DEFOLUN GİDİN!..
Bu hafta hangi konuda yazayım diye düşünüyorum:
“Rusya-NATO Savaşı”nı yazdık.
Zelinski’nin vekalet savaşı yürüttüğünü anlamayan kalmadı.
Ukrayna halkını mayın tarlasına eşek gibi süren büyük kaçakçıyı da kınadık.
Zamları, hayat pahalılığını, soğukları ve hastalıkları zaten kanıksadık.
TELEKOM’un hikayesini yazmayan kalmadı; böyle büyük soygun dünyanın hiçbir yerinde görülmedi.
Eline kalemi alan onu yazıyor.
“Helalleşme”ye ise hiç girmiyorum.
Onun yerine belki eski Başbakan Tansu Çiller’in partisine girerim.
Parti değiştirmek için çok mu erken oluyor?..
O zaman beklerim…
***
Yerim biraz dar ama yine de onu bir doktora veriyorum…
Bu doktorlar okumuşlar mı ne!
Aralarında eli kalem tutanları var…
***
Misafirim:
Eski Sağlık Bakanlığı Müsteşarı ve Eski Gazi Ünv. Tıp Fak. Dekanı Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu’dur.
Doktorlar adına konuşuyor.
Bakalım neymiş dertleri bu doktorların, ne diyorlar biz hastalara.
Yarın ellerindeyiz yine, unutmayalım…
İmamları küçümser miyim hiç!
Onlar da önemlidirler kuşkusuz, lakin imam en son aşamada; “pamuk tıkama işinde” lazım bile…
Helallik istemiyorum…
***
Doktorlar mı?
Giderlerse gitsinler vallahi!
Cehenneme kadar yolları var!..
Hem bana ne!..
İmzamı atıyor ve çekiliyorum:
Cemil Can, 102 kilo…
***
‘Türkiye’de doktor olmak‘ ne demek.
“First Lady”nin Sağlık Bakanlığı desteğinde “Alternatif Tıp Kongresi” düzenlediği bir ülkede “First Man”ın doktorlara çekin gidin demesine şaşırdık mı? Hastalandığında önce sülükçü ve hacamatçıya, sonra muskacıya, Azrail kapıya dayandığında ise bari bir de doktora giden önemli sayıda bir kitlenin olduğu bir ülkede “çekin gidin” resti çok mu acayip?
Hem doktor dediğin ne ki, bir bina tutarsın, kapısına “Tıp Fakültesi” levhası asarsın. Bir dekan atayıp, bir de makam arabası ki olmazsa olmaz, ayarlarsın. Gelsin öğrenciler. 6 yıl sonra her türlü tıbbi müdahaleyi yapabilecek, paragöz(!) uzmanların yerini doldurabilecek, asgari ücretin biraz üstündeki maaşa evet diyecek ve de dayak yediğinde tantana yapmayacak doktorlar elinde olur.
Aslında doktor kimdir peki?
Lise 1. Sınıftan itibaren yani 15-16 yaşından sonra hedefin tıp fakültesi ise yaşıtlarının gülüp eğlendiği, gezip tozduğu yıllarda oturup ders çalışır, test çözer bu adam. Çünkü eğer doktor olmak hedef ise üniversite sınavında ilk %5’lik dilime girmelidir. Sınava girer ve “yaşasın” tıp fakültesini kazandı. Sonra 6 yıllık dersler, stajlar, sınavlar ve tabii ki uykusuz geceler gelir.
…Ve tıp fakültesini bitirip doktor olduğunda tüm ailesi onunla gurur duyar. Bitti mi? Biter mi, daha yeni başlıyoruz. Sırada mecburi (zorunlu) hizmet var. Onu devlet okuttu. Borcunu ödeme vakti. Diğer fakülteleri bitirenleri Papua Yeni Gine devleti okuttuğu için onlara mecburi hizmet uygulanmaz. Pratisyen doktorun doktordan sayılmadığı bir ülkede yaşıyor bu doktor. Uzman olması gerek. Bunun için yine gelsin uykusuz geceler, dersler, kurslar.
TUS (tıpta uzmanlık sınavı) da aşılmış ve uzmanlığın ilk adımı asistanlık dönemi başlamıştır. Gelsin yine gün aşırı nöbetler, yerli yersiz hoca fırçaları, vaka takdimleri, her türlü ayak işleri, dersler (halâ bitmedi tabii) ve artık rutin hale gelen uykusuz geceler.
Sonunda uzman olmuş, yaş 30’u çoktan geçmiş olan doktorumuz nihayet kalan hayatını planlayabilir mi? Çok safsınız eğer evet diyorsanız. Sırada yeni mecburi hizmet var. Sağ olsun Papua Yeni Gine devleti diğer branşlardaki yüksek lisans ve doktora giderlerini karşılıyor. Fakat doktoru uzman yapan yine bizim devletimiz.
İkinci mecburi hizmet de bitti. Bu arada askerlik de halledildi. Eğer yetti gari diyorsa bir yere tayin çıkarıp 40’ından sonra uzman hekim olarak çalışır. Eğer daha yüksek hedefleri varsa yeni sınavlar (yan dal sınavı, doçentlik sınavı vs.), dersler ve de tabii ki uykusuz geceler onu bekler.
Bunca emek, yorgunluk ve çabanın sonunda hizmet ettiğin sayın milletimizden alacağın sıfatlar ve serzenişler var.
“Bunlar paraya doymaz”
“Ne yaptın ki, iki tık tık”
“Hastam ölürse sen de yaşayamazsın”
“Şuraya on günlük bir rapor yaz”
“Hekimlik kutsal bir meslektir. Parayla yapılmaz”
“Gidiyorsanız gidin, Yeni mezunları yerinize getiririm. Olmadı doktor ithal ederim.”
Doktor gitmeye karar verir bu ülkeden. Arabasını hazırlar değerli varlıklarını bagaja yerleştirmeye başlar.
Bir köşeye doğru dürüst yaşayamadığı gençlik özlemini yerleştirir. Onun yanına uykusuz gecelerini koyar. Nöbetten nöbete, ameliyattan ameliyata, poliklinikten polikliniğe koşarken ihmal ettiği çocuklarının pişmanlığını sıkıştırır bagajda bir yere. Asgari ücretin biraz üstüne çalışırken, çok para kazanan bazı ünlü doktorlar ki sayıları %3-5’i geçmez, yüzünden “para düşkünü” sıfatını yerleştirir itina ile. Hasta ve hasta yakınlarından işittiği hakaretleri ve fiziki saldırıları da üstte bir yere koyar. Yolu uzundur. Bagaj dağınık kalmasın diye üstünü kapatmak ister. İyileşen hastanın gözündeki minnet bakışı, başarılı bir ameliyatın ardından duyduğu o rahatlama ve huzur hissi, muayene ettiği ve müdahalede bulunduğu yaşlı teyzenin “Allah razı olsun” deyişi aklına gelir. Bagajın üstünü insan, millet ve vatan sevgisi örtüsüyle kapatır.
… Ve başını yukarı kaldırıp bağırır.
“Sayın Cumhurbaşkanı bagajda bunca yük, yürekte, insan, millet ve vatan sevgisi oldukça hiçbir yere gitmiyorum. Sen git…”
Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu
Eski Sağlık Bakanlığı Müsteşarı ve Eski Gazi Ünv. Tıp Fak. Dekanı