KONUK YAZARLAR

İMAM ÖKSÜRÜNCE!..

Çanakkale Deniz Zaferi’nin 107. yılı kutlamaları nedeniyle pek çok yurttaş; başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e olmak üzere; bu toprakları vatan yapan, bu kutsal vatan üzerinde laik bir devlet kuran atalarımıza minnet ve şükranlarını sunuyorlar.

Böylece vefa görevini yerine getirmeye çalışıyorlar.

Gururla izledik.

Gelecek nesillere doğru mesajlar bırakmak başlıca ödevimizdir.

Yurttaşlık bilincine sahip olanlar, her yıl dönümünde birikimleri ve olanakları ölçüsünde bu görevlerini yapıyorlar ve yapmaya devam edecekler.

Doğal olarak paylaşılan görsellerin çoğunda Ulu Önderimiz Atatürk’ün fotoğrafları yer alıyor, almalıdır da…

***

Atatürk’ün dini hurafelerden arındırarak doğru bir şekilde öğrenilmesini sağlamak için kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) kuruluş amacının tam tersine işler yapıyor:

DİB’nın son Başkanı Ali Erbaş, 29 Ekim 2021 yayınladığı hutbede, Atatürk’ün adını anmamıştı.

Bu vatanın kurtarıcısı ve Cumhuriyetin kurucusunu görmezden geldi.

Bu tutumunu Çanakkale Deniz Zaferi’nin 107. yıldönümünde de sürdürdü.

Çanakkale Savaşı’nı zaferle sonuçlandıran kahramanların en gözde komutanını unutturmaya çalışıyor.

Hazırladığı hutbede, Anafartalar komutanı Mustafa Kemal Paşaya yer vermedi.

Sadece sosyal medya hesabından yayınladığı mesajda “Gazi Mustafa Kemal” dedi.

Erbaş, Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması sırasında da Atatürk’ü hedef almıştı. (1)

Daha sonra da “Reisilkurra” olarak atadığı Mustafa Demirkan’ı kürsüye çıkartmış ve:

“Ayasofya gibi mabetler, mabet olarak kalması için inşa edildi. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze haline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir? Yarabbi bir daha bu zihniyetin bu ümmetin başına gelmesini mukadder buyurma.” (2)

Evet doğru duydunuz, Kurraların Reisi, devlet erkanının ve dünya kamuoyunun önünde Atatürk’e “zalim ve kafir” dedi.

Aman Anzaklar duymasınlar!..

***

Son 20 yılda:

Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı neredeyse devletin resmi görüşü haline getirildi.

Bu akıl ve bilim dışı duruşa rağmen, yurttaşlar halâ atalarına saygıda kusur etmiyorlar.

Özel günlerde başta Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü olmak üzere kahramanlarımızı saygıyla anıyorlar; Kuvayı Milliye şehitlerine minnet ve şükranlarını sunuyor…

Var olsunlar…

***

Bazı örümceklenmiş kafalılar ise, yurttaşların bu “adam gibi adamlığını” görünce adeta kuduruyorlar!

Türkiye Cumhuriyeti’nin kimliğini taşıyan o zavallılar, bu tür paylaşımların altına “Atatürk, Müslüman mıydı?” şeklinde bir yorum bırakabiliyorlar.

“İmam osurursa cemaat sıçar” atasözümüzün tipik ve canlı bir örneği olan diyaloglarda yaşanıyor. (3)

Üç numaralı dipnotu okuduktan sonra yine gelin, buradan devam etmenizi önemle rica ediyorum.

Okuduğunuzdan eminim ama yine de kaldırım seviyesindeki o tartışmanın bir bölümünü burada özetlemek istiyorum:

***

Atatürk Müslüman mıydı?” sorusunu soran vatandaşa ilk destek; bu soruyu “çok güzel bulduğunu” ifade ederek, bulunduğu safı belli etme ihtiyacı duyan, saf vatandaştan geliyor.

Belki de dini konularda kendilerini kanıtlamış uzmanların birinden yanıt bekliyordur.

Bu şekilde kendini önemli birine muhatap ettirecek zahir.

Böylece “kuru fasulye gibi nimetten” sayılacak…

***

Tartışma ilerliyor:

Bir anda sorunun muhatabı değiştirilip, karşı fikri savunan birine: “Sen Müslüman mısın?” diye soruluyor!

Sanırsınız ki kıyamet günündeyiz ve “sorgu meleği”dir karşınızda dikilen.

Evet evet…

Tartışmaya katılanların inancını sorguluyorlar edepsizce…

***

Başka bir aklıevvel çıkıveriyor:

Atatürk Deistti, bunu neden kabullenmiyorlar” diyebiliyor.

Sanırsınız yıllar önce, Atatürk’ün can ciğer kuzu sarması arkadaşıydı…

Ve onun inancının ne şekilde olduğunu ondan daha iyi biliyor.

Tartışma bir anda çığırından çıkıveriyor…

***

İlk sorunun sahibi; katılanların tümünü:

Ayetlerle istediğiniz gibi oynayın, Peygamberin herşeyini sorgulayın, sahabeye iftira atın sorun yok ama bir soru sorduk diye etmediğiniz hakaret kalmadı. Sahi siz hangi dine inanıyorsunuz?” diyerek, bozuk Türkçesi ile herkesi suçluyor.

Kusuyor içerisindeki, nefretini ve kinini.

“Dindar ve kindar nesil” böyle mi olunuyor?

Anında bir başkasından destek geliyor:

Putçuluğunuz batsın” diyerek, farklı düşünenleri “putperestlikle” itham ediyor…

Yaban arıları, aynı hedefe iğnelerini sokmaya devam ediyorlar…

***

Alan açıldıkça açılıyor:

Ben bu gruptan ayrılıyorum” diyen bir diğeri, önce zehrini kusuyor:

Atatürk ve Diyanet benim mensup olduğum dinle bağdaşmaz; Diyanet’i kuran zihniyetin bir Yahudi olduğunu biliyor musunuz? Tarihte iki devlet harf inkilabı yaptı; biri İsrail kendi alfabesine geçti, diğeri Cumhuriyet’i kuranlar; 600 yıllık birikimi saçma harf inkilabı altında geçmişle bugünü kopardılar yetmez mi?

Bu sözlere ne denir bilmem ki!

18 Mart mesajında “ümmet” vurgusu yapan; Atatürk’ün adını dahi anmayan Diyanet’ten daha da fazlasını bekleyen bu anlayışın, kesinlikle kökü dışarıda aranmalıdır!..

Yalan, iftira, itham birbirinin üzerinden yuvarlanıyor!..

Ve biz bu insanlarla aynı havayı soluyup, aynı suyu içiyoruz…

Neyse ki yediklerimiz farklı:

Onların yediği halt başka tabii ki, çok şükür biz ondan yemiyoruz…

***

Kafası emperyalizm tarafından iğfal edilmiş bir yurttaşa, zifiri karanlığın arasından destek gelmeye devam ediyor:

Yazık oldu binlerce birikimimize. Bir de utanmadan bu arşivleri kağıt olarak yok etmeye çalışmazlar mı? Lanet zihniyeti bu yüzden eleştiriyorum” diyerek, yeni bir başlık açıyor.

Eski Türkçe ile yazılı belgelerin yok edildiğini tartışmaya ekliyor.

Çok birikimleri varmış gibi…

Yemin ederim bu zat, ne arşiv görmüştür ne kütüphane.

Zira o sözünü ettiği belgelerin tümü, bu mekanlarda “tarihi eser” ve “el yazması” olarak saklanıyorlar zaten.

Kafası işgal altındaki bir başka zat:

Benim geçmişimle bağımı koparmak kimsenin haddine kalmamış” yırtık dondan fırlar gibi tartışmanın ortasına atlıyor.

Sorsalar, harf devrimi ile geçmişinin bağı kesilmiş!

Nasıl kesilmiş geçmiş ile bağımız anlat bakalım.

Geçmişle bağ kurmak için insanın dedesinin adını veya doğum tarihini, illâ da mezar taşından mı öğrenmesi gerekiyor?

Bu toprakları vatan yapanların çoğunun mezarı dahi yok ki…

Ne diyor bu işgal altındaki zavallı?…

***

Besbelli ki tartışmak değil dertleri, hakaret edip gidecekler.

Bu da bir beslenme şekli zahir.

Dillerinin altında saklanan ve en sonunda çıkartılan baklayı merak ettiniz mi?

Rahmet dilediğin atan, benim Müslüman atamı idam eden ve Kürt halkının varlığını inkar eden biridir” demiş biri.

Ağır adam!

Belli ki iyi yetişmiş bir gerici; idamların hesabını sormaya niyetli, Kürt milliyetçiliğini de araya sokuşturmasından belli…

***

Müslüman ata” dedikleri; ya Seyit Rıza’dır ya da Şeyh Said.

Pek tabii olarak; İskilipli Atıf Hoca da olabilir.(4)

Anımsadınız değil mi?

İskilipli Atıf Hoca, vaktiyle Teali-i İslam Cemiyeti’nin başkanıydı.

Anadolu Hareketi aleyhine yazılan ve Yunan uçakları ile atılan beyannameleri yazmakla itham edilip, idam cezasına çarptırılan bir haindir.

Mahkemede, uçaktan atılan o bildirileri ben yazmadım, üzerlerinde derneğin resmi mührü yok dedi ama inanan olmadı.

Cumhuriyet Devrimlerine karşı da halkı isyana teşvik edici söylemleri vardı…

Emperyalizmin ajanlarını “ata” kabul edenlerle; neyi, nereye kadar tartışabiliriz ki?..

Bir yere de ayrılamayız ki…

***

Gerçek dışı iftiraları, “fikir” diye ortaya atanlar, edepsizlik yaparak üste çıkmayı “galibiyet” sanıyorlar.

Bu yüzden kendilerini eleştirenleri paralamaya devam ediyorlar:

Şurda ataputları ile ilgili o Müslümandı diye yorum yapanlar ya Müslümanlık nedir bilmiyorlar ya da ataputlarını tanımıyorlar, yazdığı kitapları okumamışlar” diyerek, tartışmaya karşı taraftan katılanların tümünü kitap okumamış olmakla itham ediyorlar.

Ataput” dedikleri de Atatürk’tür.

Son noktayı:

Atatürk hiçbir zaman ben Müslümanım dememiştir hatta Müslüman olmadığını söylemiştir” diyerek koyuyorlar…

Bu sözlerin sahibi; şeyh midir, ne zıkkımın köküdür bilmiyorum tabii ki?..

Ama indirilmiş bir dinin mensubu olmadığına yemin de tanıklık da edebilirim.

Zira yüzde yüz eminim ki, “Tanrıya ortak koşma”nın böyle bir örneğine, hiçbir hak din cevaz vermemiştir…

***

Bu tartışmaya yukarıda alıntı yaptığım yorumlarıyla katılanlara, inandıkları “din” cephesinden şunları hatırlatmak isterim:

Öyle korkunç bir “şirk” batağında debeleniyorsunuz ki, size bir insanın yardım etmesi neredeyse imkansız gibidir.

O yüzden hepinizi Allah’a havale ediyorum.

Sizi ve sizin gibileri “Allah ıslah etsin”…

***

Kimin Müslüman, kimin imanlı olduğunu “bir tek Yüce Tanrı bilir” diye bilirdik.

Demek ki bir de siz biliyorsunuz!..

Çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere geçtikten sonra, şimdi de “çift tanrılı” yeni bir dine mi girdiniz?!

Yüce Tanrı’ya “ortak” ettiğiniz ikinci Tanrı’nızı da tarif edebilir misiniz?

Söyleyin bakalım:

O halde, bir tek Tanrı’nın bilebileceği şeyleri, siz nereden biliyorsunuz?

Yoksa size de “vahiy” mi indi, o “paralel Tanrı”nızdan?..

Son peygamberi de mi tarihin tozlu sayfalarına gömdünüz yoksa?

Siz nesiniz, kimsiniz?..

***

Evrensel değerler, insan hakları ve yürürlükteki yasalar cephesinden de şunları söylemek istiyorum:

Bu tartışmada sorulan sorular; yapılan yargısız infazlar; iftiralar ve yalanlar, hiçbir dini inanışla bağdaşmadığı gibi, ahlâki değerlerle de uyuşmazlar.

Asgari nezaket kuralları”na bile aykırılık teşkil ediyorlar.

Laikliğin ne kadar önemli ve vazgeçilmez bir ilke olduğunu, bu tartışma somut olarak ortaya koymuştur.

Bu yüzden “indirilmiş dini” bir tarafa itip; “uydurulmuş dini” savunanlarla, onlar gibi düşünmeyenlerle bir arada yaşatma olanağını sağlayan bütün sistemlerde, “laiklik” baş tacı edilmektedir.

Öyle de olmalıdır…

Yoksa bu kafasını kiraya vermiş olanlarla Cennet’te bile bir arada durulamaz…

Yanar insan!..

***

Yukarıda alıntılanan ifadelerin, hiçbirine indirilmiş dinler cevaz vermezler.

İma yollu dahi olsa, en küçük bir işaret bulamazsınız bu sözleri haklı kılacak.

Bu zevat, nasıl yapıyorsalar doğrudan hüküm çıkarabiliyorlar doğmalardan!

Uydurulmuş dinlere inananların, çağdaş ülkelerde yaşama şansı dahi yok denecek kadar azdır.

Bilime inanmış insanlar, böyleleri ile komşuluk dahi yapmazlar…

Buradan doğan dışlanmışlık duygusu, gördüğünüz gibi insanlara neler neler yaptırıyor…

***

Milli kahramanlara utanmazca saldıranlar, nankör olmaktan çok daha fazlasıdırlar…

***

Laikliği benimseyenler, kesinlikle başkalarının inançlarını sorgulamazlar.

İnsanları inançlarından dolayı yargılamazlar.

Kimin nereye inandığını merak dahi etmezler.

Böyle bir densizliği kamu adına yapanlar olursa, mutlaka yasalar önünde ve bağımsız mahkemelerde hesap verirler…

Kurallar, kurumlarla birlikte işlev görürler…

Ve nihayet:

Çağdaş ülkelerde, hesaplar bu dünyada görülür, öteki tarafa bırakılmazlar…

***

Cahiller bu kadar da cesur olabilir mi?

Atatürk’ün, Rifat Börekçi’nin inancını sorgulamaya yetkisi olan sadece Yüce Tanrı iken, böyle bir işe soyunmak, Yüce Tanrı’ya ortak koşmak değil de nedir?..

Bu ne terbiyesizliktir.

Bu ne hadsizliktir…

***

Konumuzla doğrudan ilgili olduğu için birkaç dakikanızı daha rica ediyorum.

Hatırlatmak istediğim bazı gerçekleri paylaşmak istiyorum:

İngiliz Gizli Servisi (MI6)’nin Kurtuluş Savaşını baltalamak amacıyla Mustafa Kemal Paşa hakkında uydurduğu yalan-yanlış bilgileri, adeta bir virüse dönüştürüp, tescilli Atatürk düşmanı, Dr. Rıza Nur’a verdiğini biliyor muydunuz?

O da bu yalanların arasına, kendininkileri katarak, güya hatıralarını kaleme alıp Londra’daki British Museum’a teslim etti.

Atatürk’ün ölümünden çok sonra yayınlanmalarını vasiyet etti.

İngilizler Dr. Rıza Nur’un vasiyetini tuttular…

***

“Hayat ve Hatıralarım” adını verdiği bu eser 4 cilt halindedirler ve piyasada hala satılıyor.

Rıza Nur, benim gözümde emperyalistlerin hazırladığı tehlikeli bir virüsün taşıyıcısıdır sadece.

Önce Kadir Mısıroğlu’nun sonra da Abdurrahman Dilipak’ın yayınladığı o dört ciltlik tırnak içindeki eserde, Rıza Nur’un kendini nasıl anlattığını merak edenler için iyi bir iş yaptım.

Hatıralarını hangi ruh hali içerisinde yazdığını bulup bu yazıya ekledim. (5)

***

Rıza Nur’un bu eseri, Necip Fazıl Kısakürek için de başucu kitabı olmuştur, bilmenizi isterim…

“Sakarya” şiiri başka, ona bir şey demiyorum!

Atatürk’ü ilk defa “dinsiz” olmakla itham eden ise Diyanet İşleri Başkanı ile Reis’in yere göğe sığdıramadıkları Kadir Mısıroğlu’dur… (6)

“Fesli Kadir”, emperyalizm adına görevini layıkıyla yerine getirmiştir…

Bir ara resmi sitesine göz atarsanız, neler neler öğrenirsiniz…

***

Bana göre Dr. Rıza Nur, Hatıralarını yazarken ağır hastaydı.

Arnavutları “Türklüğe karşı” ayaklansınlar diye kışkırtan Rıza Nur’u, Atatürk Nutuk’ta eleştirmiştir. (7)

Muhtemelen bu dışlanmışlık da onun Atatürk’e nefretini ateşlendirdi.

Gericilerin, hatıralarını başucu kitabı olarak kabul ettikleri Rıza Nur’un kişilik analizinin yapıldığı 162 sayfalık bir kitabı “pdf” formatında bilgilerinize sunuyorum. (8)

Turgut Özakman’ın yazdığı bu eser için mutlaka zaman ayırıp okumanızı öneriyorum.

Pek çok şeyi oradan öğrenebileceksiniz.

Göreceksiniz ki; Dr. Rıza Nur, İngiliz Gizli Servisi’nin hazırlayıp kendisine verdiği bilgileri temel almış ve kendi hatıraları arasına serpiştirerek yayınlamıştır.

Bu yalanları kaynak alanlardan biri de Kadir Mısıroğlu’dur.

O da tüm yaşamı boyunca İngiliz İstihbarat Servisine hizmet etmiş hasta ruhlu bir zavallıdır.

Kendi sitesinde Bakırköy Akıl Hastahânesi ve Cerrahpaşa Hastahânesi Psikiyatri Kliniği‘nde yatarak tedavi gördüğünü açıklamıştır. (9)

Sanırım Mısıroğlu, ihanetinin karşılığında sadece İstanbul Boğazı’ndaki ederi 10 milyon dolar olan lokantayı edinebilmiştir…

Bir de Türk halkının dolu dolu nefretini kazandı tabii ki…

Buna karşılık, Rıza Nur duygularını bile tatmin edememiştir.

Hainliği ile kaldı…

***

Sırası gelmişken söyleyelim:

İngiliz emperyalizminin Atatürk düşmanlığı, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra da devam etmiştir.

İngiliz istihbaratı bu amaçla Atatürk’ü kötüleyen kitaplar hazırlamıştır.

Bunların en meşhur olanı, istihbarat görevlisi H.C. Armstrong’un Atatürk’e ağır hakaretler içeren “Bozkurt” adlı kitabıdır. (10)

Armstrong, bozkurt Atatürk’e diyor.

Bu kitabı da okumanızı öneriyorum.

151 sayfa kadardır…

***

Esirgeyen, bağışlayan Yüce Tanrı’m:

Hikmetinden sual olunmaz.

Bu olup biten karşısında; bu insanları ibret olsunlar diye yarattığını düşünüyorum.

Benimkisi sadece bir akıl yürütme, beşeri bir muhakeme, bir tahmindir…

Böyle düşündüğüm için günaha girdiysem, affına sığınıyorum…

Bir dileğim daha var Yüce Tanrım:

Doğru yoldan sapan kullarını ıslah et, onları doğru yola döndür…

Birlikte yaşıyoruz…

Amin…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/diyanet-isleri-baskanliginin-18-mart-hutbesinde-de-ulu-onder-ataturk-yer-almadi-1917321

(2) https://www.youtube.com/watch?v=IIqW5C2nNoU

(3) https://chp-muhalefethareketi.biz.tr/sosyal-medyadan-yukselen-sesler/

(4) https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/teali-i-islam-cemiyeti/?pdf=3339

(5) https://chp-muhalefethareketi.biz.tr/riza-kendini-anlatiyor/

(6) https://chp-muhalefethareketi.biz.tr/fesli-kadir/

(7) https://chp-muhalefethareketi.biz.tr/nutuk_ta-riza-nur/

(8) https://chp-muhalefethareketi.biz.tr/dr-rza-nur-dosyas/

(9) https://kadirmisiroglu.com/tercemei-hal.html

(10)https://chp-muhalefethareketi.biz.tr/bozkurt/

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir