KONUK YAZARLAR

EY CAHİLOĞULLARI!..

Birinci Bölüm:

Türk Dil Kurumunun sözlüğüne baktım.

Arapça bir sıfat olan “cahil” sözcüğünün karşısına: Öğrenim görmemiş, okumamış, belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan, deneysiz, genç, toy yazıyor.

Sözüm meclisten dışarıdır tabii ki!

Bu yazıyı sonuna kadar okuduğunuzda, zaten Adem ile Havva’nın değil, kendinizin ne kadar cahil olduğunu göreceksiniz…

Hazır sözlük elimizdeyken “hakaret” sözcüğüne de bakalım.

Hakaret, onur kırma, onura dokunma, küçültücü söz ve davranışlardır.

Türk Ceza Kanununun 125. maddesinde hakaret:Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunmak, şeklinde tarif edilmiştir…

***

Gerçekten cahil olan birine “cahil” demek, hakaret değil, bir durumun tespitidir.

Cahil olmayan birine “cahil” demek hakaret midir?

Değildir elbette.

Buna karşılık, bilgili (agâh) olan birine “cahil” diyen, gerçekten cahildir…

Çünkü “bilgi”yi ve bilgili olanı bilememektedir!..

***

Hazır sözlük elimizdeyken “dilini koparırım” ifadesinin de ne anlama geldiğine bakalım.

Bu ifade sözlükte yok.

Ama “dilini kesmek” var; susmak anlamına geliyor…

Susmuyoruz, susmayacağız…

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır…”

***

İkinci Bölüm:

Şarkıcı Sezen Aksu, 5 yıl önce, içerisinde “Selâm söyleyin o cahil Hava ile Adem’e” ifadesi geçen bir şarkı yapmıştı.

Bu yıl klibini yapmışlar; “Milli Bekacılar” şarkıyı yeniden dinleyince kıyameti kopardılar.

Devlet Bahçeli’nin yüzünden düşen bin parça.

Reis, ayrı bir alem; Cuma günü imamın elinden mikrofonu alıp mihrabın önünde:

Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri koparmak bizim görevimizdir” dedi…

Allah Allah neler oluyor?!

En iyisi sözlüğe tekrar bakmak:

Dil uzatmak, bir kimse veya bir şey için kötü söylemek, anlamına geliyor…

Demek ki, Reis bu defa sözlüğe baktıktan sonra bu cümleyi kurdu…

Reis’e göre; Minik Serçe, Adem’e “cahil” diyerek dil uzatmış oldu…

***

Kimine göre, Yüce Tanrı Adem peygambere bütün bilgileri verdi.

İslam Ansiklopedisine göre ; “Allah Adem’e bütün (eşya) isimlerini öğretti.” (1)

Her ikisinin de doğru olduğunu kabul edelim.

Ama Adem, bildiklerini oğullarına aktaramadı; örnek olamadı ve sonuçta biri diğerini öldürdü.

İslam Ansiklopedisine göre; ilk peygamber olan Hz. Adem’e 10 sayfa indirilmiştir; bildikleri 10 sayfa civarındadır!

Ve bazı “ilk”ler O’nunla akla gelirler:

İlk örtünendi, ilk unutandı, ilk hata yapandı ve ilk tevbe edendi…(2)

Kuran’da En Nisa suresinde hakkında biraz bilgi verilmiştir…

***

Reis, 2013’te başlayan “Çözüm Süreci”nde kendisine “akil insan” olması teklif edilen ve bu teklifi “değer verme” olarak düşünüp iktidara iyice yanaşan; süreci “bütün kalbiyle destekleyen” ve daha önce de Anayasa Referandumlarında “yetmez ama evet” diyenlerin safına katılan; Anayasaya “hayır” diyenleri “iki cihanda da lekeli” olarak nitelendiren Sezen’e, bu davranışları yüzünden kaybettiği itibarı, “dilini koparmayı” hatırlatarak fazlasıyla geri verilmiştir.

İbretliktir; Sezen, tek adam rejimine “evet” diyerek, gelecekte neler olabileceğini sezememiş ve özlediği düzenin kurbanları arasında yer almıştır.

Oh oldu” demiyoruz elbette.

Ben o tarihlerde Sezen Aksu’nun bu beyanları nedeniyle zerre kadar alınganlık göstermiş değildim.

Sonuçta Sezen Aksu; siyasetçi değil, hukukçu değil, sosyolog değil, fikir beyan ettiği konularda uzman da değildi…

Boş boş konuşmuştur diye düşünmüştüm ve Anayasaya “evet” diyen milyonların arasındaki herhangi biri gibi onu da unutmuşum.

Ona karşı gelişen olumlu/olumsuz duygularım, onun bugün linç edilmesine sessiz kalmamı gerektirmez.

Her türlü zulme karşı mazlumun yanında durmak insan olmanın gereğidir…

***

Bakara” suresi ile makara yapanları büyükelçi atayan; Hz. Adem’e “cahil” diyenleri ise linç etmeyi hak görenlerin çoğunlukta olduğu bu güzelim ülkede, çoğunluğun iradesi Reis’i iktidara getirdi diye, demokrasiyi “tu kaka” ilan edecek değiliz.

Yaşasın çağdaş demokrasi!

Daima onu geliştirmek ve gereklerini yerine getirmek için çalışacağız…

***

Üçüncü Bölüm:

Radyometrik tarihleme” (3) ve diğer kanıtlara göre Dünya’mızın oluşumu/yaradılışı, 4,5 milyar yıldan fazladır. (4)

Bilim insanları; jeologların edindiği kapsamlı ve geniş bilimsel kanıtlara dayanarak, Dünya’nın yaşının yaklaşık 4,54 milyar yıl (4,54×109 yıl) olduğuna karar verilmişlerdir.

İnsanlık tarihinin ise kabaca 2,5 milyon yıllık bir geçmişi var.

İlk insan (Adem peygamber), farklı din ve milletlerin yaratılış mitolojilerinde; Tanrı veya tanrılar tarafından ilk olarak yaratıldığına inanılan insandır.

Evrim teorisine göre ise; insanın evrimi milyonlarca yıl süren ve küçük değişikliklerden oluşan bir sürecin sonucudur ve ilk insan denebilecek tek bir canlı yoktur. (5)

Bura karşılık; Modern insanlar, yaklaşık 60.000 yıl önce Afrika’dan Avrupa ve Asya’nın dondurucu olmayan bölgelerine hızla yayıldılar. (6)

Demek ki, bilimi önde tutarsak Hz. Adem’in Dünya’ya gönderilişini 60 bin yıl önce olarak kabul etmek durumundayız…

***

Hayvanların evcilleştirilmesi ile tahıl mahsullerinin yetiştirilmesi konusunda da din ile bilim karşı karşıya gelmişlerdir:

Çiftçilik, Ortadoğu’da yaklaşık MÖ 10.000, şu anda Çin olan bölgede yaklaşık MÖ 7.000, İndus Vadisi ve Avrupa’da yaklaşık MÖ 6.000 ve Amerika’da MÖ 4.000 civarında ortaya çıkmıştır.

Buğday ve arpanın ilk mahsul olduğu ve koyun ve keçilerin evcilleştirildiği Ortadoğu’da tahıl mahsullerinin yetiştirilmesi ve hayvanların evcilleştirilmesi MÖ 8.500 civarında gerçekleşti.

Bu bilgileri 4, 5 ve 6 numaralı dipnotlarda daha ayrıntılı olarak okuyabilirsiniz.

Bana sorarsanız bu konuyu öğrenmek için kendinize biraz vakit ayırın…

***

Dördüncü Bölüm:

Dini öğrenmek kolaydır:

Tanrı’nın buyruklarını ezberler ve inanırsın, hepsi bu kadardır.

Bilim öyle değildir:

Örneğin, “yaş tespiti” de diyebileceğimiz “radyometrik tarihleme” ile ne anlatılmak istendiğini anlayabilmek için bazı kavramların tümünü bilmek gerekir:

Örnek olarak:Radyoaktif, izotop, fosil, Jeolojik özellik nedir bileceksiniz!

Bertram Boltwood kimdir sorusunun da yanıtını da bileceksiniz…

***

Bilim öğrenmenin zorluklarını göstermek için biraz ilerleyelim.

Radyometrik tarihlemeyi anlamak için bilmemiz şart olan birinci kavramı; “radyoaktivite”dir:

Radyoaktivite (radyoaktiflik, ışınetkinlik veya nükleer bozunma), atom çekirdeğinin, tanecikler veya elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden parçalanmasıdır, bir enerji türüdür. Çekirdek tepkimesi sırasında ortaya çıkar.

İnsan vücudunun ve birçok nesnenin içinden geçebilir.

Yalnızca toprağın, kayaların ve özellikle kurşunun içinden rahatça geçemez.

Radyasyon yayan nesneler, radyoaktif olarak adlandırılırlar…

Radyoaktiviteyi anlayabilmek için de:

Atom, çekirdek, tanecikler, elektromanyetik, çekirdek tepkimesi, radyasyon kavramlarını öğrenmek gerekir…

Bu dizinin de sadece birinci kavramını, atomu ele alalım:

Atom (veya eycik), bilinen evrendeki tüm maddenin kimyasal ve fiziksel niteliklerini taşıyan en küçük yapı taşıdır. (7)

Atomun ne olduğunu anlayabilmek için 7 numaralı dipnotu okuyunuz…

***

Gördüğünüz gibi sadece Dünya’nın yaşının nasıl hesaplandığını öğrenebilmek için giriştiğimiz faaliyette bile; önümüze ne anlama geldiğini bilmediğimiz ve öğrenmek zorunda olduğumuz birden fazla kavram çıktı.

Bu kavramlardan sadece ilk karşılaştığımız ile ne anlatılmak istediğini öğrenmek istedik; bu defa da bilmediğimiz yeni yeni kavramlarla tanıştık.

Birinci kavramdan sonrakiler öyle duruyorlar!

O yeni kavramların ne olduğunu anlamak için giriştiğimiz faaliyette karşımıza yeni kavramlar çıktı.

Bunlardan da ilk çıkan kavramı öğrenmeye çalıştık.

Yine karşımıza yeni kavramlar çıktı…

Geometrik dizi gibi öğrenmemiz gereken kavramlar çoğalıyorlar.

Bu durum “alim” olmamıza kadar devam edip gidecek gibi!

Bilim, böyle bir şeydir işte; bitmek tükenmez çalışma ister…

İşin içerisine bilim girdi mi birkaç cümle kurup işin içerisinden çıkamazsınız.

Her önermeye; neden, niçin, nasıl sorularını sormak ve bu sorulara cevap aramak gerekir.

Deney ve gözlemler de işin olmazsa olmazıdır.

Ancak o zaman bilimsel çalışmadan söz edilebilir…

***

Din öyle değildir:

Tanrı buyruğudur diye önünüze gelen önermeye inandınız mı iş orada biter.

Soru sormak yoktur…

Hal böyle olunca, bilim insanları ile din insanları arasındaki uçurum her geçen gün artarak büyümektedir.

Dinde “nas”lar (doğmalar) vardır ve değişmezler, bilimde ise sorular, sorular, sorular…

Soru sormak değişmezse de yanıtlar zaman zaman değişebilirler…

Yanılma ve hata bilimin vaz geçilmez iki kavramıdır.

Bilimde muhakeme şarttır.

Bazen laboratuvarda ispatlanamayan fakat akla oldukça yatkın olan durumlar ortaya çıkar: Teoremler, postulatlar hep bu iş için vardır…

***

Beşinci Bölüm:

Düşünce ve inanç özgürlüğü” açısından olayları değerlendirirsek; kimse başka bir kimseyi bilime neden inanmadığı konusunda kınayamaz.

Ademoğlu, bilime inanmaz ama bilimsel ürünlerden en iyi şekilde yararlanmayı kendine hak görür..

Ademoğlu’nun böyle bencil bir yönü de vardır…

Bilime şüpheyle yaklaşır ama kendi dinine şüphe ile yaklaşanları kınar; tecrit, hatta linç eder…

Öyleler için “düşünce ve inanç özgürlüğü” kendi için varsa anlamlıdır.

Başkaları, onun düşünce ve inançlarına inanabilirler, bunu çok ister…

Özgürlükten anladığı budur…

***

Ve ne yazık ki, içinde yaşadığımız topluluğun çoğunluğunu, bu düşünceyi benimseyenler teşkil ederler.

Çoğunluk iradesinin kimin üzerinde tecelli edeceğine, yine onlar karar verirler.

Ve genellikle de bu kurala göre işleyen sisteme “demokrasi” derler.

Yoksa demokrasiye karşı mısın” sorusunu en çok soran onlardır…

Bu konuda son derece özlü, özdeyişleri de vardır:

Demokrasi gidilecek yere kadar binilecek tramvaydır” bunlardan sadece biridir…

Tramvay demokrasisi!…

***

21. yüzyılda demokrasinin geldiği aşama ‘tramvay” kabul edilebiliyor.

Çoğunluk, azınlığı yönetecek ama azınlıkta kalan düşünceye de kendini ifade etme hakkı tanıyacaktır.

Bu hak tanınacak ki, zamanı geldiğinde azınlıktaki görüş de çoğunluk görüşü haline gelebilsin. Bunun için, yollardaki tüm engellerin kaldırılmış olması şarttır.

Çoğunluğu temsil edenlerin en önemli görevi budur.

Aksi halde demokrasi boş laftır!

Bu görev ihmal ya da yok edildiğinde halkın “direnme hakkı” doğar…

1961 Anayasasında bu konuda kısa bir açıklama vardır. (8)

17. yüzyıl teorisyenlerinden John Locke (9) bu konuya bayağı kafa yormuştur…

8 numaralı dipnotu okuyun lütfen…

***

Altıncı Bölüm:

Dünya’nın yaşını saptayan bilim; Ademoğluna doğal olarak Adem ile Havva’nın da yaşını hesaplama kolaylığını da vermiştir.

Kutsal Kitap Tevrat’a göre; 800-1000 yıl yaşamış olan Adem Peygamber’e, Yüce Tanrı, eşyaların ismini öğretmişti.

Nedendir bilinmez; matematik, hukuk, felsefe, fizik, biyoloji, jeoloji ve diğer bilim dallarından Kutsal Kitap’ta hiç söz edilmemiştir.

Adem’den beri gelen 60 bin yıllık bilgi birikimi hesaba katıldığında, Adem’in bugünün insanlarına göre son derece “cahil” olduğu söylemekte bir yanlışlık yoktur.

Dolaysıyla Adem Peygamber’e “cahil” dendiği için kimsenin “manevi değerlerimize hakaret edildi” demeye hakkı yoktur.

Yaradılış Teorisi, Tevrat’tan İncil’e, oradan da Kuran’a geçmiştir.

Hikaye üç aşağı beş yukarı aynıdır…

***

Dinler ile taban tabana zıt önermeleri olan bilim, karşı karşıya getirilirse, Ademoğlu’nun ikilem içerisinde kalacağı kesindir:

Dine mi inanmalı, bilime mi?

Yoksa dinlerde anlatılanlar, başka anlama gelen bir tür benzetmeler midirler?

Böyle bir çıkış yolu olabilir mi?

Nedense, teologlar bu sorunun yanıtını vermeye pek yanaşmamışlardır.

Cahil insanlar için en kolay çıkış yolu yargısız infazdır

Ve işin ilginci Tanrı adına infaz ederler!..

Bu yetkiyi ne zaman aldılar?..

Bu soruya da yanıt veremezler.

En büyük “şirk” (ortak koşma) budur..

***

Bilime inanan insanlar, bütün sorulara yanıt veremiyorlar; ileri seviyedeki sorularda takılıp kalıyorlar.

İnsanlık tarihi boyunca bu durum hiç değişmemiştir.

İşte bu noktada ortaya çıkan boşluğu inançlar dolduruyorlar.

Özgürlükler; özellikle de “din ve vicdan özgürlüğü” burada önem kazanıyor.

Din ve vicdan özgürlüğünün yaşatılabildiği düzenin adı:

Laik Cumhuriyet’tir…

Teokratik devletlerin hiçbirinde din ve ibadet özgürlüğü yoktur ve olamaz.

Zira din ve ibadet özgürlüğü, inanmama özgürlüğünü de içermektedir…

Din devletlerinde bu özgürlüğe “küfür” denir ve derhal cezalandırılır…

***

Laikliği benimsemiş ülkeler, “çağdaş” sıfatına layık olan (yaraşır) ülkelerdir…

Çağdaş bir ülkede; bir sanatçının şarkısı tartışılamaz; yargılanamaz ve sorgulanamaz.

Sanatçılar linç edilmezler.

Şarkısını/türküsünü beğenenler dinler, beğenmeyenler dinlemezler.

Sanatçı, bilim insanı değildir; siyaset, hukuk, tıp, mühendislik, iktisat vs bilmesi gerekmez.

Bu konularda herkes gibi fikir beyan edebilir elbette.

Ama onun fikirleri, diğer sıradan insanlarınkilerden üstün değillerdir.

Yanlış fikirlerinden dolayı da kınanmazlar, aşağılanmazlar…

***

Yedinci Bölüm:

Din ile bilim pek çok konuda karşı karşıya gelmiştir.

Bunlardan biri de “Yaradılış Teorisi”dir.

Bilim Kutsal kitaplarda geçen bu teoriyi kabul etmemektedir.

Bu anlamda bilim dinsizdir.

Bilime göre:

İlk evcilleştirilen hayvanlar, koyun, keçi, inek, domuz ve 15 bin yıl öncesine kadar giden köpektir.

Yakın Doğu’da bu hayvanların günümüzden 10.500 ile 9 bin yıl önce evcilleştirildiği söylenebilir

Yabani koyun (Ovis gmelini) ve sığır kendilerini daha iyi savundukları ve hızlı olduklarından daha geç tarihlerde, 8.500 yıl önce evcilleştirildiler.

Deve için öngörülen tarih günümüzden 6 bin yıl öncesidir…

***

Tarım devrimi (ya da neolitik devrim), insan topluluklarının ilk kez tarım yapmasıyla gerçekleşen ve bu toplumların sosyo-ekonomik yapılarında devrimsel dönüşümler yaratan süreçtir.

Bu süreç, insan topluluklarının avcılık ve toplayıcılıktan tarıma ve bir daha bırakmamak üzere yerleşik düzene geçişlerini temsil etmektedir.

Bu geçiş, kabaca 2,5 milyon yıllık insanlık tarihinde çok önemli bir dönüm noktasına işaret etmektedir.

İnsanlık, bu kadar bir süre sürdürdüğü avcılık-toplayıcılık düzeninden, ihtiyaçlarını karşılamak için yaşadığı çevreyi aktif olarak değiştiren bir türe dönüşmüştür.

Arkeolojik veriler, çeşitli bitki ve hayvan evcilleştirmelerinin Dünya genelinde altı farklı bölgede, birbirinden etkilenmeksizin bağımsız olarak, 10 bin ile 7 bin yıl öncesinde gelişme gösterdiğini ortaya koymaktadır.

Bilinen en eski kanıtlar, bu bölgelerin Güneybatı Asya, Güney Asya, Kuzey ve Orta Afrika ile Orta Amerika’nın, tropik ve subtropik kuşaklarında yer aldığını gösteriyorlar…

***

Kutsal Kitaplar (İncil-Tevrat-Zebur), hayvanların evcilleştirilmesi ile toprağın işlenmesini farklı anlatırlar.

Ortak oldukları noktalardan biri:

Adem’in ilk oğlu Kayin çiftçi idi, Habil çobandır.

Başka bir ifade ile bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu bilgilere göre; 60 bin yıllık modern insanlık tarihinde; ki Adem Peygamber de bu yılların başında Dünya’ya gönderilmiş olmalıdır ve bu tarih hayvanların evcilleştirilmesi ve tarım toplumuna geçilmesinin tarihi olarak kabul edilmelidir.

Adem’in oğulları çiftçi ve çoban olduğuna göre, başka türlüsü olamaz zaten!

Ya da “çiftçi” ve “çoban” sözcükleri başka anlamlarda kullanılmıştır!

Bilim ise kendi yöntemleri ile evcilleştirmenin 10.500 ile 8 bin yıl öncesine; avcılık ve toplayıcılıktan tarıma geçişin de 10 bin ile 7 bin yıl öncesine dayandırmaktadır.

Aradaki fark 50 bin yıldır…

50 bin yıl, dile kolay!

Ey Ademoğlu!

Hangisine istersen ona inan!..

Zira “düşünce ve inanç özgürlüğü” herkes için vardır…

***

Sonuç:

Bu bilgilerden yola çıkarak:

Adem’in oğullarından birinin çiftçilikle diğerinin çobanlıkla iştigal ettiğini (10) savunanlara, bilim rahatlıkla “cahil” damgasını vurabilmektedir.

Bilimsel tespitleri savunanlara da; din, “dinsiz” damgasını vurmaktadır…

Oysa 21.Yüzyılın insanları ellerinde damga ile dolaşmazlar.

Okurlar, öğrenirler ve öğretirler…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) https://islamansiklopedisi.org.tr/adem–peygamber

(2) https://www.islamveihsan.com/hz-adem-a-s-kimdir.html

(3) Radyometrik tarihleme veya radyoaktif tarihleme, taş ya da karbon gibi maddelerin oluştuğunda izini sürdüren radyoaktif kirliliklerin seçici olarak katıldığı vakit ile yaşını tayin etmek için kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntem, maddenin içindeki tabii olarak oluşan izotopların bolluğunu, bilinen sabit bir azalım hızında oluşan bozunum ürünleri bolluğu ile karşılaştırır.

Radyometrik tarihleme kullanımı ilk kez 1907 yılında Bertram Boltwood tarafından yayınlanmıştır ve fosillerin yaşı veya Dünya’nın kendisi de dahil olmak üzere kayaların ve diğer jeolojik özelliklerin mutlak yaşı ve ayrıca doğal ve insan yapımı malzemelerin tarihlendirilmesi için de kullanılabilir. Stratigrafik prensiplerle birlikte jeokronolojide jeolojik zaman ölçeğini oluşturmak için radyometrik tarihleme yöntemleri kullanılmaktadır.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Radyometrik_tarihleme

(4) https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya%27n%C4%B1n_ya%C5%9F%C4%B1

(5) https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0lk_insan

(6) https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0nsanl%C4%B1k_tarihi

(7) Atom, Yunancada “bölünemez” anlamına gelen “atomos”tan türemiştir.

Atomus sözcüğünü ortaya atan ilk kişi MÖ 440’lı yıllarda yaşamış Demokritos‘tur. Gözle görülmesi imkânsız, çok küçük bir parçacıktır ve sadece taramalı tünelleme mikroskobu (atomik kuvvet mikroskobu) vb. ile incelenebilir. Bir atomda, çekirdeği saran negatif yüklü bir elektron bulutu vardır. Çekirdek ise pozitif yüklü protonlar ve yüksüz nötronlardan oluşur. Atomdaki proton sayısı elektron sayısına eşit olduğunda atom elektriksel olarak yüksüzdür. Elektron ve proton sayıları eşit değilse bu parçacık iyon olarak adlandırılır. İyonlar oldukça kararsız yapılardır ve yüksek enerjilerinden kurtulmak için ortamdaki başka iyon ve atomlarla etkileşime girerler…

(8) http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2004-52-17

(9) https://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/20_3_13.pdf

(10) “Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin’i doğurdu. “RAB’bin yardımıyla bir oğul Dünya’ya getirdim” dedi. Daha sonra Kayin’in kardeşi Habil’i doğurdu. Habil çoban oldu, Kayin ise çiftçi. Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB’be sunu getirdi. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil’i ve sunusunu kabul etti. Kayin’le sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı.”

https://incil.info/kitap/Yaratilis/4

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir