KONUK YAZARLAR

(Kim ne derse desin) “KADININ BEYANI ESASTIR”!..

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Yeniden Refah Partisi (YRP) 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’dan (kısaca 6284 Sayılı Yasa) “aile bütünlüğüne aykırı maddelerin ayıklanması için” protokol imzaladılar ve YRP “Cumhur İttifakı”na katıldı…

Söylendiği gibi 6284 Sayılı Yasa’da aile bütünlüğüne aykırı maddeler var mıdır?

YRP’nin “İstanbul Sözleşmesi” ve bu sözleşmeye istinaden çıkartılan “6284 Sayılı Yasa”dan ne anlamaktadır?

Bu soruların yanıtını yetkili ağızlarından dinlemekte yarar var:

YRP Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi Av. Abdülkadir Yılmaz, yürürlükten kaldırılan “İstanbul Sözleşmesi” ile 6284 Sayılı Yasa’ya neden karşı olduklarını, partinin resmi internet sitesinde bazı istatistiki verilerle anlatmaya çalışırken iyice saçmalamıştır. (1)

İstanbul Sözleşmesi”nin yürürlükte olduğu dönemde kadına karşı şiddet ile kadın cinayetlerinin artmasını, bu sözleşme ile sözleşmeye istinaden çıkartılan 6284 Sayılı Yasa’nın bir işe yaramadığının kanıtı olarak göstermektedir.

Kadının beyanının esas alındığı “cinsel saldırı” ve “cinsel taciz” olaylarına ilişkin ise bir tek cümle kurmamış ve hiçbir çözüm önerisi getirememiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinin uygulama alanı ile 6284 Sayılı Yasa’nın 8/3. maddesinin uygulama alanını da karıştıran Yılmaz’ın fikirlerinin hiçbir hukuki değeri yoktur.

Verilen örneklerin ise konuyla uzaktan yakından bir ilişkisi bulunmamaktadır.

Hal böyle iken, AKP Yönetiminin bu talepleri ciddiye alması ülkemiz adına büyük bir talihsizlik olmuştur.

***

YRP’nin “Cumhur İttifakı”na katılmak için öne sürdüğü 6284 Sayılı Yasa’nın bazı hükümlerinin ortadan kaldırılması şartı, hukuk dışı olmaktan başka çağdışıdır da:

Türk Medeni Kanunu‘nun 6. maddesindeki ilke, hukuk davaları için öngörülmüş genel bir ispat kuralıdır.

Bu hükmün her durumda (ve davada) uygulanma olanağı yoktur.

Zaten Kanun metninde de “kanunda aksine hüküm bulunmadıkça” demek suretiyle, hükmün genel bir kural olduğu, farklı durumlarda ispat durumunun da farklı olacağı belirtilmektedir. (1)

Bu hükmün ceza yargılaması ile ise uzaktan yakından ilgisi yoktur…

***

Ceza davalarındaki ispat kuralları ile hukuk davalarındaki ispat kuralları birbirinden oldukça farklıdır:

Ceza hukukunda “vicdani delil sistemi” kabul edilmiştir.

Vicdani delil sistemi” (2) yargıcın tüm delilleri değerlendirerek vicdanı kanıya ulaşması anlamına gelmektedir…

Ceza yargılamasında, bazen bazı suçlarla ilgili kabul edilen tek delil, suçun mağdurunun beyanları olabilmektedir.

Mağdurun ruh sağlığı, yaşı, kişiliği, beyanlarının çelişkili olup olmadığı, fail ile ilişkisi, ahlaki durumu ve güvenilirliği, sanığın savunmaları ile çelişip çelişmediği, mağdurun beyanları değerlendirilirken göz önüne alınması gerekmektedir. Tek delilin mağdurun beyanı olduğu suçlarda, mahkemenin hangi sebeplerle mağdurun beyanını sanığın beyanlarından üstün tuttuğunu somut ve inandırıcı gerekçelerle, denetime elverişli şekilde ortaya koyması gerekmektedir.” (3).

Bu kabulün “masumiyet ilkesi”ne (4) aykırı olduğunu savunanlar da vardır.

Kesinlikle doğru bir fikir değildir, zira failin suçlu olduğunu kabul etmek için gerekli, yeterli ve kabul edilebilir bir kanıt vardır…

O da mağdurun samimi, tutarlı ve ısrarlı beyanıdır…

***

Kadının beyanı esastır ilkesi”, kadın ne diyorsa doğrudur veya kadının her dediği doğrudur şeklinde anlaşılamaz.

Kadının beyanı esastır ilkesi” her durumda uygulanabilen bir ilke de değildir.

Uygulama alanı “cinsel saldırı” ve “cinsel taciz” suçlarıdır. (5)

Bu suçlar genellikle “tanıksız” ve “delilsiz” olarak işlenmekte, hal böyle olunca da failler “cezasız” kalabilmektedirler.

Faillerin cezasız kalmalarının kuşkusuz başka nedenleri vardır. (6)

Bu nedenlerle Yargıtay kararları ile “kadının beyanı esastır ilkesi” kabul edilmiştir…

Ne var ki, Yargıtay yerleşik kararlarıyla suçun ispatı konusunda bazı kriterler getirmiştir. (7)

Kadının alelâde beyanı ile yetinilmemektedir…

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ile ilgili yapılan yargılamalarda “adli bir hataya neden olmamak” için, mağdur beyanının güvenirliliğinin çeşitli kriterlerle test edilmesi ve dosya kapsamı ile uyumluluğunun kesin bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir…

***

Hakim, “kadının beyanın esas alınması” için, olayda bazı “ilkelerin”(8) gerçekleşip gerçekleşmediğini mutlaka araştırmalıdır.

Burada son derece önemli olan husus:

Mağdurun iddialarının, kendi onur ve namusunu ilgilendiren konularla ilgili olmasıdır. “Cinsel saldırı” ve “cinsel tecavüz” suçları ile ilgili düşünüldüğünde; şikayetçinin başkasına zarar vermek için kendisine zarar vermesini düşünmesi hayatın olağan akışına uygun değildir” (9) şeklindeki saptamadır.

Bu nedenle 6284 Sayılı Yasa kapsamındaki “özel tedbirler”in “ayrımcılık” olarak yorumlanamayacağı vurgulanmıştır.(10)

Yasada öngörülen tedbirler, şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan ve “uygulama tehlikesi bulunan” kişiler hakkında alınabilmektedir.(11)

Şiddet uygulama “tehlikesi bulunan kişiler” kavramının, aile içi bireyleri de kapsadığı son derece açıktır.

Mülki amir tarafından verilebilecek koruyucu tedbir kararlarından başka, Yasanın 4 ve 5. maddelerde hakimin vereceği “koruyucu” ve “önleyici” tedbir kararlar tek tek sayılmıştır. (12)

8. maddede belirtilen; “koruyucu tedbir kararı verilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz” hükmü, yukarıda niteliği özetlenen “kadının beyanı esastır ilkesi” ile son derece uyumludur. (13)

Zira hiçbir kadın durup dururken eşi tarafından şiddete uğradığını öne sürerek, yasada öngörülen tedbirlerin alınmasını istemez.

Böyle bir durum hayatın olağan akışına uygun değildir…

Aile içerisinde (karı koca arasında) olup biteni kanıtlara bağlamak çoğu kez mümkün değildir.

Cinsel saldırı ve tecavüz suçlarında da neden kadının beyanının esas alınması gerekeceğine ilişkin yaşanmış bazı çarpıcı örnekler vardır. (14)

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2010 yılında önüne gelen bir olayda “özünde değişmeyen ve birbirini destekleyen beyanlarının tamamının doğru kabul edilmesi gerektiğinden bahisle bu beyanlara itibar edilmesi gerektiğine” karar vererek, bu konuda tarihi bir içtihat oluşturmuştur. (15)

Ayakta alkışlanacak bir içtihattır…

Belirtelim ki, genel kurul kararları ile oluşan içtihatlar, ilk derece mahkemeleri için uyulması zorunlu hukuk kurallarıdır…

***

Demek ki, cinsel saldırı ve tecavüz suçları için benimsenen “kadının beyanının esas alınması ilkesi” onlarca yılların deneyimi ile elde edilmiş ve uygulanması belli koşullar ile kriterlere bağlanmış bir hukuk kuralı hükmündedir…

Dolayısıyla bu ilkeye, 6284 Sayılı Yasa’da yer verilmesi son derece normal ve olması gerekendir…

Anormal olan:

YRP’nin bu 6284 Sayılı Yasanın yürürlükten kaldırılmasını “Cumhur İttifakı”na katılma koşulu olarak ileri sürmesi ile AKP’nin bu isteği kabul etmesidir…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) https://yenidenrefahpartisi.org.tr/page/6284-sayili-kanun-ile-ilgili-goruslerimiz/2464

(2) https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf

(3) “Hukukumuzda ceza yargılamasında vicdani delil sistemi (CMK 217/1) hukuk yargılamasında ise kanuni istisnalar (HMK 200, 205) dışında serbest delil sistemi (HMK 198) kabul edilmiştir. Vicdani delil sisteminde hakim yargılama sonucunda suçsuzluk karinesi ve şüphenin sanık lehine yorumlanması ilkeleri doğrultusunda tüm delilleri değerlendirip, şüphesini yenerek ulaştığı kanaat vicdanı kanıyı oluşturur.”

http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/Dergi/Dergi135/27/#zoom=z

(4) https://web.archive.org/web/20210121052302/https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/395049 (s. 588-589)

(5) Masumiyet İlkesi, Anayasanın 38. maddesinde belirtilen Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” ilkesidir.

(6) Cinsel saldırı (tecavüz) suçları (TCK m.102), Cinsel istismar suçları (TCK m.103), Cinsel taciz suçları (TCK m.105), Reşit olmayanla cinsel ilişki suçları (TCK m.104).

(7) “Cinsel şiddetin cezasız kalmasında önemli etkenlerden biri, cinsiyetçi kalıp ve yargıların etkisiyle kendilerinin bu suçun oluşmasına sebep olduklarına dair önyargılardan dolayı, suça maruz kalan mağdurların olayı ifade etmelerindeki zorluklar ve şikayetçi olmamalarıdır. Ayrıca mağdurların, kendilerinin sorumlu olduğunu düşünmeseler bile, mahkemelerde ve çevrelerinde kendilerinin suçlanacağı ve olayı tekrar tekrar anlatmak/yaşamak zorunda kalacakları konusundaki haklı kaygıları sebebiyle de, şikayetçi olmadıkları çok sayıda vaka bulunmaktadır. Böylelikle, cinsiyetçi önyargılar, birçok olayın daha yargıya taşınmadan karşılıksız/cezasız kalmasına sebep olmaktadır.”

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/398476

(8) Suçun ispatı konusunda göz önünde tutulacak kriterler:

aMağdurun şikayette geç kalması, b-Faille mağdurun suçtan önceki iletişimi, cMağdurun anlatımlarındaki çelişkiler, dFaille mağdurun ilişki geçmişi, eBeyanın hayatın olağan akışına uygun olup olmaması, fMağdur ile fail arasında husumet bulunup bulunmaması, g-Mağdurun direnme/yardım isteme imkanı olan hallerde bu imkanı kullanıp kullanmadığıdır.

(9) Olayda gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılacak ilkeler:

a.) Mağdurun beyanı hayatın olağan akışına aykırı olmamalıdır, b.) Mağdurun beyanlarında tüm aşamalarda samimiyetinde şüpheye düşürmemelidir, c.) Tutarlı olan iddiaları içermeli ve beyanlar ayrıntılı ve istikrarlı olmalıdır, d.) Mağdur ile sanık arasında iftira atmayı gerektirecek bir husumet bulunmamalıdır, e.) Mağdur beyanının güvenilirliğini sarsacak herhangi bir veri elde edilmemelidir, f.) Mağdur yaşadığı olayı hemen, araya zaman girmeden tanıklara anlatmalıdır, Mağdur anlatımları bu konuya ilişkin tanık beyanları ile doğrulanmalıdır. Eğer doktor raporu varsa mağdurun beyanları ve bu rapor da birbirini doğrulamalıdır, g.)Mağdurun iddiaları, kendi onur ve namusunu ilgilendiren konularla ilgili olmalıdır. Bulunulan beyanların arkasında başka herhangi bir neden yatmamalıdır. Bu ilkeler sınırlı sayıda değildir. Olayın özelliklerine göre maddi gerçeğin ortaya çıkartılması ve hakimde vicdani kanaatin oluşması için başka hususlar da araştırılmaktadır.

(10) Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2003/4048 Esas, 2004/2528 Karar sayılı kararında; “şikayetçinin başkasına zarar vermek için kendisine zarar vermesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığışeklinde belirttiği gerekçeyle başka delil bulunmamasına rağmen failin cezalandırılmasına karar vermiştir. “Kadının beyanın esas alınacağı ilkesi” bu kararla hukuk dünyasına girmiştir. Yargıtay, bu kararında haklı olarak: cinsel suçlar doğası gereği geriye kanıt bırakmayan suçlardır, bu yüzden kanıt aradığımız durumlarda sanığın beraat etmesi kaçınılmazdır, öyleyse kanıtsız da ceza vermeliyiz” diyerek bu yolu açmıştır.

(11) 6284 Sayılı Yasa Madde 1/ç): “Bu Kanun kapsamında kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz.”

(12) 6284 Sayılı Yasa Madde 2/g): “Şiddet uygulayan: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişileri” anlatmaktadır.

(13) https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6284.pdf

(14) Madde 8/3: Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.

(15) https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-47129398

(16) Yargıtay Ceza Genel Kurulu 07.12. 2010 tarih ve 2010/202 E. 2010/251 K. sayılı kararında, tecavüz suçunun mağduru olan bir kadının, “özünde değişmeyen ve birbirini destekleyen beyanlarının tamamının doğru kabul edilmesi gerektiğinden bahisle bu beyanlara itibar edilmesi gerektiğine” hükmetmiştir.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir