KONUK YAZARLAR

TARİKAT VE MEZHEPLERE KISKAÇ!..

Diyanet İşleri Başkanlığının talebi üzerine daha önce Prof. Dr. Gazi Özdemir’in “SON DAVET” adlı meali [1] hakkında alınan yasaklama kararı [2] şimdi de İhsan Eliaçık’ın “YAŞAYAN KUR’AN” adlı tefsiri [3] için alındı.[4]

Her iki kitabın içeriği ve yazarları hakkında olumlu veya olumsuz bir değerlendirmede bulunacak değilim.

Değerlendirmelerimi yürürlükteki hukuk açısından yapacağım:

Diyanet İşleri Başkanlığı, bu yasak kararları ile iki konuda “otorite” olduğunu da ilân etmiş bulunmaktadır.

Birincisi; Kur’an’ın başka dillere çevrilmesi hususundaki “tekel”in kendisine ait olduğudur.

İkincisi; Diyanet’in yorumuna ters düşen ayet yorumlarının “hatalı” olduklarının peşin olarak kabul ettirme kararlılığıdır.

Din konusundaki “otoritelik” iddiası, bilimsel bir çalışmaya değil, normlar hiyerarşisinin en alt sırasında yer alan bir “genelge”ye [5] dayandırılmaktadır…

Bu durum etik olmadığı gibi hukuka da uygun değildir…

***

Bilindiği gibi Ceza Kanunumuzda iki türlü cezadan söz edilmektedir.

Biri “hapis cezası”dır, diğeri “para cezası”.

Bir de “el koyma” [6] vardır ki, onu da “para cezası” gibi değerlendirmek pekâlâ mümkündür.

Zira el konulan malvarlığı değerleri, sonuçta “müsadere”nin [7] konusunu oluşturan eşya veya kazanç olup, paraya tekabül etmektedirler.

Şöyle bir örnek açıklayıcıdır:

2000 TL para cezasına çarptırılan bir kişi ile 2000 TL tutarlı mal varlığına el konulup, müsadere kararı ile karşılaşan bir kişinin mal varlıklarındaki azalma aynı miktardadır…

İkisinin de mal varlığı 2000 lira azalmaktadır.

***

Şimdi konumuza dönebiliriz:

İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği, İhsan Eliaçık’ın tefsirine; basım, dağıtım ve satış yasağı getirip, tüm nüshalarına el koyma kararı vermiştir.

Bu kararı çeşitli yönleri ile irdeleyeceğiz.

Sulh Ceza Hakimliği, kararının gerekçesini 6187 Sayılı Basın Kanunun 25/2. maddesine [8] dayandırmıştır.

Öncelikle 25’nci maddenin ikinci fıkrasına göre, yazılı eserlere el koymanın (toplatmanın, dağıtımını yasaklamanın) olanaklı olup olmadığına göz atalım.

Bu fıkrada sayılan suçlar şunlardır:

5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda belirtilen; Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret etmek, büst ve abidelerini tahrip etme suçu.

Anayasanın 174 üncü maddesinde yer alan inkılâp kanunlarında belirtilen suçlar:

Bu maddede yer alan inkilâp kanununlarının ortak özelliği; Türkiye Cumhuruyeti’nin laik niteliğini korumak olduğunu belirtelim.

Dolayısıyla, madde hükmü ile laikliğe aykırı olan kitaplara el konulması ve toplatılmaları amaçlanmıştır…

***

Basın Kanunu, Türk Ceza Kanunundan önce yürürlüğe girdiği için, ikinci fıkrada yazılı maddelerin yeni yasada hangi maddelere karşılık geldikleri daha sonradan belirtilmemiştir.

Dolayısıyla burada da ciddi bir hukuki karmaşa mevcuttur…

***

Buna karşılık:

765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin ikinci fıkrası, yeni 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 311’nci maddesine karşılık geldiği için, el konulacak eserlerde; cebir ve şiddet kullanarak TBMM ortadan kaldırmaya teşebbüs suçunun işlenmesi; 153 üncü maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları yeni TCK 319’ncu maddesine karşılık geldiği için; askeri itaatsizliğe teşvik suçunun işlenmesi; 155 inci madde yeni TCK 318’nci maddesine karşılık geldiği için; halkı askerlikten soğutma suçunun işlenmesi; 311 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraların, yeni TCK 214 ve 218’nci maddelerine karşılık geldiği için; suç işlemeye tahrik suçunun işlenmesi; 312 nci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları yeni TCK 215 ve 218’nci maddelerine karşılık geldiği için suç ve suçluyu övme suçunu; 312/a maddesinde ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarında; terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru göstermek veya övmek yada teşvik edecek şekilde propaganda yapmak suçunu işlenmesinin söz konusu olması gerekir.

Soru:

Bir Kur’an’ı Kerim tefsiri veya mealinde, yukarıda sayılan suçları işlemek mümkün olabilir mi?

Hangi ayetin çevirisi veya yorumu yapılırsa yapılsın, bu suçlara temas etmesi kesinlikle mümkün olamayacaktır.

Demek ki:

İkinci fıkrada belirtilen suçların asliye ceza ve ağır ceza mahkemelerinde işlendiğine dair kesinleşmiş mahkeme kararı olacak ki, sulh ceza hakimlikleri bu suçların işlenmesine kaynak teşkil eden veya sübut vasıtası olan kitapların toplanmasına karar verebilsinler.

Böyle kararlar verilmiş midir?

Bildiğimiz kadarıyla hayır…

İhsan Eliaçık’ın kitabında; “Atatürk’ün hatırası, İnkilâp kanunları ve laiklik ilkesine aykırılıklar tespit edildiği için toplatılmıştır” gerekçesine dayanılsaydı, daha akla yatkın ve inandırıcı bir karar verilmiş olacaktı.

Zira, 25. maddenin 2’nci fıkrasında; “İslam dinin temel esaslarına aykırılık”tan kesinlikle söz edilmemektedir…

Diyanet ve toplatma kararı veren Sulh Ceza Hakimliği toplatılmasına karar verdikleri eserlerin; İslâm dininin hangi temel ilkesine, nasıl aykırılık teşkil ettiklerini açıklamak zorundadır…

***

İlginç ve tuhaftır ki, bugün yapılanlar olması gerekenin tam tersidir:

Önce kitaplar toplanıyor, sonra 25/2’nci fıkrada sayılan suçların işlenip işlenmediği araştırılacak

herhalde!

“Mevzuat arkadan gelir” anlayışı kural haline geldi neredeyse!

O da yapılırsa tabii.

Başka nasıl olacak ki?!..

***

Bir diğer husus da; 2’nci fıkrada sayılan suçların toplatılan “meal” ve “tefsir”de işlenmesinin teknik olarak mümkün olup olmadığıdır.

Kur’an’ın tefsir veya mealinde yukarıda saydığımız suçların işlendiğini düşünmek bile, abesle iştigaldir…

O halde verilen yasaklama kararının yasal dayanağı bulunmadığı rahatlıkla söyleyebiliriz…

***

Bir başka hukuka aykırılık ise:

Diyanet İşleri Başkanlığına (kanun yerine) genelge ile verilen abartılı yetkidir.

23/08/2019 tarihli ve E.477196 sayılı Başkanlık onayı ile yürürlüğe giren, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU UYGULAMA GENELGESİ’NİN 2. maddesi ile

Kur’an’ı Kerim meallerini talep üzerine veya re’sen “incelemek” ve “incelettirmek” görev ve yetkisi Din İşleri Yüksek Kuruluna verilmiştir.

Bunda ne var denebilir.

İlk bakışta pek bir şey yok gibi gözükse de çok ciddi bir sorun ikinci fıkrada gizlenmiştir.

Bu fıkrada:

İslam Dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı olduğu Kurul tarafından tespit edilen meallerin; basım ve yayımının durdurulmasına, dağıtılmış olanların toplatılmasına ve imha edilmesine karar verilebilmesi için yetkili ve görevli mercie müracaat yapılmak üzere hukuki süreç başlatılacaktır” denilerek, Kurul’un İslâm Dininin temel nitelikleri açısından “sakıncaları tespit etme” yetkisi kabul edilmiştir. [9]

21. yüzyıl Türkriye’sinde kitapların imhasından söz edilmektedir…

Sakınca buradadır…

***

Kurul, hatalı bir tespit yapsa dahi, yasal süreci işleyecek ve kitapların toplatılması gerçekleşecektir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, bir genelge ile “ceza yaptırımı”nın uygulanıyor olmasıdır.

Ceza hukukunun temel ilkelerinden olan “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi göz önünde tutulduğunda; bu durumun ulusal ve evrensel hukuka açıkça aykırı olduğu tartışmasızdır…

Üstelik kesin delil bile aranmamakta;“kuvvetli delil bulunması halinde” yasaklama süreci başlatılabilmektedir…

O kadar olsa öpüp de alnımıza koyacağız!

Diyanet, sanki bütün dillere hakimmiş gibi, “hangi dilde olursa olsun” bütün çevirileri denetleme yetkisinin kendisine verilmesini de lütfen kabul etmektedir.

İlâveten “yurt dışında basılan” eserlerin Türkiye’de dağıtılmasına da yasaklar koyabilmektedir.

Alçakgönüllülük hak getire!..

***

Hiç kuşku yok ki:

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kuruluna verilen “yorum yapma yasağı koyma” yetkisi, Anayasa’mızın 26. maddesinde düzenlenen “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”ni kullanılmaz hale getirecektir.

Bu uygulamanın ortaya çıkartacağı sonuçlardan biri de: Din İşleri Yüksek Kurulunun, kabul ettiği veya açıkladığı yorumlardan farklı yorumların yapılamayacağı, yapılsa bile yayınlanamayacağı gerçeğidir.

Böyle bir uygulama, toplumda yaygın olan mezhep farklılıkları üzerinde de ciddi sonuçlar doğuracaktır.

Dini konularda Başkanlığın en yüksek karar ve danışma organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu 16 üyeden oluşmakta ve üyelerinin tamamı Diyanet İşleri Başkanı tarafından kendi “liyakat” ve “din” anlayışına (mezhep ve meşrebine) göre belirlenmektedir. [10]

Daha önce Bakanlar Kurulu tarafından atanan Diyanet İşleri Başkanının kendisi de zaten Cumhurbaşkanı tarafından nesnel olmayan (yandaş olma) kriterlere göre seçilmektedir.

Hal böyle olunca, ilâhiyat alanında yetkin olan pekçok uzman ile Diyanet arasında yorum farklılıkları doğabiliyor.

Diyanet İşleri Başkanının yetkileri göz önüne alındığında; Başkanın meşru kabul ettiği (Sünni) mezhep dışındaki tüm mezheplerin “gayrimeşru” oldukları, İslâm Dininin “temel ilkelerine uymadıkları” ve dolayısıyla “yasaklanmaları gerektiği” sonucuna kolaylıkla varılabilecektir…

Oysa:

Anayasa’mızın 136. maddesine göre, Diyanet İşleri Başkanlığı kanunla belirlenmiş olan görevlerini laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak yerine getirmesi gerekmektedir.[11]

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

[1 ] Meal: Kur’an’ın başka dillere çevirisi anlamına gelmektedir. Bununla ayetin, yaklaşık manası kastedilir.

[2 ] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/diyanet-isleri-baskanligi-kuran-meali-yasaklatti-1941641

[3 ] Tefsir: Kur’an’ı yorumlamak anlamında kullanılır.

[4 ] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/ihsan-eliacikin-kitabina-islam-dini-acisindan-sakincali-gerekcesiyle-toplatma-karari-2054245

[5 ] https://hukukmusavirligi.diyanet.gov.tr/kategoriler/ba%C5%9Fkanl%C4%B1k-mevzuat%C4%B1/genelgeler

[6 ] Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması

Madde 123 – (1) İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır. (2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir. (3) (Ek:27/12/2020-7262/19 md.) Muhafaza altına alınan veya elkonulan eşya ya da malvarlığı değerlerinin kıymeti tespit edilir.

[7 ] Müsadere, her ne kadar kanunda yazılı durumlarda belirli malların mülkiyet hakkının sahiplerinden alınarak devlete geçmesini sağlayan bir güvenlik tedbiri (TCK’nun 54/1.) olarak tarif edilmekteyse de gerçekte para cezası ile aynı sonucu doğurduğundan “ceza” olarak kabul edilmesi daha isabetlidir.

Müsadere iki türlüdür.

a-Eşya (Mal) Müsaderesi: İşlenen bir suçla ilgisi olan belirli bir eşyanın müsadere edilmesidir. Eşya müsaderesi, TCK md. 54’de ayrıntılarıyla düzenlenmiştir.

b-Kazanç – Para Müsaderesi: Suç neticesinde elde edilen veya suçun işlenmesine kaynak oluşturan maddi menfaatlerin müsadere edilmesidir. Kazanç (Para) müsaderesi, TCK md. 55’de düzenlenmiştir.

[8 ] El koyma, dağıtım ve satış

Madde 25– Soruşturma için sübut vasıtası olarak her türlü basılmış eserin en fazla üç adedine Cumhuriyet savcısı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kolluk el koyabilir.

Soruşturma veya kovuşturmanın başlatılmış olması şartıyla 25.7.1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda, Anayasanın 174 üncü maddesinde yer alan inkılap kanunlarında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin ikinci fıkrasında, 153 üncü maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarında, 155 inci maddesinde, 311 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, 312 nci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında, 312/a maddesinde ve 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarında öngörülen suçlarla ilgili olarak basılmış eserlerin tamamına hâkim kararıyla el konulabilir.

Hangi dilde olursa olsun Türkiye dışında basılan süreli veya süresiz yayın ve gazetelerin ikinci fıkrada belirtilen suçları içerdiklerine dair kuvvetli delil bulunması halinde, bunların Türkiye’de dağıtılması veya satışa sunulması, Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine sulh ceza hâkiminin kararı ile yasaklanabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı yeterlidir. Bu karar en geç yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Kırksekiz saat içinde hâkim tarafından onaylanmaması halinde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı hükümsüz kalır.

Yukarıdaki fıkra uyarınca yasaklanmış yayın veya gazeteleri bilerek dağıtanlar veya satışa sunanlar bu yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi gibi sorumludurlar.

[9 ] Kur’an-ı Kerim mealleri

Madde 2- (1) Kur’an-ı Kerim meallerini Diyanet İşleri Başkanlığı (Başkanlık) ile diğer kamu kurumları, özel kişi ve kuruluşların talebi üzerine veya re’sen incelemek ya da incelettirmek görev ve yetkisi Din İşleri Yüksek Kurulu’na aittir.

(2) Yapılacak inceleme sonunda İslam Dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı olduğu Kurul tarafından tespit edilen meallerin; basım ve yayımının durdurulmasına, dağıtılmış olanların toplatılmasına ve imha edilmesine karar verilebilmesi için yetkili ve görevli mercie müracaat yapılmak üzere hukuki süreç başlatılacaktır.

(3) Bu maddenin ikinci fıkrasına konu yayının internet ortamında yapılması halinde, Başkanlıkça başlatılan hukuki süreçlerde yetkili ve görevli merciden bu yayınla ilgili erişimin engellenmesine karar vermesi talep edilecektir.

[10] Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Madde-5: https://www.mevzuat.gov.tr/anasayfa/MevzuatFihristDetayIframe?MevzuatTur=1&MevzuatNo=633&MevzuatTertip=5

[11 ] Diyanet İşleri Başkanlığı

Madde 136 – Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir