KONUK YAZARLAR

İKİNCİ “TIPIŞ TIPIŞ” VAKASINA HAZIR OL!..

(Kızılay Başkanı Kerem Kınık, sen tahtaya kalk!

Sorularımıza cevap verisen iyi olur.

Susma hakkın da var, onu da hatırlatıyorum.

Yasalarımız böyledir…

Yargısız infaz yok!

Şimdi orada tek ayağının üzerinde beni bekle.

Araya daha önemli bir konu girdi, onu konuşacağız.

Bay Kerem, sana da döneceğiz elbette…)

***

Konuyu değiştiriyor ve bir tespitimi paylaşıyorum:

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, AKP’nin akıbeti tıpkı ANAP’ınki gibi olacaktır!

Fala bakmadım.

Nereden biliyorsun diye sormayın, görünen köy kılavuz istemez.

AKP dağıldıktan sonra, AKP’ye oy veren (sağ) seçmenler, hangi partide toplanacaklar?

Siyasette iddiası olanların buna göre bir hazırlık yapması gerekmez mi?

Emin olun, Y-CHP de dahil “6’lı Masa”yı oluşturan tüm partilerin, bu konuda bir çalışması vardır.

6’lı Masa tek tip değildir:

İkitidar olma hesabı yapanlar da var, ana muhalefet partisi olmak isteyenler de vardır…

Çalışmalar, planlar, stratejiler bazen açık, bazen gizli yapılmaktadır.

Siyasi gelişmelerin bu tarafını göz ardı ederek yapılan analizlerin, eksik ve hatalı olacağını düşünüyorum…

***

Baraji kendi olanakları ile aşıp, TBMM’ne girebilecek olan masadaki iki partiden biri Y-CHP ise, diğeri İYİ Partidir.

Grup kurma şansları son derece düşük olan diğer liderlerin parlamentoya girmeleri bile Kılıçdaroğlu’nun kararına bağlıdır.

Bir anlamda onlar Kılıçdaroğlu’nun ayaklarında prangalı tutsaklarıdır.

Tıpkı CHP’nin milletvekilleri, belediye başkanları ve delegeleri gibi.

Parti içi demokrasi” işletilmediği için onların da siyasi gelecekleri Kılıçdaroğlu’nun iki dudağı arasındadır.

Kafalarından geçen düşünceleri kırk defa ölçtükten sonra ancak açıklayabilirler.

Liderle ters düşmek yürek işidir!

***

Bu çıplak gerçekler, Kılıçdaroğlu’nun 6’lı Masa’yı teslim aldığının en açık kanıtıdır.

Bu yüzden de masa, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığını onay makamına dönüşmüştür.

Bu duruma uzun süreden beri bir tek İYİ Parti itiraz etmektedir…

Meral Akşener yerden göğe kadar haklıdır…

Bir önceki seçimlerde Abdullah Gül’ün çatı adaylığına da Akşener itiraz etmişti.

Bir hatırlatma daha yapalım:

2014’te yapılan Cumhurbaşkanılğı seçiminde de Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in aday gösterilmesi beklenirken, son anda Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterildiğini de unutmamak gerekir.

İhsanoğlu’nun doğru bir seçim olmadığını düşünenlerin de “tıpış tıpış” oy vereceklerini savunan kafa yapısı ile yeniden karşı karşıya geldik.

O adam kendisine “Bay Kemal” denilmesinden hoşlanan Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Siyasi rotası” yerli ve milli olmayan Kılıçdaroğlu’nun, peşine takılarak 20 yıl kaybettiğimizi de sırası gelmişken hatırlatmakta yarar var…

***

Kılıçdaroğlu; demokratik teamüle, adalete ve akla en uygun yöntem olan “anket”, “kamoyu yoklaması” ve halkın katılacağı “önseçim” yöntemleri ile aday belirlenmesine neden razı olmuyor?

Bu sorunun yanıtı, gerçek sorunun ne olduğunu bize göstermeye yetecektir.

Önce bir “simülasyon” yapalım:

6’lı Masa’nın en önemli işi, en sona bıraktığı Cumhurbaşkanı adayının seçimidir.

Halbuki önceleri bu konuda çok konuşulmuştur:

Bir aday üzerinde oybirliği sağlanamazsa, her parti kendi adayı ile seçime katılabilecekti.

Böyle bir seçeneğin uygulanması halinde, doğal olarak son tura masanın en çok oy olan adayı katılacak ve diğer bileşenler de bu turda oylarını ona vererek, Erdoğan iktidarına son vereceklerdi…

Gerçek önseçim budur!..

Buna neden itiraz edilmektedir?…

***

Her partinin kendi adayı ile seçime girmesi aynı zamanda en gerçekçi kamuoyu yoklamasıdır.

Oy verecek seçmenlerin kimi tercih ettikleri bu gerçek bir yoklama ile belirlenecekti.

Aynı zamanda bu yöntem demokratiktir…

Buna kimse itiraz edemez…

Peki, bu kadar sağlam ve doğru olan yönteme, Y-CHP neden itiraz ediyor ve oldu bittiler yaratarak kendi adayıyla seçime gidilmesi için olmadık manevralar yapıyor?

Halka sormak varken, kararı 6 lidere bırakmanın ne manası vardır?

Liderlerin sadece 6 oyu vardır!

İşte zurnanın “zırt” dediği yer de burasıdır…

CHP’ye yakın televizyon kanalları ile gazete ve diğer medya organlarının hiçbiri, bu soruyu sorup yanıt aramaya yanaşmıyorlar.

Çünkü onlar da olası CHP iktidarından nemalanma hesapları içerisindedirler…

***

Mecburen bu gerçeği açıklamak görevi de bana düşüyor.

Açıklıyorum:

Aralarında Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu potansiyel Cumhurbaşkanı adayları ile Kılıçdaroğlu yarışa katılmaya cesaret edemiyor.

Çünkü, kamuoyu yoklamalarından öğrendiler ki, her iki aday da kendisinden fazla destekleniyor.

Onlarla yarışa girmesi ve kaybetmesi halinde, CHP Genel Başkanlığı da tartışmaya açılacaktır.

Ve:

Atatürk’ün koltuğunu boşaltmak zorunda kalacaktır…

Sadece o mu?

Elbette ki hayır.

Tüm ekibi ile birlikte siyasi hayatları sona erecek ve siyaset mezarlığında yerlerini alacaklardır.

Bu yüzden, Kılıçdaroğlu aday olmaktan vazgeçse de ekibi onu vazgeçirmeyecektir.

Çünkü:

Aksi olursa, CHP’deki işgal sona ermiş olacaktır…

Olayın en basit ve yalın anlatımı budur…

***

Kılıçdaroğlu ve ekibinin sorunu ne demokrasidir ne de halkın zulüm altında eziliyor olmasıdır.

Onların derdi sadece ve sadece kendi gelecekleridir…

11 seçim yenilgisinden sonra; onurlu, dürüst ve demokrat bir insan emaneti sahiplerine teslim etmez mi?

Nedir bu ısrar, nedir bu inat o zaman?

Her yenilgiden sonra, bir yalan uydurup “umut tacirliği” yapmaya ne gerek vardır?

Orman yangınları, pandemi, enflasyon ve hayat pahalılığı, maden kazaları, seller ve deprem felaketlerinde ülkeyi yöneten sanki Kılıçdaroğlu’dur da CHP’nin oylarını bir türlü artıramıyor.

İktidarın bunca rezilliğine ve başarısızlıklarına rağmen, başında bulunduğu partiyi, hala yüzde 25 bandından öteye taşıyamayan ahlâklı bir genel başkan:

Arkadaşlar, kusura bakmayın. Bana gösterdiğiniz teveccühe, güvene ve ilgiye çok teşekkür ederim. Beni Türk halkına umut olarak gösterdiniz. Sağ olun. Gördüğünüz gibi ne yaptıysak bu iktidarı değiştiremedik. Seçmenin çoğunluğuna güven veremedik. Halkın daha fazla bekleyecek takatı kalmadı. Her geçen gün daha kötüye gidiyoruz. Türkiye’ye kaybettirdiğim zaman için özür diliyorum. Lütfen başka bir arkadaşı görevlendirin ve hepimiz onun arkasında yer alalım. Belki bu kötü durumu o tersine çevirebilir, ona destek olalım” demez mi?..

Bu sözleri söylemeyen/söyleyemeyen birine, bu ülke yönetimi teslim edilebilir mi?…

Şahsiyetli davranmak çok mu zordur?

Aklıma gelmiyor da değil:

Bu adamın kafasına birileri silâh mı dayamış da aynı hatada ısrar ediyor!..

***

Erdoğan’ın karşısında en zayıf ve şansı en az olan aday Kılıçdaroğlu’dur.

O halde, bu kadar hayati önemdeki bir seçimi şansa bırakmak akıl işi midir?

Şimdi de ortalıkta dolandırılan şu yalanı irdeleyelim.

Y-CHP’nin, Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın aday olmasına karşı çıkma nedeni:

Belediye meclis üyelerinin çoğunluğu AKP’de olan bu belediyelerin yönetiminin yeniden AKP’ye geçecek olmasıdır.

Cumhurbaşkanlığını Millet İttifakı’nın adayı kazandıktan sonra, zaten şu anda yürürlükte olan Anayasa’ya göre ülkeyi idare edecektir.

Başka bir söyleyişle o da “tek adam”ın tüm yetkilerini kullanabilecektir.

Böyle bir durumda, İstanbul veya Ankara belediyesinin başında AKP’li başkan olsa ne yazar?

Ne yapabilir ki?

Hukuka aykırı bir icraatı söz konusu olunca, yerine kayyum atanır ve işi bitirilir.

Ya da o belediyeye müfettişler yığılarak bütün işler kontrol altında tutulur…

Böylece iktidarı kaybeden AKP, hiçbir belediyeyi arka bahçesi olarak kullanma olanağı verilmez..

***

Demek ki:

Y-CHP’lilerin, Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak dayatmaları, Türkiye’nin ve Türk halkının çıkarları için değil, kendi geleceklerini garanti almak içindir…

Zira, 2010’da genel başkanlığa gelen Kılıçdaroğlu’nun, bu süre içerisinde oluşturduğu ekip, siyaseti bir “meslek” sandığından, mesleklerini kaybetmemek için Türkiye’yi kaybetmeyi göze alabilecek kadar gözü karadırlar…

***

Bir başka husus da Erdoğan’ın karşısında Kılıçdaroğlu’nun 12. yenilgiyi de alacağına olan inançtır.

Bu inançla; kararsızlar, küskünler ve boykotçular “güçlü” zannettikleri Erdoğan’ın yanında yeniden yerlerini alabilirler…

Bundan başka, Kılıçdaroğlu’nun kazanma şansını azaltan önemli faktörler (1) vardır.

Erdoğan, geçmişte olduğu gibi bunları da sırası geldikçe dile getirecektir…

Buna karşılık “Kılıçdaroğlu’nun artıları” olarak gösterilen hususlar da abartılı olup, zorunlulukların dayattığı olgulardır. (2)

Dolayısıyla Türkiye’nin geleceği, rejim ve Türk halkının huzuru ile oynamaya kimsenin hakkı olmaması gerekir.

Bu koşullar içerisinde namuslu ve dürüst bir adam, Erdoğan ile yarışa girmez, özür dileyip köşesine çekilir…

Kazanacak adayı” destekler…

Kazanacak adayı halk ilk turda zaten belirleyecektir…

Bu sistemin işlemisini engellemek; gaflettir, dalalettir, ihanettir…

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in aday dayatılmasına itiraz etmesine; “5 kişinin imzası yeter” diyerek terbiyesizce davranan Kılıçdaroğlu çok, ama çok ayıp etmiştir…

Demokratikleşme yolunda doğru rota izleyen Meral Akşener olmuştur…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) Nesnel ve doğru olmasalar bile, halkın önemli bir kesiminin sorun olarak gördüğü bazı hususlar Kemal Kılıçdaroğlu’nun (KK) Cumhurbaşkanlığı seçiminde şansını azaltmaktadır.

Bunlardan öne çıkan başlıcaları şunlardır:

-En baştaki sorun Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması ve “seyit soyu”ndan geldiği iddiasıdır. Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan’ın iddiasına göre, Türkiye’de 20 milyondan fazla Alevi vardır. Geri kalan 65 milyon vatandaş üzerinde bilinçli olarak kötü propaganda ile yaratılacak olan algının, önemli ölçüde oya yansıması söz konusu olabilir. Ayrıca mezhep konusunu öne çıkarmak, referans olarak laiklik ilkesini değil, din ve dince kutsal sayılan değerleri almak anlamına gelmektedir. Eksi puandır.

-Bir diğer sorun; Kılıçdaroğlu’nun mensup olduğu Kureyşan Aşireti’nin, Dersim İsyanı’na katılmış olmasıdır. KK, isyanın liderini önemli bir şahsiyet olarak kabul etmektedir. İsyanın bastırılması nedeniyle de hâlâ kendisinin bu olayın “mağdruru” olarak göstermektedir. Eşkıya Seyit Rıza’yı önder olarak kabul etmektedir.

-Bir diğer Cumhuriyet düşmanı isyancı ve işbirlikçi Şeyh Said’i ise bölgenin kanaat önderi olarak göstermektedir.

-KK, Koltuğunda oturduğu Mustafa Kemal Atatürk ile Kurtuluş Savaşımızın ikinci adamı İsmet Paşa’yı hiç sevmez. Onları “katil” olarak tanıtan hainleri baş tacı etmiştir.

-6 Ok’u benimsemez; “yeniden yorumlanmaları” için fırsat kollamaktadır.

-İktidara geldiğinde; Türkiye’yi eyaletlere bölme plânlarının hukuki alt yapısını oluşturacak olan Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın çekince konulan maddelerinin tamamını imzalayacağını vaadetmiştir.

-6-7 Ekim olaylarında; halkı sokağa inmeye çağıran ve 53 kişinin ölümünden sorumlu tutulan PKK’nın Meclis’teki siyasi uzantısı HDP’nin eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, haksız yere tutuklandığını savunmaya devam etmektedir.

-PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG için “terör örgütü değil, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur” demiştir ve bu fikrinden vazgeçmiş de değildir.

-CIA’nın Türkiye’deki örgütü olan FETÖ’ye kol kanat germiştir.

-TSK’nın bütün yurt dışı operasyonlarına; “analar ağlamasın”; “ne işimiz var Suriye’de” diyerek karşı çıkmış, bir anlamda ordubozanlık yapmıştır.

-“Şeriat tehlikesi vardır diyemem” diyerek, irticanın devlet içerisinde örgütlenmesine göz yummuş, halkın dikkatini bu noktadan uzaklaştırmıştır.

-Kamuoyunda “4+4+4 yasası” olarak bilinen yasanın çıkmasına destek vererek, Eğitim ve Öğretim Birliğinin bozulmasına yol vermiş ve bu şekilde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okulların Kur’an Kursuna çevrilmesine ortam hazırlamıştır.

-Anayasa’dan “Türk” ve “Türklük” kavramlarının çıkartılması için bayağı çalışmıştır.

-Atatürk İlkelerine bağlı gerçek Halk Partilileri CHP’den tasfiye ederek, Sorusçulara partiye teslim etmiştir…

(2) 6’lı Masa’yı kurma, 11 büyükşehir belediye başkanını bulma, adalet yürüyüşünü yapma gibi hususların “mucize” başarılar gibi abartılı bir şekilde anlatılmaları siyasi acizliktir.

Şöyle ki:

-6’lı Masa’yı kurma; İYİ Partinin ayrılmasında da görüldüğü gibi bir başarı hikayesi olamaz. Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda; Erdoğan seçimi kazanmasaydı, ikinci turda -mevzuat gereği- son iki aday yarışacağından, muhalefet zaten bir araya gelecekti. Bu durumu öngöremeyen olamaz. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı iş, 2023 seçimlerinde zaten kurulacak olan ittifaka, biraz erken davranarak “Millet İttifakı” adını koymak olmuştur. Bu isimlendirme başarı olarak gösterilemez. KK sadece bir isim babalığı yapmıştır.

-11 büyükşehir belediye başkanlığının kazanılması hususuna gelince; burada CHP’nin başarısından çok AKP’nin aday seçimindeki başarısızlığından söz etmek gerekir. Zira Türkiye genelinde Cumhur İttifakı’nın oylarında bir azalma olmamış, buna karşılık CHP’nin oyları da artmamıştır. Bu durum belediye meclisleri üyeliklerinin seçiminde alınan oylar bellidir.

-“Adalet yürüyüşü”nü bir siyasi başarı olarak göstermek ise zayıflıktır. Çünkü oylamada geçersiz oylar, “geçerli” sayılarak rejim değiştirilmiş, atı alan Üsküdar’ı geçmiştir. Buna karşılık yapılması gereken eylem; seçimlerin yenilenmesine kadar YSK önünde oturma eylemi, ölüm orucu veya başka bir demokratik eylem olması gerekirken, bir milletvekiline karşı yapılan hukuksuzluğu öne çıkartarak, Ankara’dan İstanbul’a yürümek, hukuksuzluğa teslim olamaktan başka, en büyük acizliktir. KK, o zaman bir gazetecinin sorduğu, “neden YSK’nın kapısına gitmediniz” sorusuna verdiği cevapta: “Sokaklarda sopalı, hatta silahlı kişilerin olacağına ilişkin ciddi duyumlar vardı” demiştir. Bu tutum Millet İttifakı’na oy verenlere açık bir ihanettir…

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir