacak bir yeri yoktur!

Bu sorunları yaratanların, bizi yönetmek üzere tekrar aday olacaklarını görüyoruz.

Utanma, sıkılma onlarda yoktur.

Faturayı bize ödetecekleri de çok açıktır.

O halde birlikte hareket etme zorundayız…

***

Duydunuz mu bilmiyorum.

KK, CHP’lileri toptan tehditetti:

Dedi ki: “Tekrarında gereğini yaparım.”

Mesele neydi ona bakalım:

“Parti içi tartışmaları toplumun önüne getirme kadar yanlış bir şey yok. Kurallar içinde mücadele edersiniz. Tekrarlandığında, kuralların dışına çıkıldığında gereğini yaparım” dedi.

Kuralları kim koymuştur?

Kendisi!

Kural nedir peki?

Kendisini ve ekibini “toplumun önünde eleştirmemek”.

Bay Kemal kısaca diyor ki:

Yaklaşan Kurultay’da seçim yenilgisini ve sorumlularını tartışmayacaksınız!

Çünkü Kurultay da halka açıkbir etkinliktir.

Kendi koyduğu kurala göre:

Y-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ekibini eleştirmek yasaktır.”

Bu kuralı ihlâl eden Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’a, ilk ceza tertibi uygulanmıştır.

Kesin ihraç” talebiyle disipline sevk edilmiştir.

Peki, ne yapmıştı Tanju Özcan?

Seçimde başarısız olan Kılıçdaroğlu ile ekibinin istifa etmesini ve görevi yeni isimlere bırakmasını istemişti.

Ağır kural ihlâlidir bu sözler!

Y-CHP’de bu kadarı bile partiden ihraç edilme nedeni kabul ediliyor.

CHP, Bay Kemal ile adamlarının babasının çiftliğidir sanki…

Bay Kemal, halkı halk partisinden kovduktan sonra, sıra onu “şartlı” destekleyenlere geldi.

Şart neydi peki?

6 Ok’a sadık kalmak…

Ne kadar da inandırıcı değil mi?

6 Ok’u “yeniden yorumlamak” için üstünü başını parçalayan sanki o değildi…

Yalanların batsın senin Bay Kemal…

***

Gördüğünüz gibi muhalefeti görmezden gelerek basit bir eleştiri yazısı yazmak bile olanaksız hale gelmiştir.

Peki, KK’nın şu sözlerini görmezden gelmek mümkün olabilir mi:

“Genel başkanlık yükünü taşıyabileceğine inanacağım, CHP’nin ilkelerine bağlı, partiyi ileriye götürebilecek ve geçmişi temiz birisi olsa yarın bırakırım” (2)

Bu sözlerden şunlar anlaşılır:

CHP’de “geçmişi temiz” ve “CHP’nin ilkelerine bağlı” adam bırakılmamıştır!

Şimdi “geçmişi temiz” adam lazım oldu, bulunamıyor…

Bu sözleri Atatürk’ün koltuğunda oturan adam söylüyor.

Geçmişi temiz olmayanadamları o makamlara kim getirdi?

CHP’nin ve CHP’lilerin geçmişine küfür etmekle aynı değerdedir bu sözler!..

Bunu da mı duymazdan gelelim?

İnsanda biraz onur, biraz akıl olur…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) https://halktv.com.tr/…/fatih-altayli-eren-erdem-kim-ya…

(2) https://halktv.com.tr/…/fatih-altayli-eren-erdem-kim-ya…

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir