KONUK YAZARLAR

DÜŞMAN BELLİ-CASUS BELLİ!..

???????????????????????????????????????????

15 Temmuz’daki Amerikan Darbe Girişimi’ne bir buçuk seneden fazla bir süre “tiyatro” demeye devam ederseniz,

FETÖ yargılamalarında sürekli “mağdur” ararsanız,

PKK’lı belediye başkanlarının tutuklanması karşısında “seçimle gelen seçimle gitmeli” diyerek muhalefet ederseniz,

ABD’nin kara gücü PKK/PYD terör örgütünün silahlı kanadını “YPG terör örgütü değil, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur” diyerek savunursanız,

Fırat Kalkanı ve Dicle Kalkanı harekâtlarına “Ne işimiz var Ortadoğu bataklığında” diyerek karşı koyarsanız,

Tunceli İl Başkanı’nıza İngiliz uşağı Seyit Rıza’nın ölüm yıldönümünde anma töreni düzenletip, Gençlik Kolları Genel Sekreterini “Hepimiz Seyit Rıza’yız” diye avazı çıktığı kadar bağırtırsanız,

Dersim İsyanı’nı bastıran güvenlik güçlerini yöneten Atatürk ve İnönü’yü “katliam yapmakla” suçlarsanız,

Kuvayı Milliyecilerin partisini, CIA’nın yan kuruluşu Stratfor’un 705 numaralı haber kaynağının emrine verip, CHP adına eşkıyanın torunlarından özür diletirseniz,

“Adalet yürüyüşü”nde PKK’nın Meclisteki uzantısı HDP milletvekilleri ile kol kola yürür, ortak miting düzenlerseniz,

HDP’nin barajı aşıp Meclise girmesi için elinizden geleni yaparsanız,

AKP ile koalisyon ortağı olmak için bir ay önüne yatarak, yeniden iktidara gelmesinin yolunu kendi zaaflarınızla açarsanız,

Emperyalizmi ilk defa yenenlerin partisi CHP’yi, dönüştürüp ABD ve AB’nin sesi haline getirirseniz,

Her fırsatta NATO’ya bağlılığınızı öne çıkartırsanız, kusura bakmayın ama size kimse inanmaz…

Örneğin; siz benim gözümde Cumhuriyet Halk Partisi’nde çaycı bile olamazsınız…

Geçmişiniz karanlıktır; 1968 kuşağının devrimcileri arasında bir tek arkadaşınıza

rastlayamadık…

Bir kaset komplosu sonunda CHP’nin genel başkanlığına gelmeyi içinize sindirdiniz; böyle bir teklifi kabul edecek kadar; ilkesiz, inançsız, işbirlikçi ve fırsatçı birisiniz…

CHP’lileri bugüne kadar aldatmayı da ne yazık ki başardınız!..

NATO’nun Norveç’teki tatbikatında; Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ile ebedi Başkomutanımız, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün düşman olarak nitelendirilip, hedef tahtasına oturtulması üzerine dediğiniz: “Kimse Türkiye’nin yöneticilerine hakaret edemez. NATO’daki skandal bir özürle geçiştirilemez. Tarihimiz ve bugünümüze hakareti kabul edemeyiz” sözlerinizi bu yüzden kimse ciddiye almıyor…

En doğru sözleri bile söyleseniz daima samimiyetiniz sorgulanıyor ve sorgulanacaktır da…

***

Rıza Sarraf olayı bahane edilerek, Recep Tayyip Erdoğan üzerinden Türkiye’nin teslim alınmak istendiği son derece açıktır.

Sarraf, İran’a uygulanan ambargoyu delmekle ve kara para aklamakla suçlanan bir İran vatandaşıdır.

Her ne kadar ambargoyu koyan Birleşmiş Miletler (BM) ise de, adil olmayan bu kararın arkasında ABD’nin olduğu tartışmasızdır. (1)

İran’a uranyumu zenginleştirdiği için ambargo uyguladılar!..

Bunun anlamı; kısa süre içinde İran’ın nükleer silah yapabilecek kapasiteye ulaşacağıdır.

2000 km menzilli Şahap-3 füzelerine karşı İsrail’in savunması yetersiz kalmıştır. (2)

Bir de bu füzelere nükleer başlık takıldığını düşünün; Ortadoğu’da dengelerin altüst olacağı açıktır.

37 yıldır İran’a uygulanan ambargoların arkasında yatan asıl neden budur…

İran’ın silah sanayine ağır bir darbe vurulmadıkça ABD’nin Ortadoğu’da “İkinci İsrail”i kurma planı hayata geçirilemez…

***

Rıza Sarraf ile ortağı Babek Zencai İran’ın doğalgaz satışlarında ambargoyu delecek bir yol izlediler.

Akıl hocaları ve ortakları kimlerdi bilemem.

Türkiye’den İran’a altın ihraç ettiler, altının karşılığında doğalgaz ithal ettiler.

İşlem hacmi 25 milyar dolar olan bu alış-verişte ABD’nin yeşil dolarları kullanılmadı tabii.

İthalat-ihracat işlerinde aracı banka olarak Halk Bankası’nı kullandılar.

Anlaşılıyor ki, Türk hükümeti Rıza Sarraf’a bayağı göz yummuş.

BM’in ambargosu deliniyorsa ortada bir hukuksuzluk da vardır elbette.

Bu hukuksuzluk karşısında ses çıkarmayanlara da “sus payı” vermek işin doğası gereğidir.

Az gelişmiş ülkelerde “illegal” işler böyle yürütülüyor.

Gelişmiş ülkelerde sus payı genellikle devlete kalır.

Bu olayda ne kadar devlete kalmıştır, ne kadar siyasiler ve bürokratlar arasında paylaşılmıştır bunu bir Allah bir de Sarraf bilir…

***

BM’in İran’a koyduğu ambargonun delinmesine benim şahsen bir itirazım yok!

İtiraz ettiğim; devlete kalması gereken paranın, rüşvet olarak şahıslar arasında bölüşülmesidir.

Bir gün AKP iktidardan düşer de yerine gelecek olan parti, bağımsız ve tarafsız yargıya ülkeyi kavuşturursa ve de işlenen suçlar zamanaşımına uğramazsa, rüşvet alanlardan hesap sorulur elbette.

Koalisyon ortağı olmak için can atan ve “intikamcı olmayacağız, devri sabık yaratmayacağız, geçmişe sünger çekeceğiz” taahhütleri vererek AKP’nin önüne yatanların bu işi yapamayacağını da sırası gelmişken belirtelim.

16 Kasım günü, CHP Tunceli İl Başkanlığı’nı Seyit Rıza heykeli önünde anma açıklaması yaptıran Dersimli Kemal gibi omurgasız birinin; muhalefetin başında bulunması, AKP iktidarının sürekli olmasının garantisidir!..

Dersim İsyanı’nı bastıran Türkiye Cumhuriyeti’ni, “cinnet geçirmekle” suçlayanları hoş gören bir hain, ne yazık ki, hala Cumhuriyetin kurucusunun koltuğunda oturmaktadır.

Bu da işin acıklı bir diğer yanıdır…

***

İran’a ambargo konulması son derece yanlış bir işti.

İsrail’in elinde nükleer silah varken, İran’da da olmasının ne gibi bir sakıncası vardı?

Nükleer silahlar yasaklanacaksa, bu yasağın bütün ülkeler için geçerli olması gerekmez mi?

***

Rıza’nın iş ortağı Babek Zencai, İran’da yargılanıp idam cezasına mahkûm edildi.

Zencai, İran Petrol Bakanlığı’na ait 2.8 milyar dolarlık petrol parasını çalmakla suçlandı. (3)

İran’da “Fesat fil arz” yani yeryüzünde yolsuzluğu yaymanın cezası idamdır…

Bu davanın ayrıntılarını merak edenler (4) numaralı dipnota bakabilirler.

Zencai’nin idam cezasına çarptırılması üzerine korkan Sarraf, Türkiye’den beklediği korunmayı sağlayamadığı için emperyalistlerin eline düştü.

Sarraf, Türkiye’de pek çok cinayet işlediği iddia edilen İran’ın gizli servisi MOİS’ten de korkuyordu elbette.

Bu noktada işin içerisine FETÖ girdi:

Sarraf’ı, amirleri konumundaki FBI elemanları ile tanıştırdılar.

Bilmediğimiz bazı güvenceler karşılığında ikna edilen Sarraf ABD’ye kolayca teslim oldu.

Şimdi Türkiye aleyhine kullanılacağından şüphe edilmiyor.

Basına sızdırılan tehdit gibi bilgilere göre, ek iddianame ile Recep Tayyip Erdoğan veya aile üyelerinden bir kısmı bu davaya dâhil edilecekmiş.

Sarraf’ın Emine Erdoğan’ın kurucusu olduğu TOGEM-DER adlı derneğe yaptığı 7 milyon dolardan fazla bağışı “Türkiye’deki yetkililer arasındaki ilişkinin delili” olarak kullanılacakmış.

Savcı Bharara’nın dosyasına üç eski bakanımızın adı girmiş durumdadır.

İddianamede Zafer Çağlayan’nın adı 24 kez geçiyor.

Daha başka neler var bilemiyoruz tabii…

***

Bir an için şöyle düşünelim:

Reis veya aile üyelerinden bir kısmı, Amerika’nın New York Güney Eyalet Mahkemesinde: BM ambargosunu delmek, Amerika ve müttefiklerini milyarlarca dolar zarara uğratmak, kara para aklamak suçlarından mahkûm edilme tehdidi altında yargılanıp mahkum olursa neler yaşarız?…

Türkiye’de iç karışıklık çıkartmak için alt yapıyı hazırlıyorlar:

FETÖ’nün uykudaki hücreleri pusuda bekliyor, ABD’nin PKK’ya verdiği silahlar 3500 TIR’ı geçti…

Ana muhalefet, Erdoğan’ı iktidardan düşürmek için şeytanla bile işbirliği yapacak kadar körleşti, burnunun ucunu bile görmüyor!

Bu muhalefetle; Anayasal güvenceye kavuşmuş “tek adam rejimi”ni değiştirmek imkânsız görünüyor.

Seçimlerde yapılan hileleri yargı kararı ile iptal ettirmekten bile umudumuz kesilmiştir…

Y-CHP’nin referandumu “gayrimeşru” ilan edildikten sonra, gereken eylemleri yapmaması, “kaos” ortamını geliştirmek için bilinçli bir tercih olabilir mi sorusu sorulmaya başlandı!

İç karışıklığın başladığı bir Türkiye’nin başında kim olmak ister ki?

Erdoğan, kırk katır mı kırk satır mı ikilemine mecbur bırakılabilir!..

***

Bu noktada Türkiye’den istenecek tavizleri de bilmek gerekir ki, bunlar zaten basına sızdırılmıştır.

Belli başlıları:

FETÖ ile mücadelenin bu noktada bırakılması,

PKK ile başlatılan “açılım”a kaldığı yerden devam etmesi,

-Rusya’dan S-400 füze alımının durdurulması,

Türk Akımı Projesi’nin askıya alınması,

-Türkiye’nin NATO’ya bağlı ve Batı ile imzaladığı anlaşmalara sadık kalması,

OHAL ile işten atılanların görevine iadesi,

-Papaz Brunson ile ABD İstanbul Başkonsolosluğu irtibat görevlisi Metin Topuz’un serbest bırakılması gibi taleplerdir…

***

Bu teklifin adı: Ortadoğu’da sahadaki üstünlüğünü kaybeden (5) ABD’ye Türkiye’nin savaşmadan teslim olmasıdır.

Erdoğan’ın vereceği ödünler Türkiye’nin vereceği ödünler olacaktır.

Böyle bir şeye razı olanlar haindir!..

ABD ile Türkiye arasındaki durum bu kadar ciddi iken, Sarraf davasını “şahsi mesele”ymiş gibi gösteren gevezelere ne demeli bilmiyorum!?

***

Bu noktada Bin Yılın Meydan Okuması’nı da anımsatmak isterim.

ABD’yi ziyaret etmeyen ilk ve tek Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçen Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, 1998 yılında ABD’nin bölge ülkeleri için tehdit oluşturduğunu açıkça söylemişti.

Kıvrıkoğlu, “28 Şubat’ı bin yıl sürdürmeye kararlıyız” diyen bir komutandı ve bu mesajı ABD’ye karşıydı.

Mesajı doğru okuyan ABD, 24 Temmuz 2002’de Nevada Çölünde aynı sözcüklerle “Bin Yılın Meydan Okuması” (Millenium Challenge 2002) adı ile Türkiye’yi işgal tatbikatı yaparak Türkiye’ye gözdağı verdi…(6)

Bu olaydan tam 13 yıl sonra, 24 Temmuz 2015 tarihinde ABD ile Türkiye arasındaki savaş hendeklerden çıkıp Ortadoğu’da sahaya yansıdı.

Türkiye’yi iç savaşa ve “kaos”a sürükleme hesabı içerisindeki ABD’nin, Rıza Sarraf davasını da bu iş için kullanacağına en ufak şüphe kalmamıştır.

Bu noktada; sırf Tayyip Erdoğan düşmanlığı yapmak için, ABD’ye verilen iki notayı, “müzik notası” demagojisi ile değerden düşürmeye çalışmak, yukarıda özetlenen alçak plana hizmet etmekten başka işe yaramamaktadır…

Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı genel başkanlık yarışına giren Muharrem İnce’nin, bu yöndeki sözleri hiç yakışmamış ve kabul edilebilir değildir…

Unutmamak gerekir ki, o tarihlerde Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanı’ydı ve görevleri arasında; Hüseyin Kıvrıkoğlu gibi Atatürk’ün askerlerini TSK’dan tasfiye etmek de vardı…

Norveç’teki NATO tatbikatında Atatürk ile Erdoğan’ın posterlerinin düşman tablosuna (hedef tahtasına) konulması, sıradan bir olay olarak geçiştirilemez; ABD ve NATO’nun Türkiye’ye bakışının en net fotoğrafıdır…

Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) https://www.timeturk.com/iran-a-uygulanan-ambargonun-tarihcesi/haber-28499

(2) http://www.ydh.com.tr/HD1627_israil-sahab-3e-karsi-savunmamiz-yok.html

(3) http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/511094/Zencani_den_idam_oncesi_itiraf__Turkiye_de_8_5_milyar_dolar_rusvet_dagittim.html

(4) http://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/o-isimler-zarrab-dosyasinda-2-1246507/

(5) https://tr.sputniknews.com/abd/201711171031034175-Pentagon-abd-rakipleri-uzerindeki-askeri-ustunlugunu-kaybediyor/

(6) http://odatv.com/abd-tskya-niye-dusman-oldu-1201101200.html