ÖNCE “REHİN KEMAL”İ KURTARALIM!..
16 Temmuz 2023
Kemal Kılıçdaroğlu (KK), seçim yenilgisinden sonra Ülkücülerin kahvesinde konuştu:
“Kazanamadık ama bu dünyanın sonu değil” dedikten sonra; “Yapılan ilk seçim de değil, son seçim de değil. Dolayısıyla biz, yine gücümüzü koruyarak çok az farkla kaybettik” diyerek umutsuzluğa kapılmayın mesajı verdi…
KK, seçimlerden önce mealen; bu son seçimdir, bu seçimlerde de iktidarı değiştiremezsek bir daha seçim yüzü göremeyiz, diyerek Devrimcileri korkutuyordu…
Tutarlılığı konusunda “maaşallah” diyerek bu konuyu geçelim mi yoksa bir soru mu soralım bilmiyorum…
Bay Kemal, bize mi yalan söyledin yoksa Ülkücülere mi?
“Yalancıdan cumhurbaşkanı olmaz” diyen de sen değil miydin?..
Peki, geçelim…
***
Sayın Kılıçdaroğlu;
Ülkücülere yaptığınız konuşmada; “Gücümüzü koruduk” da dediniz.
Pardon ama, siz iktidarda mıydınız da gücünüzü korudunuz?
Gücünüz ne kadardı ve onu nasıl koruduğunuzu açıklar mısınız?
CHP’nin aldığı yüzde 25‘lik oyun içerisinde; Saadet Partisi, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti’nin oyları da var.
Onları çıkarttınız mı CHP’nin oy oranının yüzde 25’in altında olduğu çok açık.
CHP’nin oyunu azaltmana rağmen, yalan söyleyerek bizi neden aldatmaya devam ediyorsun?
“Yalancıdan cumhurbaşkanı olmaz” diyen sen değil miydin?..
***
Utanmadan bir de kendini “dürüst lider” (1) olarak satmaya çalışıyorsun.
Halkını aldatana “dürüst lider” denebilir mi?
***
Duydum ki, Medya İletişim Yönergesi ve Medya Tutum Belgesiyayınlatmışsın.
Özet olarak orada diyorsun ki:
“Parti’nin iç organlarında konuşulması gereken hususlar medya önünde konuşulmamalı, ülkenin menfaati için ilkemiz daima ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ olmalıdır. ‘Parti içi sorunların çözüm noktası medya ve kamuoyu değil parti içi organlardır’ ilkesi benimsenmelidir. Parti sorunlarını kamuoyunda konuşmak ‘Bunlar kendi sorunlarını çözemezken ülkeyi nasıl yönetecekler’ algısı oluşturup, CHP’ye ve ülkenin geleceğine zarar vermektedir.” (2)
Kısaca; seçim yenilgisinden sonra “beni ve çalışma arkadaşlarımı eleştirmeyin” diyorsun.
Olur, emrin olur, eleştirmeyiz!..
Milletvekilleri ile CHP’nin vitrinindekilere uyarıların dikkat çekicidir:
Onlara diyorsun ki, kendi fikirlerinizi konuşmayın; parti organlarında kararlaştırılan hususlara bağlı kalın, tartışmalara girmeyin…
“Sansür” uygulamak zorunda kaldığın kişileri, neden vitrine çıkartıyorsun Bay Kemal?
6 Ok’a (Atatürk İlkeleri’ne) yürekten bağlı partililerin önünü kesmesiydin ve kapıkullarını bu makam ve mevkilere getirmeseydin, bugün “sansür” uygulamak zorunda kalmayacaktın.
Zira o zaman, ideoloji önde olacağı için her olay ve durum karşısında partililerin tutum ve davranışları aynı olacaktı.
Sözcüler ve partililer, birbirlerinden ve genel merkezden haberdar olmadan aynı tepkiyi vereceklerdi.
Yeteneksiz, birikimsiz, inançsız ve bilgisiz kapıkullarını partiye doldurunca, sansürcü durumuna düşüyorsun…
Bu senin suçundur!..
***
Bu aralar Y-CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın da ateşi yükseldi galiba.
Gazetecilerin “Kılıçdaroğlu istifa edecek mi?” sorusuna verdiği:
“Cumhuriyet Halk Partisi bir çadır partisi değildir. Bütün kararlar partinin yetkili kurullarında tartışılarak alınır. Bizi başka partilerle karıştırmayın” (3) şeklindeki yanıt içinize sindi mi?
Siyasetçilerin “kamu görevi” yaptığına kuşku yoktur.
Kamu görevi yapmak gibi kamu görevinden ayrılmak da bir haktır.(4)
“İstifa hakkı“nın CHP’de kullanılmasının kısıtlanması, insanın aklına başka şeyleri de getiriyor.
Örnek:
Levent Gültekin geçenlerde şöyle bir açıklama yapmıştı:
“Kemal Bey o zaman aday olma. Lütfen!” dedim, bana “Levent benim kendi adaylığımı engelleme şansım yok” dedi…” (5)
Vay anasını!..
Mafya gibikim yönetiyor sizi Kemal Bey?
İntihar etme hakkınızı da mı elinizden aldılar?!..
***
Hiç kusurabakmayınız:
Asgari ücret meselesi ile emeklilerin durumuna bu hafta da giremiyoruz.
Bir emekli olarak “sıfır artış”ın ne anlama geldiğini anlamaya çalışırken, ilginç bir tanımlama ile karşılaştım.
Bir önceki “asgari ücret” 8 bin 506 lire iken, 453 dolarakarşılık geliyordu.
Asgari ücret 11 bin 402 liraya çıkartıldı ve çıkışla birlikte 436 dolaraindi.
“İnme”nin adını “çıkma” olarak değiştiren iktidar, bu konuda da bayağı başarılıdır…
Ne var ki, bizim “hesap uzmanı”ndan yine “çıt” yok!..
Bir konuş Allah aşkına; “asgari ücret artırılmadı” de…
***
“Darbe girişimi” hakkında da bir şeyler söyleyip bitirelim:
Dile kolay, üzerinden 7 koca yıl geçti.
Ve hala meseleyi anlayamayanlarımız var.
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin bastırılmasından kısa bir sonra Y-CHP yönetimi yaptığı değerlendirmede; darbe girişimini “tiyatro” diyerek hükümetin “danışıklı” bir eylemi olarak nitelemişti.
Bu söylem bayağı taraftar da bulmuştu.
En apolitik kesimler bile “tiyatro” söylemine sarıldılar.
Erdoğan karşıtları “tiyatro” sözcüğünün üzerine balıklama atladılar.
Derken, kanıtlar bir bir ortaya çıkmaya başladı.
Darbeye karışan FETÖ’cüler tutuklandı, haklarında ceza davaları açıldı.
Girişimin arkasında ABD ve NATO’nun bulunduğu iyice anlaşılır oldu.
Artık mızrak çuvala sığmıyordu.
KK, yeni bir değerlendirme yaptı:
“Kontrollü darbedir” dedi.
Sonra kontrollü darbenin ne anlama geldiğiniaçıkladı:
“Öngörülen, önlenmeyenve sonuçlarından yararlanılan darbeye, ’kontrollü darbe’ denir” dedi. (6)
“Önlenmeyen” sözcüğünü özenle bu cümlenin içerisine yerleştirdi.
Demek istedi ki, istenseydi bu darbe önlenebilirdi…
Hay aklınla bin yaşa!..
***
Davalar hızla sonuçlanmaya başlandılar.
Hiçbir kuşkuya yer bırakılmayacak şekilde darbe girişiminin arkasında ABD ve NATO’nun olduğu, FETÖ’nün ise CIA’nın bir aparatıolarak bu operasyonda görev aldığı ortaya çıktı.
KK, bu durum karşısında yenibir değerlendirme yaptı:
Yeni olan her şeye bayılır…
Artık Y-CHP’de “darbe”ye “darbe” demeye başladılar…
KK’nın ağzının içine bakan uyuşturulmuşgeniş yığınlar, apışıp kaldılar!
“Tiyatro“ya “darbe” nasıl diyeceklerini, bu durumu kahvedeki arkadaşlarına nasıl izah edeceklerini uzun uzun düşündüler.
Sonuçta, KK’nın söylemini tekraretmenin bir çıkış yolu olacağını düşünerek, sözlerinde bir “derinlik” olduğu vurgusu yaptılar…
Nasılsa “hafıza-ı beşer nisyan ile malüldür” diyerek işin içerisindençıkmayı denediler.
Çıktılar da!…
***
KK, sadece “darbe”ye “darbe” demedi, sonuna yine bir ekleme yaptı:
“20 Temmuzsivil darbesinin askeri darbelerden tek farkı şu: Askeri darbeleri yapanların apoletleri vardı, sivil darbeyi yapanların yok” (7) diyerek, FETÖ ile mücadele için ilan edilen OHAL’e “Sivil Darbe” dedi…
Dikkatle takip edilirse, Y-CHP başından sonuna kadar “FETÖ darbe girişimi”ni sulandırmakiçin elinden geleni yaptı.
Y-CHP’ye göre, FETÖ’nün darbe girişimini fırsataçeviren AKP kendi “sivil darbe“sini yapmıştı!
Bu tez kesinlikle doru değildir:
Zira AKP, 2007 ve 2010 Anayasa Referandumları ile “karşı devrim” sürecini zaten başlatmıştı.
Ve ilginçtir; bu referandumlara meşruiyet katan da Y-CHP olmuştur.
AKP; bundan sonra her fırsatta bir adım daha atarak karşı devrimi yerli yerine oturtmaya çalışmıştır.
20 Temmuz OHAL ilanını da bu kapsamda değerlendirmek mümkündür…
Y-CHP yönetiminin karşı devrime katkısınıgizlemek için bu tür kurnazlıklara başvurması gerçeği değiştirmez…
***
Neden bu konuya bu kadar ayrıntılı girdiğimi açıklayayım:
Darbe girişiminin arkasından; FETÖ’yü çekersenizABD ve NATO’yu da çıkartıp aklarsınız.
Ana Muhalefet Partisi tarafından dile getirilen böyle bir söylemin, Türkiye’ye neler kaybettirdiğinisaymakla bitiremeyiz.
En azından şu kadarını söyleyebiliriz ki; bugün yaşamakta olduğumuz yoksulluk-yolsuzluk ve yasaklar durumunun sürdürülmesine ortamı, refarandumların üzerine balıklama atlayarak ve laikliğe karşı yasal düzenlemeler karşısında sessiz kalarak Y-CHP hazırlamıştır.
“Beka sorunu“nun ilk sıraya çıkartılmasına halk rıza göstermek zorundabırakılmıştır.
Siyasi iktidarın Cumhuriyet’in kazanımlarının birer birer elden çıkartılmaya mecbur kaldığı kanaati yerleşmiştir.
Muhalefetin örgütlenmesi engellenmiş ve Y-CHP’ye mahkum bırakılması sağlanmıştır…
Dolayısıyla bugün yaşamakta olduklarımızın birinci derecedeki sorumlusu AKP ise ikinci derecedeki sorumlusu da Y-CHP’dir…
***
Kemal Kılıçdaroğlu’nun emperyalizmin elinde bir “kukla” olduğunu söylüyorum.
Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel Y-CHP’dir.
O bakımdan “değişim” talepleri son derece haklı ve yerindedir.
Değişim taleplerine karşı “direniş“i başka türlü açıklamak olanaksızdır.
13 yılda 12 ağır yenilgi alıp, hala aynı koltukta oturma ısrarını “rehin alınma“dan başka bir şekilde açıklamak mümkün değildir.
Kılıçdaroğlu küresel güçlerin elinde bir tutsaktırve onların çıkarlarını korumakla görevledir.
O bakımdan istifa etme hakkı da bulunmamaktadır.
“Değişim” taleplerini sulandırmak için kurduğu şu cümleler söylediklerimin kanıtıdır:
“Atatürk’ün ortaya koyduğu çizgimiz ve hedefimiz var. Neyi değiştireceksiniz?”
Sanki “değişim” isteyenler Atatük’ün çizdiği (antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı) rotayı değiştirmek istiyorlar.
“6 Ok’u yeniden yorumlayacağız” diyenler sanki değişim isteyenlerdi.
Bay Kemal:
“Bizim yenilenmeyeihtiyacımız var. Nedir yenilenme? Örneğin parti tüzüğünün yenilenmesi lazım. Bunun için çalışıyoruz” diyor…(
KK, Atatürk’ün koltuğunu bırakmıyor/bırakamaz.
Halkın iktidarının önüne setçeken Kılıçdaroğlu’dur.
KK ve arkadaşları Cumhuriyet Halk Partisi’ni işgaletmişlerdir.
CHP’deki işgal kırılmadan, Türkiye’yi rotasına oturtmak imkansızdır….
Av. Cemil Can
DİPNOTLAR:
(1) https://chp-muhalefethareketi.biz.tr/2023/07/02/duu-rust-tur-durusttur-duu-rust-tur-cok-durusttur/
(3) https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/oztraktan-kilicdaroglu-istifa-edecek-mi-sorusuna-yanit-7706331/
(4) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/260566
( https://www.sozcu.com.tr/2023/ekonomi/chpnin-degisime-degil-yenilenmeye-ihtiyaci-var-7743751/