KONUK YAZARLAR

KURUNUN YANINDA YANANLAR!..

Nasıl demişti muhterem:

“Ben tıp mensubu değilim, benim alanım ekonomi.”

“Delta” varyantı ile ilgili yorum mu yaptı?

Hayır.

“Omicron” ile ilgili mi konuştu?

Yoooo!

Eeeee, ne konuşuyorsunuz o zaman!..

***

İzin verin de ekonomi ile ilgili konularda bilenler konuşsun bari.

Konuşmak da ne kelime.

Kararların tümünü onlar alsınlar.

Hatta en etkili olan kararları denesin üzerimizde…

Ben razıyım valla!

Deneme tahtası değil miyiz?!..

***

“Nas” orada duruyor.

“Nas” varken size ne oluyor acaba?

Sanki dolarla maaş alıyorsunuz.

Sanki çil çil paralarınız vardı da dolar artınca rahatsız oldunuz.

Şunun şurasında asgari ücret altında geliri olan milyonlarsınız.

Bir rahat duramadınız ama.

Kıpraşmayın öyle!..

***

Bakın size bir şey söyleyeyim:

Tasarruflarını Türk Lirasında tutanlar yandılar.

Doğru mu?

Devlet büyüklerimizi dinledikleri için onlara geçmiş olsun.

Yabancı para cinslerinden borçlananlar da aynı durumdalar.

Onlarınki tamamen yanma değil!

Birkaç haftada borçları ikiye katlandı, buna şanssızlık diyebiliriz.

Kendi kabahatleri de var biraz, onu şimdi demiyorum.

Türk Lirası varken yabancı para ile borçlanmak size mi kaldı!

Size de geçmiş olsun…

***

İnşaatı bitirmeden daireleri satan müteahhitler de yandılar.

Onlara peşinen geçmiş olsun.

Uzun uzun açıklamaya gerek yok:

İnşaat maliyetleri bir kaç haftada alıp başını gitti.

Demir, çimento, kum, tuğla vs. kanatlanıp uçtular.

Bir tek işçilik ücretleri yerinde sayıyor şükür.

“Yerli ve milli” müteahhitlerimiz, paralarını peşin alıp bir süre sonra müşterilerine teslim etmeyi vaadettikleri daireleri bitirebilirlerse, zararına satmış olacaklar.

Bitirememe durumları da var.

O zaman vatandaş dolandırılmış mı olacak?

Kim yanacak acaba?

“Yandı gülüm keten helva” günlerini gösterme bize ya Rab!..

***

Eşine dostuna Türk Lirası olarak borç verenler, her zaman bulunur bizim buralarda.

Dayanışma kültürü diye bir şey vardı ya o yüzden işte.

Onlar da fena halde yandılar:

Borç verdikleri paraları, dövize çevirip geri isteyemezler asla.

Utanırlar!

Çok ama çok ayıp olur böyle bir teklif, de mi ama?

Bir iyilik yaptılar şunun şurasında.

Şimdi “kardeşim borcunu dövize veya altına çevirdim, öderken öyle ödersin” denir mi?

Verdikleri Türk Lirasının alım gücü iyice azaldı.

Borç alan için şans, veren için şanssızlık denip geçilir mi?

Yabancı kaynaklar, Türk Lirasının alım gücü yüzde 83 azaldığını söylüyorlar…

Yine kaldık onların insafına…

***

Bizim mahallenin bir tek kazananı var:

Haftada bir kez, o da en temel ihtiyaçları karşılamak için çarşıya-pazara giden sabit gelirler ile emekliler.

Bir tek onlar kazandılar!

Emekliler hep kazanırlar zaten!

Her hafta çarşıya-pazara inerlerse; ya daha önce satın aldıklarının yarısını alacaklar ya da iki haftada bir alış verişe gidecekler.

Benden onlara bir tavsiye olacak:

Fiyatlar ikiye katlandığına göre, bir hafta gidip bir hafta gitmemek en iyisi.

İki haftada bir pazar yapma, “pandemi” için fena bir tedbir sayılmaz…

“Zamandan kazanmak” buna denir.

Sürümden kazananlar da var ya, bu da öyle bir şey işte…

“Zam” diyorum “zam” anlamadınız mı yoksa?

Duvara dayanınca öyle oluyor galiba, kafasına vurmadıkça anlayamıyor insan…

***

Ah şu “dış güçler” yok mu, dış güçler.

Bu gidişle Ramazanı 12 aya yayacaklar!

Bundan böyle çoluk-çocuk, torun-torba ha babam de babam oruç tutacağız galiba.

Acayip sevap kazanacağız ama.

Aç durduktan sonra bari oruç tutalım, değil mi ya?..

Hiç değilse sevap kazanırız…

Öteki dünyaya yatırım hiç de fena değil…

Böylesi daha iyi…

***

Başka kazananlar da var bu güzelim dünyada:

Yabancı üreticiler, çiftçiler kazandılar meselâ.

Artık onların ürünleri ile bizimkiler rekabet edemeyecek durumdadır.

Dolaysıyla bütün dünyada onların ürünleri tüketilecek.

Teşvikleri de bari onlara verseydi bizimkiler.

Yoksa ellerinde kalacaklar!

Nasıl fikir ama?

Zira:

Bizim çiftçiler, büyüklerimiz sayesinde bu yıl da tarlaları ile birlikte nadasa bırakıldılar…

***

“Yap-işlet-devret” usulü ile kamudan iş alan:

Devlet garantili işlerin yüksek müteahhitleri de kazandılar…

Az da olsa aralarında bizden olan birkaç müteahhit var.

Selamları var üzerimde kalmasın:

“Söz veriyoruz, bundan böyle Millet’in a’sına koymayacağız” dediler.

Yüksek müteahhitleri, fazla düşünmemek gerekir.

Zira alacakları dolarla zaten.

“Dolar mı dolmaz mı bilemem” diyen dahilerimize sormak gerekir…

Değil mi ama?..

***

Onların doları varsa bizim de Allah’ımız var!

Ayrıca dolarları olanların Londra’da tahkim mahkemeleri de varmış…

Söke söke alırlar bizden alacaklarını.

Onu da öğrendik artık.

İtirazımız olamaz borcumuza zaten.

Lakin nereden bulup da ödeyeceğiz o kadar dolarları.

Acaba işlettikleri; köprüleri, yolları, tünelleri alacaklarına mahsuben onlara versek, daha mı kazançlı çıkarız!..

Bu konuda fikir verecek bir ekonomistimiz yok mu?..

Tıpçılar siz söze karışmayın, işinize bakın!..

***

Bu Cennet vatanı soyup soğana çevirdikten sonra, paracıkları ile yurt dışına kaçanlar da kazandılar.

İyi mi?

Gözümüz yok, kıskançlık da bizden uzak dursun.

Onlar paralarını dövize çevirerek gittiler.

Türk lirasını ne yapacaklar oralarda.

Büyük olasılıkla ihtiyaç duyulduğunda, “sıcak para” olarak yine geri gelirler.

Yine soyup soğana çevirirler mi ülkeyi, onu bilemem!

Ama kesin olarak yine giderler…

***

Bu fırtınanın bir de “yere tapi” olanları da var.

Garip-gureba takımı…

Henüz bir şey kaybetmediler gibi gözüküyor.

Zira oyun onlar için devam ediyor:

Onlar için 1 Dolar eşittir 1 Dolara, 1 Avro eşit 1 Avro’dur halâ…

Zaten F serisinden sadece 1 dolarları vardır…

Yeri kaldıran hangi pokerci olacak ve onlar için ne fetva buyuracak, o belli değil işte…

***

Ben asıl Türkiye’de yaşayan; Suriyeli, Agfanistanlı, Asyalı ve Afrikalı 9 milyon mülteciye acırım.

Durumları tam belli değildir.

Bu güne kadar onlar için harcadığımız para; 90 milyar 800 milyon lira kadardı.

Daha harcayacağımız da vardı.

Ama elimizde avucumuzda bir şey kalmadı.

Gerçi 900 bini “seçmen olma hakkı”nı aldılar…

Onlar da artık bizim gibi TC yurttaşıdırlar.

Anlayacağınız bundan böyle kalıcıdır bu topraklarda.

İşte bir de onlar yandılar, bizler gibi, iyi mi?

Keşke “mülteci” olarak kalsalardı!..

***

Yüce Tanrım:

Hak ettiğinden daha fazla kimseyi yakma bu dünyada!

Amin…

***

Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) küçük bir sitemim olacak.

O ne biçim karar öyle.

Siz “tıpçı” mısınız yoksa ekonomist mi?

Kuşe kağıda basılı açıklamanızda:

“MGK toplantısında, Türkiye’nin ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ve ‘tehditler’ de değerlendirilmiştir” demişsiniz.

Demek ki, “ekonomi politikalarımız” güvenlik tehdidi haline gelmiştir!

Öyle mi?

Kim belirliyor bu politikaları, tıpçılar mı, ekonomistler mi, yoksa siz askerler mi?

Bu da mı bir çeşit “pandemi”dir yoksa?

Demek durum bu kadar vahim ha!..

***

Ne demişti büyük Reis ekranlarda:

“Faiz sebep, enflasyon neticedir.”

Neydi derdiniz de “yok efendim tam tersidir” diye ortalığı ayağa kaldırdınız?

Gördünüz mü hayat bu veciz sözü ne biçim doğruladı bize.

Demek ki neymiş:

“Faiz sebep enflasyon neticedir”…

Amin!..

Av. Cemil Can

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir