KONUK YAZARLAR

“KORONA”DAN BETERSİN HACI ABİ!..

1970’li yılların sonuna doğru “Karma Ekonomi”yi benimseyerek mucizeler yaratan Çin Halk Cumhuriyeti,  aylar önceden bütün dünyayı uyardı…

Zorunlu gördüğü koyduğu yasaklara uymayanlara da en sert tedbirleri uyguladı; “bana bir şey olmaz”, “bende bir şey yok”, “gayet iyiyim” diyerek, kafasına göre hareket edenleri; ucuna ağ takılı uzun sopalarla keklik gibi avlayıp, karantinalara tıktı…

Sen bu haberleri televizyondan duyunca ne yaptın Hacı Abi?

CIA’nın; “Doğu Türkistan’da Uygurlara işkence yapılıyor, Uygur kızlar zorla Çinlilerle evlendiriliyor,  Türkler toplama kamplarında asimilasyon programına alındı, Doğu Türkistan’da ibadet yasaklandı” yalanlarını Sosyal Medya’da paylaşıyordun…

Yalan mı?..

***

Çin, kimine göre “biyolojik savaş” kimine göre “Corona” serisi virüslerin doğal mutasyonunun bir sonucu olarak tarif edilen bu melanete karşı, seferberlik ilan etmişken; sen -çok da anlarmış gibi- komünizmin insan fıtratına uymadığından dem vuruyor, emperyalizmin maaşlı elemanlarının yalanlarını tekrarlıyordun.

Unuttuk mu sandın Hacı Dayı!

Çin ve komşusu Kore, sağlık personelini, bilim adamlarını ve güvenlik güçlerini 7/24 saat bu salgının üzerine salmışken; sen, “Allah’ın dediği olur”, “Kimse Allah’ın verdiği ömrü ne bir saniye uzatabilir ne kısaltabilir” diyerek kadercilik yapıyor, kadere teslim olmayı öneriyordun.

Bu kadarla da yetinmeyip, ayet numarası vererek, bu dünyanın bir “imtihan yeri” olduğundan söz ediyor, felaketin “kötü” insanları tehdit ettiğini savunuyordun…

Öyle değil mi Hacı Emmi?..

***

Çin, 15 Ocak’ta bu virüsün insandan insana bulaştığını dünyaya ilan etti; kıskançlık yapmadı virüsün genetik haritasını dünyayla paylaştı.

Virüsün kendi başına yayılamayacağı açık seçik ortaya çıktığını anlayınca, haklı olarak 15 milyonluk Wuhan şehrine giriş-çıkışları da yasakladı.

Zaten işin püf noktası da burasıydı.

Peki, senin o yere göğe sığdıramadığın yöneticilerin ne yaptı?

Koltuklarına yayıldılar; “koronavirüs”ünün İran’ın Kum kentine girişini seyrettiler.

Gördüğümüz gibi, türbelerde yatan o büyük zatlar halkını koruyamadı.

Bizimkiler, günler sonra, sınır kapısında önlem aldıklarını açıkladılar ama Asya’dan girişi engellemediler, karantina uygulamasına bir türlü geçemediler biliyorsun.

Sen, tiyatro izler gibi bu olup biteni izlemekle yetindin Hacı Abi, yalan mı?..

Öyle ya da böyle, tamamen insan hatasına bağlanamasa da sonunda biz de “kononavirüs”le tanıştık işte.

Artık elbirliği ile bu felaketin içerisinden çıkmak zorundayız; yaşayabileceğimiz başka gezegenimiz yok.

Bundan böyle de Türkiye gemisinde birlikte yolculuk yapmaya mecburuz…

***

Hadi şimdi dürüstçe söyle bakalım, hem de kutsal saydığın bütün değerler üzerine yemin ederek; bu kadar ciddi ve ağır koşullar altında Umre’de işin neydi?

Suudi Arabistan çöllerinden bu virüsü kapabileceğini, geldikten sonra ailene, sonra da ziyaretine gelen komşularına, ardından din kardeşlerine bulaştıracağını hiç düşünemedin mi?

Bu kadar basit bir konuyu muhakeme edip, sonuç çıkartamayacak durumda olduğunu neden kabul edemiyorsun?

Bu gerçeği kabul etsen sorun kalmayacak zaten; bilimin ışığında yetkili ve görevli olanların da işi yarı yarıya azalacak!..

