KONUK YAZARLAR

GÖREV BİZDE: PAMUK ELLER CEPLERE!..

Yükseköğretim Kurulunun resmi internet sitesinde Türkiye’de 207 üniversite olduğu belirtiliyor. (1)

URAP olan (University Ranking By Academic Performance), 2009 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Enformatik Enstitüsü bünyesinde; kar amacı gütmeksizin kurulmuştur.

Bu değerlendirmeyi daha iyi kavramak için; Türkiye ve dünya üniversiteleri arasında, değişik parametrelere göre sıralama yapmayı toplumsal bir hizmet olarak gören URAP’ın, son sıralamasını (2) görmenizi öneriyorum.

URAP’ın kuruluş amacı:Yükseköğretim kurumlarını akademik başarıları doğrultusunda değerlendirebilmek ve yapılan çalışmaların sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmaktır…

Gönüllü olarak çalışan üyelerinin yayınladığı en iyi üniversiteler, resmi internet sitesinde (3) sıralanmıştır.

Bu sıralamaya bakarak ülkemizdeki dünya üniversiteleri arasındaki yerlerini görebiliriz.

Uluslararası Görünürlük” alanında sıralandığı listede, Türkiye’deki üniversiteler 801-1000 bandında olup, en iyi 4 vakıf üniversitesi; Bilkent, Sabancı, Koç, Özyeğin ve Bahçeşehir üniversiteleri olarak yer almaktadır… (4)

***

Yükseköğrenim çağındaki çocuklarımız, Türkiye’de faaliyet gösteren bu 207 üniversitelerden mezun olup, kasketlerini havaya fırlatarak diplomalarını alıyorlar.

Ardından KPSS sınavına katılıp, kamu sektöründe işe girmeye çalışıyorlar.

Yazılı sınavı iyi derecelerle kazananlar, çok doğal olarak iyi üniversitelerden mezun olanlar ile sınava iyi hazırlananlar oluyor.

Ama “münhal” işlere yerleştirilenler onlar olmuyorlar!

Yazılı sınavı üstün başarı ile kazananlar çoğu kez mülakatta eleniyorlar.

Bir Türkiye klasiği haline gelen bu rezillik, neredeyse her sene tekrar ediyor… (5)

***

Hem eğitimimiz dünya standarlarında değil hem de en başarılı olan öğrenciler kamu sektöründe işe giremiyorlar.

Önceleri, FETÖ soruları cevap anahları ile birlikte kendi adamlarına verip, hak edenlerin hakkını çalıyordu; şimdi ise siyasi iktidar yazılı sınavı kazananları mülakatta eleyerek yandaşlarına yer açıyor.

Kanun önünde eşitlik” ve “adalet” yerlerde sürünüyor…

Bütün bu işleri başları secdeye gidenler kotarıyor!

Ne yazık ki, Türkiye’de yaşanan yalın gerçek budur…

***

Devlet, üniversitelerden mezun olanları istihdam edecek iş alanları açmıyor/açamıyor.

İki üniversite bitirenler, yüksek lisans ve doktora yapanlar iş bulamıyorlar.

Buna rağmen, devlet yeni üniversitelerin açılmasını teşvik ediyor ve üniversite açmakla övünüyor.

Neden acaba?

Dünya standartlarına uygun eğitim ve öğrenimden geçmemiş diplomalı cahiller ne işe yarayacaklar?

Bu soruların yanıtı son derece açıktır:

Siyasi iktidar, bu yöntemle devlette kadrolaşıyor; devleti ele geçiriyor.

Bu şekilde belli makam ve mevkilere getirdiği elemanları, kayıtsız ve koşulsuz olarak siyasi iktidara bağlı kalıyorlar.

Kalmak zorundalar; zira o makamlara hak ederek gelmediklerini kendileri de çok iyi biliyorlar.

Bu yüzden de yasalara uymaktan çok, siyasi iradenin emirlerini yerine getiriyorlar…

***

Bu şekilde devlet kapısına kendilerini atanlar; liyakata önem verilmediğinden, zaten kendileri de hak etmeden torpille işe girdiklerinden, işlerini kaybetmemek için, verilen her türlü yasa dışı emri yerine getirebiliyorlar.

Zaman zaman “yok daha neler” ile başlayan cümleler kurma nedenimiz budur!

Böylece niteliksiz ve yetersiz kamu personelinin elinde; devlet de “hukuk devleti” olmaktan çıkıyor.

Laiklik ilkesi” başta olmak üzere, Devletin diğer temel nitelikleri örseleniyor…

***

Siyasi iktidarlar için insan kaynağı meslek okulları veüniversiteler olması gerekirken, bizde öyle değil.

Devlet ve vakıf üniversitelerinin çevresinde mantar gibi türeyen, yurtlar ile cemaat-tarikat (6) evleri, kötü yönetimler yüzündün ne yazık ki Devletimizin insan kaynakları haline getirilmiştir…

Başka bir ifade ile tarikatlar ve cemaatler, siyasi iktidarın “arka bahçeleri” olarak işlev görmektedir.

Onlarla aynı (Siyasal İslam) anlayışını benimseyen siyasi iktidarın, bu durumu değiştirmesini beklemek, hayaldir; elma ağacından kiraz beklemekten farksızdır…

Dindar ve kindar nesiller”in yetiştirildiği bu ihanet fidanlıklarını kurutmak, iktidar değişikliği olmadan mümkün değildir…

***

Şu soruya cevabınız ne olur:

Üniversite mezunu işsiz ile lise mezunu işsiz arasında ne fark vardır?

Sonuçta ikisi de işsiz değil mi?..

***

Bu haksız ve adaletsiz durumu değiştirmenin yolları vardır:

20 yıldır iktidarda olan AKP, bu gerçekçi çözümlere hiç yanaşmadığı gibi, muhalefet de “din düşmanlığı” ile suçlanacağı korkusu ile bu durumu yüksek sesle dile getirememektedir.

Örneğin:

207 üniversite açılmasına izin verilecek yerde, 150 üniversiteye verilebilirdi.

Kalan 57 üniversiteye harcanacak para ile kız ve erkek öğrenci yurtları inşa edilebilirdi.

Vakıf üniversitelerine öğrenci kapasitesine göre yurt yapma zorunluluğu da getirilebilirdi.

Böylece yurt sorunu diye bir sorun kalmaz ve yoksul halkın çocukları cemaat ve vakıfların tuzağına düşmekten kurtulabilirlerdi..

Siyasi iktidar çözüm istemiyor ki!..

***

Yurt çıkmazında yaşanan olaylara, bir de “din ve ibadet özgürlüğü” açısından bakalım:

Anayasanın 24. maddesine göre; “Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” (7)

Cemaat yurtlarında bunalıma giren ve bir video kaydı bırakarak intihar nedenini açıklayan Enes Kara açısından olayı irdeleyelim:

Enes Kara’nın din özgürlüğü vardı diyebilir miyiz?

Eğer din özgürlüğünü kullanabilseydi, Nurcuların yurdunda; o işkenceli hayata “evet” der miydi?

Bu sorulara intihar etmeden önce hazırladığı video ile cevap verdi zaten.

Ailesinin isteği ve baskısı üzerine Nur Cemaati’nin arasında yaşamak zorunda bırakılmıştır.

Bu duruma mecbur bırakılmasını, “babasının din özgürlüğü” (8) olarak değerlendirmek mümkün değildir…

***

Baba Mehmet Kara’nın, Enes’in intihar olayından ateist arkadaşlarını sorumlu tutması ve kimseden şikayetçi olmaması, tarikatların insanlar üzerinde ne kadar etkili olduğunun çarpıcı bir örneğidir.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın, intiharı ailesi ile “iletişimsizliğine” bağlaması, Devletin uzun bir süre daha temel konu ile ilgilenmeyeceğini göstermek bakımından ibret vericidir.

AKP Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, Enes’in intiharını “dış güçler”e bağlaması, aklımızla nasıl alay edildiğinin en canlı ve yakın örneğidir…

Hele de Antakya’da kaçak öğrenci yurdunda aşçı olarak çalışan İhsan Güney’in, satırla başını kestiği üniversite öğrencisi Mehmet Sami Tuğrul’un babasının, bu vahim olayı:

Bugün bizim Şeb-i Arusumuzdur, biz bunu düğün gecesi olarak düşünüyoruz” (9) şeklinde değerlendirmesi, akıl tutulmasının çok ötesindedir…

***

Bir babanın din ve ibadet özgürlüğü çocuğa dayatıldığında, çocuğun din ve ibadet özgürlüğüne açık tecavüz oluşturucağından söz eden yoktur maalesef.

Çocuklar özgürlüklerini ancak “reşit” olmakla kullanılabilirler…

Reşit olana kadar çocukları Devlet korumak zorundadır.

Tehlikeyi yaratan aileleri bile olsa, çağdaş Devlet bu görevini asla ve asla savsaklayamaz…

***

Ülkemizi tarikat/cemaat cennetine dönüştüren, biraz da eğitimle ilgili yasalarda yapılan çağdışı değişikliklerdir.

Kamuoyunda 4 + 4 + 4 olarak bilinen; 6287 Sayılı Yasa ile çağdaş eğitimden hızla uzaklaşılmıştır. (10)

Bu yasa değişikliğinden sonra neredeyse bütün okullar imam-hatip okullarına dönüştürülmüştür.

Bu durum AKP’nin bilinçli bir tercihiydi.

Ne yazık ki, muhalefet de 2012 yılında yaşanan bu ihanete sessiz kalarak ortak olmuştur. (11)

Yeni Eğitim Sisteminin ortaya çıkardığı sorunlar ve çözüm önerileri (12) eğitimciler tarafından saptanmış ve hükümete sunulmuş olmasına rağmen, hiçbir zaman dikkate alınmamışlardır…

***

Yasal zemini hazırlanan ortamda; başta AKP hükümetleri olmak üzere, cemaatler ve tarikatlar hiç zaman kaybetmeden iş başı yapmışlardır.

Okul öncesi eğitimi dahi devlet kontrolünden çıkartıp, Kur’an Kursları adı altında ellerine almışlardır.

Oysa uzmanlar, 4-6 yaş arasındaki çocuklara din öğretilemeyeceğini ısrarla (13) savunuyorlardı!

Bir dine mensup olmaya/olmamaya, herkesin özgür iradesi ile karar vermesi gerekmez mi?

Bunun için bireyin ergin olmasını beklemek çok mu zordur…

Gerçek derdi başka olanlar; biraz da muhalefetin beceriksizliği veya işbirlikçiliğinden yararlanarak, hızla yasaları değiştirdiler ve bugünlere gelmemizin alt yapısını hazırladılar…

Tarih önünde sorumlulukları ağırdır…

***

Ülkemizde en yaygın tarikatın Atatürk düşmanlığı ile nam salan (14) Said-i Nursi Tarikatı olduğu biliniyor.

Uzun yıllardan beri 8 alt kol halinde; Anayasanın “laiklik ilkesine” aykırı olarak, tam yol faaliyet gösteriyorlar.

Böyle bir tarikata mensup olanların, çocuklarını da kendileri gibi yetiştirmek isteyeceklerine kuşku yoktur.

Bir baba çocuğunu elinden tutup, bu bilim ve din düşmanlarının eline teslim ederse, Devletin araya girip müdahil olması gerek miyor mu?

Demek ki gerekmiyormuş!

O halde, alternatiflerin devreye sokulması gerekiyor…

Bu nedenle iş başa düşüyor…

***

Yaşanmakta olan bu ağır soruna sivil toplum müdahale etmezse, daha da ağırlaşarak bir süre daha yaşanacağa benziyor.

Siyasi iktidarın bu sorundan yararlanmak istediği bellidir.

Onlar sorundan besleniyorlar…

Bu yüzden sorunun parçası olanlardan, sorunun çözümü beklenemez!..

İş başa düşmüştür!..

***

Hal böyle olunca; tarikat-cemaat yurtlarının kapatılmasını siyasi iktidardan istemek gerçekçi bir talep olamaz.

Tarikat ve cemaatleri Devletin denetmelesinin de mümkün olamayacağı son derece açıktır.

Yurtlarının kamulaştırılmalarını talep etmek, bir ölçüde kabul edilebilirse de çözüm değildir…

Çözümü oturup da Devletten beklemek, iktidar değişikliğine bağlı çok uzun vadeli bir iştir.

Oysa uzun vadeli beklenemeyecek kadar durum acildir…

İş başa düşüyor!..

***

Gerçekten de durum acildir ve beklemeye gelmez.

Bu yüzden pratik, gerçekci ve akılcı çözüm önerilerini hızla tartışmak gerekiyor.

Belirli TV kanallarında bu konuyu tartışmak, kamuoyu oluşturmak bakımından belki zorunlu ve gereklidir ama çözüm değildir.

Sivil Toplum’u harekete geçirmek gibi başka girişimler de gereklidir.

Çağdaş eğitimden yana olanlar; Atatürk Devrimlerini benimseyenler, Cumhuriyetin niteliklerine bağlı olanların, yapması gereken bazı önemli işler var:

Kamuoyunda isimleri bilinen, tanınmış itibarlı dernekler (ÇYDD, ADD vb. gibi) ve vakıflar öncülüğünde ellerimizi ceplerimize atmamız şarttır…

***

Bu defa “bizden” olup-olmadığına bakmadan; ailesinin (veya kendisinin) dini inancını, siyasi görüşünü ve yaşam tarzını hesaba katmadan; subjektif hiçbir ayırım da yapmadan ve hatta önceliği tarikat ve cemaatlerin tuzağına düşme potansiyeli yüksek olan ailelerin çocuklarına vermek üzere, yurtlar kiralama yoluna gidilmelidir.

Yüksek öğrenim öğrencilerinden ihtiyacı olanlara, “burs” verme yerine “barınma” olanağı sağlanmalıdır.

Bazı kamu kurumları da bu girişime destekler üretebilirler:

Örneğin; büyükşehirlerdeki belediye meclisleri, öğrenci yurtlarından su parası istememe şeklindekararlar alabilirler.

Varsın Maliye Bakanlığı bedava kullanılan suyun KDV’sini istesin!

Kampanyalar düzenlenerek; yurtlarda kalan öğrencilerin beslenme sorununu çözmek üzere, geniş kapsamlı ve doğrudan üreticilerden gıda maddeleri temin edilebilir.

Bu yurtlardan yararlanan öğrencilerin aileleri dahi bu kampanyalarda önemli işlevleri yerine getirebilirler.

Doğru bir önderlikle ve siyasi iktidardan bir şey beklenmeden, cemaat-tarikat yurtlarına karşı alternatif çağdaş öğrenci yurtlarının hayata geçirilmesi mümkündür…

Yeter ki istensin!..

Zira iş başa düşmüştür, kimse bir yana kıvırmasın…

***

Görev, önderlik yapmaları için öncelikle itibarlı sivil toplum örgütlerine düşmektedir…

Ardından bizler, doğru ve güvenilir bir önderlikle başlatılacak olan bu kampanyada elimizden geleni yapmaya mecburuz; elimizi taşın altına koyacağız; zira bu gençlik bizimdir; bu ülke bize emanettir…

Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Yeter ki kollar sıvansın…

İşte o zaman yeni Enesler intihar etmez; eğitim-öğretime kalite gelir; tünelin ucundan ışık görülür…

Türk istiklâl ve Cumhuriyeti muhafaza edilerek, birinci vazife yerine getirilmiş olur…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR :

(1) https://www.yok.gov.tr/universiteler/universitelerimiz

(2) https://newtr.urapcenter.org/

(3) https://onedio.com/haber/turkiye-nin-en-iyi-universiteleri-belli-oldu-2020-de-akademik-basari-yarisinda-hangi-universite-kacinci-sirada-yer-aldi-927073

(4) https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunyanin-ve-turkiyenin-en-iyi-universiteleri-aciklandi-1865543#:~:text=D%C3%BCnyada%20listesinin%20ilk%20s%C4%B1ras%C4%B1nda%20Oxford,ve%20Cambridge%20%C3%9Cniversitesi%20takip%20etti.

(5) https://kronos34.news/tr/kpss-1incisi-muzaffer-acikgoz-ve-2ncisi-huseyin-konus-mulakatla-elenip-khkyla-ihrac-edildiler-simdi-surgundeler/

(6) https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/emre-kongar/tarikatlar-akil-ve-ozgurluk-dusmanidir-1899683?fbclid=IwAR1Srl_OOfFufFfmREAoslRmGkCuE4JD01DZC4YVRdbkecyIoT7D8nf4k5A

(7)https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=2709&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5#:~:text=Madde%2024%20%E2%80%93%20Herkes%2C%20vicdan%2C,dini%20ayin%20ve%20t%C3%B6renler%20serbesttir.

(8) https://www.anayasa.gov.tr/media/3622/karahanogullaridinozgurlugu.pdf

(9) https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/kacak-yurtta-deccal-diye-basi-kesilen-ogrenci-topraga-verildi-1891357

(10) http://www.egitimis.org.tr/guncel/sendika-haberleri/meb-istatistikleri-4-4-4-egitim-sisteminin-yarattigi-yikimi-ortaya-koydu-1632/#.YeKZuIRBxzA

(11) https://chp-muhalefethareketi.biz.tr/2012/07/15/karsidevrimin-onculeri-ve-isbirlikciler/

(12) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/696739

(13) Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ve Prof. Dr. Şahin Filiz’in bu konudaki görüşlerini öğrenmek sorunu çözmeye yetmez. 4-6 yaş arasındaki çocuklara soyut kavramları öğretmek mümkün olamamaktadır. Bu konuda en çarpıcı örnek Tevbe Suresidir. Yüce tnrı su Surede; “Müşrikleri nerede görürseniz boynunu vurun” emrediyor. Bu emiri kafasında canlandırmaya çalışan çocuk, önce “müşrik” kime deniyor, onu öğrenmelidir. Bunu anlatacak olan hocasının yapacağı eksik ve hatalı tanım, çocuğun kafasında şekillenecektir. Aile bireyleri dahi hoca efendinin yaptığı müşrik tanımına uyabilirler. Sonuç itibariyle çocuk kafasında bir sembol oluşturarak, bu kavramı oturtmaya çalışacaktır. Böylece her hoca efendinin kendi anlaşıyına göre yaptığı “müşrik” tanımı, çocuğa ileride “boynu vurulması gereken” birbirinden farklı hedefler yaratmış olacaktır. Bunun gibi soyut bir kavram olan Allah’ı da 4-6 yaş arasındaki çocuklara kavratmak mümkün değildir. Dolaysıyla 4-6 yaş arasındaki çocukları din öğretimine tabi tutmak, daha baştan onların “din özgürlüğü”ne müdahale sayılır.

(14) https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/sinan-meydan/fetonun-kara-kutusu-said-i-nursinin-ataturk-dusmanligi-2041504/?fbclid=IwAR07Wg5FbWjB3ZDKt2MJS2VyeEpnuy0G3S2QphZ0sllKgzvo0_GM4t8KObc

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir