KONUK YAZARLAR

YENİ TUZAKLAR ÖNÜMÜZDEDİR!

yenikapi

 

FETÖ‘cülerin darbe girişiminde bulundukları 15 Temmuz akşamı Büyükada’da bir toplantı yapıldı.

 

CIA‘nın Türkiye uzmanı Henry Barkey’in başkanlığında yapılan toplantının konusu, “İran ve komşuları” idi…

 

Toplantıda İran’la ilgili bir tek cümle konuşulmadı, komşularından ise sadece Türkiye ele alındı…

 

Dört senaryo masaya yatırıldı:

 

Birincisi erken seçimdi.

 

Tabii ki, Erdoğan’ın durumu tartışıldı.

 

İnişe mi geçer, daha mı güçlenir sorusuna yanıt arandı…

 

Üst akıl” dilediği zaman erken seçim düğmesine basacak kadar duruma hakim mi acaba?

 

İkincisi, Türk hükümeti Suriye’ye girerse, gelişmeler hükümetin lehine mi aleyhine mi gelişir sorusuydu.

 

“Üst akıl” işine geldiği zaman Türk Ordusunu Suriye’ye sokacak kadar içimizde mi?

 

Üçüncü konu tehlikenin henüz geçmediğinin ipuçlarını veriyor:

 

Bu başlıkta hangi grupların darbe yapabileceği tartışıldı.

 

Hangi grup darbe yaparsa, kamuoyu desteğini alır ve toplumsal meşruiyeti sağlar sorusuna yanıtlar arandı.

 

Demek ki, “üst akıl”, TSK içerisinde kendilerine bağlı, birden çok grubun varlığını ve darbe yapmaya hazır tutulduklarını duyuruyor!

 

Blöf mü, gerçek mi bilinmiyor tabi.

 

Gerçekse, tehlike geçmiş değil…

 

Genel kanı, ABD’nin desteği olmadan Türkiye’de darbe yapılamayacağıdır.

 

Bir de biliyoruz ki, ABD’nin (A) planı yanında; (B) ve (C) planlarının da bulunur.

 

Dördüncü başlık, Türk dış politikasının İran’a doğru kayması halinde, NATO ile ilişkilerin nasıl değişeceğiydi.

 

İran’dan kasıt Şangay İşbirliği Örgütü‘dür, o belli…

 

Bu aşamada, Türkiye’nin ray değiştirmesi söz konusudur ve bunu ABD darbeden önce öngörmüştür.

 

Türkiye’nin çıkarlarının NATO’dan ayrılmak ve Doğu ülkelerinin yanında yer almak olduğunu çok iyi biliyorlar.

 

Bu cesur girişimi AKP yapabilir mi?

 

Zayıf olasılık olarak görünse de, ABD işi şansa bırakmaz; bizi engellemek için başımıza kim bilir daha ne belalar saracaklar…

 

Türk halkının 15 Temmuz’dan bu yana meydanlardaki nöbet tutuşu, antiemperyalist bilincin yükselişini gösteriyor.

 

Özlemini duyduğumuz onurlu bir duruştur…

 

Hükümetin bu ortamı siyasi ranta dönüştürmeye çalışması halinde, bu görüntü bozulur ve küresel güçler, yeni planlarını devreye sokmak için aradığı ortamı bulabilirler…

 

Hainler hep böyle günler için görevlidir!

 

***

 

TSK’nın yeniden yapılandırılması, MİT’te yeni model, tehlikeli girişimlerdir.

 

Kuvvet komutanlıklarının MSB’na bağlanması, askeri okulların kapatılması, GATA’nın Sağlık Bakanlığı’na devri, YAŞ’in yapısının değiştirilmesi, darbe yapılmasını önleyemez!

 

Eskiden darbelerin nedeni, İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi gösterilirdi.

 

Kaldırıldı.

 

Darbeler önlendi mi?

 

Şimdi de darbe girişiminin nedeni “emir-komuta” gösteriliyor…

 

Tam aksine, darbeyi önleyen emir-komuta olmuştur.

 

Darbe girişimi içerisinde olmayan askerler, emir-komuta içerisinde darbecileri durdurmuştur.

 

Demek ki, emir-komuta, darbe nedeni olarak gösterilemez!

 

Siyaset üstü olması gereken milli kurumların, siyasetçilere bağlanması, zaman içerisinde bu kurumlara siyasetin sirayet etmesi sonucunu doğurur ki, askerliğin olmazsa olmazı olan emir-komutanın yok olmasına neden olurlar..

 

Bu sıralar kullanılan en ahmakça sözlerden biri de “ordunun sivilleştirilmesi”dir.

 

TSK’nin Cumhurbaşkanına bağlanması, askeri okulların kapatılması, İmam Hatiplilerin komuta kademelerine taşınması, Topçu Kışlası’nın yeniden yapılmaya çalışılması gibi ihtiraslı düzenlemeler, milli birlik ve beraberliğimizi bozar…

 

Kurumları darbecilerden temizliyoruz diyerek, siyasilere bağlamak akıl işi değildir!

 

Darbenin baştırılmasının yarattığı hoşgörüden yararlanarak; Erdoğan’ın fiilen uygulamakta olduğu “Başkanlık Sistemi”ne hukuki alt yapı hazırlamaya kalkışmak, milli güçlerin bölünmesine yol açar…

 

Milli birliğin ortak paydası, tam bağımsızlık ruhudur.

 

Bağımsızlığımızın sağlanması için vatanın kurtarıcısı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü merkeze koymak şarttır…

 

Atatürk İlkeleri milli birliğimizin temel harcıdır.

 

15 Temmuz’dan bu yana sokakları dolduran Türk halkı, elinde Türk bayrağı ve Atatürk posteri ile asil duruşunu göstermektedir…

 

Küresel güçler, birliğimizi bozamadı mı kaybedeceklerini bilirler…

 

O halde, Türk halkının birlik ve beraberliğini bozmaya hizmet eden bütün girişimlere karşı durmak gerekir…

 

Bu tür hareketlerin kökü dışarıdadır.

 

AKP, mevcut durumu fırsata çevirme gafletine düşerse eğer, bu defa da ABD,“Cumhuriyeti kurtarma” bahanesiyle yedekte beklettiği gruplarından birini sahaya sürebilir…

 

Bu halde, aranan “meşruiyet ve halk desteği” bulunmuş olur!

 

TRT 1’den aynı bildiriyi yeniden okutabilirler…

 

Bu tuzağa düşmemenin tek yolu; hukuka saygılı olmak, fırsatı ganimet bilmemek, fabrika ayarlarımıza geri dönmek, birlik ve beraberlik ruhunu zedelememektir…

 

Bu konudaki en büyük görev, hiç kuşku yok ki, hükümete düşer…

 

***

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan itiraf etti.

 

Onu duymazdan, anlamazlıktan gelme lüksümüz yoktur!

 

“Allah dedikleri için müsamaha gösterdik. Bir ortak yanımız var dedik. Aslında bu yapının bambaşka niyetleri, aracı, örtüsü olduğunu görmedik, göremedik” dedi.

 

Erdoğan diyor ki, Allah ile aldatıldık…

 

Devam ediyor itiraflarına:

 

“Bunlara yardımcı oldum. Hainlerin gerçek yüzlerini ortaya dökemedim. Rabbim de Milletim de bizi affetsin”…

 

Bu cümle, aynı zamanda terör örgütüne yardım ve yataklık etmek suçunun açık bir ikrarıdır.

 

Af dilemek zaten suçluluğun kabulüdür bir bakıma…

 

Ama Cumhurbaşkanı sorumsuzdur!

 

Cemil Can