Hepsi bir yana, –ben hastaysam sen de ol- mantığı ile seni karantinaya almaya çalışan polis memurunun yüzüne tükürmeye de mi hiç utanmadın?

Hiç duymadın mı mensubu olmakla öğündüğün o Yüce Dinin; “… kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur” dediğini?

Bu ne bencillik Hacı Abi böyle!..

***

 Diyanet’in, Cuma namazlarının evde kılınacağı şeklindeki kararını bildiren imamla ne diye tartışıyorsun?

İmamın uyarısına rağmen, camide namaz kılmaktaki ısrarın niye?

Bu şekilde mi Cennet’e gidileceğine inanıyorsun?

Camiyi kilitli gördün diye, kapıyı tekmeleme hakkını nereden aldın?

Kapalı caminin dışında saf tutarak ne yapmaya çalışıyorsun, bu kadar saf olabilir misin Hacı Dayı?

Yüce Tanrı’yı kandırabileceğini mi sanıyorsun!..

Neyin peşindesin Hacı Abi?

Ne haddini bilmez, ne utanmaz bir adamsın böyle!..

***

Peki, sen “sosyal mesafe” kuralına neden uymuyorsun?

“Evde canım sıkılıyor” gibi çocukça bir gerekçeyle sokağa çıkıp, bankların üzerinde oturarak sohbet etmezsen, gökte bir delik mi açılır sanki?

Milli park ve bahçeler ile piknik yerlerinde mangal tüttürmenin sırası mı şimdi?

Askere uğurladığımız delikanlılar için tören yapmak şart mı?

Kınalı kuzucukları daha kışlaya teslim olmadan şehit etmek midir niyetiniz?

Bu ne edepsizliktir birader!..

***

Sevgili Yurdum İnsanı;

Atalarının Çanakkale’de 1915’te gösterdiğin kahramanlık ile beş yıl sonra Kurtuluş Savaşı sırasındaki özverisi olmazsa, inan selam bile verilmez size…

Cahil kalmak için bu kadar çaban niye?

En tehlikeli virüsün kafanızın içerisindeki düşünceler olduğunu bile bilmiyorsunuz.

“Koronavirüs”le baş etmek mümkün de seninle ne yapacağız bu dünyada onu bilemiyoruz.

“Koronavirüs”ün getirdiği tehlikeden daha büyüğünü senin gibilerin sayısının yarattığını biliyor musun?

Kendine sonsuza dek yaşayacağın bir Cenneti garanti ettin anlaşılan, gözümüz yok da; bizim küçücük dünyamızı Cehenneme çevirmeye ne hakkınız var?..

***

ABD’nin dış politika dergisi Foreign Affairs’e göre; “koronavirüs” dünyadaki dengeleri değiştirmiş; Washington bu küresel kriz karşısında çuvallamış, buna karşılık Pekin krize müdahale ederek liderliği ele almıştır.

Bundan memnun olman gerekirken rahatsızlığın niye ki?!..

Çin Halk Cumhuriyeti ders kitaplarında gençlerine Atatürk’ü anlatıyor, bundan haberin var mı?..

Yok!..

***

Biliyor musun demokrasi denen o büyük değer bile sizden yanadır Hacı Emmi.

Bu yönünüzle ülkelerin yönetimlerini belirliyorsunuz; dolayısıyla yöneticilerin kusurlarından da büyük ölçüde sorumlusunuz!

Tencere-kapak misali yani…

Ne yazık ki, sizin kabahatlerinizin faturasını, birlikte ödemek zorunda kalıyoruz…

Bu nedenledir ki, seninle didişmemiz bitmiyor…

Yüzünü aydınlığa çevirmeni bunun için istiyoruz…

Yoksa “Cehenneme kadar yolun var, bildiğin gibi yap” diyerek, yollarımızı ayırabilirdik!..

Bize ne diye kıyıyorsun Hacı Dayı?

***

 Okumuşaokuyana ve okumaya neden bu kadar alerjin var anlayamıyorum.

Sorsalar; ilk ayeti “ikra” olan bir Yüce Dinin mensubuyum diyeceksin!

Serseri mayın gibi insanların arasında dolaşıyorsun farkında mısın Hacı Emmi.

Asıl tehlikeli olan ise her geçen gün geometrik dizi gibi artan sayınızdır.

Bu nokta fevkalade önemlidir:

Bu yüzden buradan itibaren, sözü Büyük Usta Nazım’a bırakıyorum.

1947’de bakalım nasıl tarif etmiş sizi:

“Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!

Av. Cemil Can