KONUK YAZARLAR

BALYOZ’A İNEN BALYOZ!..

                          

dhkp_c_1

 

31 Mart günü Balyoz Davası’nda karar BERAAT olarak açıklandı…

Mahkeme, sahte dijital belgeleri hazırlayanlar hakkında suç duyurusunda bulundu!..

Türkiye TSK‘ya kurulan kumpası tartışacaktı…

Türk halkının başına örülen çorap konuşulacaktı…

Bu konularda bir cümle bile kuramadan, gündeme yeni bombalar düştü…

Polis, Berkin Elvan‘ın babasını çok acele Adliye Sarayı’na çağırıyordu… Sezgin Tanrıkulu’nu neden istediler onu bir türlü anlayamadık!!!

Biliyorsunuz gür kaşlı çocuk Berkin, Gezi olaylarında ekmek almaya giderken, polisin başına isabet ettirdiği gaz fişeği ile öldürülmüştü…

15 yaşındaydı.

Cumhurbaşkanı, Kabataş’ta üzerine “çiş” edilen gelini bırakmış, cebinde bilye bulunan bu çocuğa takmıştı. Uzun adam:“Ekmek almaya gittiğinin belgesi var mı?” diye soruyordu…

77 milyon şaşırıp kaldık…

Ekmek almak için belgeye mi ihtiyaç vardı?

Yoksa ekmek yine karneye mi bağlanıyordu?

17 ve 25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturmaları’nın dayandırıldığı olayların belgesi vardı da ne oldu?..

***

POLİSLER GÖREVLERİNİ Mİ YAPTI?..

 

Daha önce Berkin soruşturmasını 4 ayrı savcı yürütmüştü.

Savcı Mehmet Selim Kiraz, sanıklara doğru ciddi yol alan beşinci savcıydı. Kiraz, Gezi olayları nedeniyle göstericilere kötü davranan polislerin de peşini bırakmıyordu… 270 şikayetle tek tek ilgilenmişti…

31 Mart günü, iki DHKP-C militanı, onu makamında rehin aldılar.

İstekleri dudak uçuklatacak gibiydi:

3 saat içerisinde Berkin’i vuran polislerin; canlı yayına çıkıp suçlarını itiraf etmeleri ve üyelerini kendilerinin seçeceği “halk mahkemesi”nde yargılanmayı kabul etmelerini istiyorlardı!..

Aksi halde savcı ölecekti!?

Militanların, bu sözlerinden, eylemi ölmek ve öldürmek için yaptıkları açıkçagörülüyordu!..

Nitekim dediklerini de yaptılar…

Operasyonun sonunda sağ kalan yoktu!

Cumhurbaşkanımız alelacele Romanya’dan “görevini yapan” polisleri kutladı!?

Söylenenler doğruysa; özel hareket polislerinin yapması gereken bu operasyonu, terörle mücadele polislerine yaptırmışlardı!…

Sanki polislerin görevi, bu eylemin sonunda kimsenin sağ kalmamasını sağlamaktı…

Cumhurbaşkanının kutlayabileceği başka ne olabilirdi?!..

***

ZARARIN SORUMLUSU EMEKÇİLER Mİ?..

 

31 Mart günü adeta güneş tutulmuştu…

Dikkatler adalet sarayının 6. katına kilitlenmişken, ülke toptan karanlığa gömüldü…

AKP iktidarlarında yaşanan ilklerden biri de buydu.

Aradan kaç gün geçti, Enerji Bakanı kesintilerin nedenini hala açıklayamadı…

İTO Başkanı Ekrem Demirtaş ortaya çıkan 1 milyon dolar zararı,(1) tatil günü işçilerin çalışarak gidermesini önerdi… (2)

Sanki zararın sorumlusu emekçilerdi…

***

HDP’NİN BARAJI AŞMA KAMPANYASINI YÜRÜTMEK CHP’NİN GÖREVİ Mİ?..

 

Yetmez ama evet”çiler, 7 Haziran’da BOP‘ta gönüllü olarak rol isteyen Öcalan’ın HDP’sini destekleyecekleriniaçıkladılar!..

Kürtler ile “yetmez ama evet”çiler, emek-sermaye denkleminde saflarını bu şekilde belirlediler!

İşte bu HDP’ye barajı aştırma kampanyasını Dersimli Kemal başlattı.

Peşine Y-CHP‘nin Genel Sekreteri Gürsel Tekin takıldı. Onu Dersimlinin eşi Selvi takip etti…

Son noktayı İzmir’in Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu koydu…

Y-CHP’nin “beyin takımı” kendi partilerini bıraktı, bölücü örgütün siyasi uzantısının barajı aşması için çalışıyorlar…

CHP’li bir Allah’ın kulu çıkıp da; “Bu adamların Atatürk’ün partisinde ne işi var?” diyemiyordu!..

***

ÖN SEÇİM ALDATMACASI!..

 

CHP tabanının yüzde 40′tan fazlası beklendiği gibi sandığa gitmedi…

Demokrasi şöleni” olarak sunulan ön seçimin bir aldatmacadan ibaret olduğu bir gün sonra ortaya çıktı…

Dersimli Kemal’in, ön seçime girdiği İzmir 2. Bölgede bile, kayıtlı 67 bin üyenin 32 bini oyunu kullanmadı!..

Bu gerçek ortada dururken, Kılıçdaroğlu’na desteği, yüzde 100 olarak açıklamak, halkın zekası ile alay etmek değil mi?

Gazeteci Mehmet Faraç’ın ön seçimle ilgili değerlendirmesini çok beğendim…

Faraç, ”Bir çok bölgede ‘aynı kesimden‘ gelen adayların ilk 5 sıralarda çıkması rastlantı mı?”diye soruyordu…

“Aynı kesim”den kastettiği hiç kuşku yok ki Alevilerdi…

Kabul etmek gerekir, Dersimli Kemal, Aleviliği siyasette kullanarak çok tehlikeli bir oyun oynuyordu…

CHP gibi laikliği benimsemiş bir partide, inançları siyasete alet etmek aklın alacağı iş değildir!

Böyle bir aymazlık, Sünni kesime açıktan dini siyasete alet yapmaları için icazet vermek anlamına gelir…

Son tahlilde Alevi-Sünni gerginliği kimin işine yarayacak?

Bu sorunun doğru yanıtını bulamayan bu odun kafalılar, bir kaç adamlarını milletvekili seçtirebilmek için 77 milyon halkı, ateşin ortasına atabilirler…

İki mezhebin birbirinden uzaklaşmasının yaratacağı tehlikeyi bile göremiyorlar!..

İnsan biraz kafasını çevirir; Libya, Irak, Suriye ve Yemen’de yaşananlara bakar!..

Dersimlinin “demokrasi şöleni” olarak yutturmaya çalıştığı, CHP’nin üyelerine bazı bölgelerde Alevi adayları sıralatmaktan başka bir şey değildir…

Aklınca “fermuar yöntemi” olarak dayattığı hileye, bu şekilde meşruiyet kazandıracaktı.

CHP tabanına, CHP’li olmayan adaylara oy verdirmeyi başka nasıl sağlayabilir ki?..

Anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaptığı “tıpış tıpış” dayatması, aklını başına toplamaya yetmedi!…

***

SONUÇLARDAN FAİLLERE GİDİLEBİLİR!..

 

Bazen “sonuçlardan sebeplere doğru gitmek”, sorunların çözümünde işe yarıyor.

Tıpkı bir olayın “Sonuçlarından kim yararlandı?” sorusunu sorup, olası cevapları sıralayarak suç faillerini bulmak gibi…

Toparlayalım:

27 Mart günü sıkıyönetimi aratmayacak “İç Güvenlik Paketi” Meclis’ten geçti…(3)

Yasa maddelerinin ne gibi değişiklikler ortaya çıkarttığı tartışılamadan; elektrikler kesildi, Türkiye zifiri karanlığa gömüldü…

Aynı gün, İstanbul’da Çağlayan Adliye Sarayı basılıp savcı rehin alındı ve öldürüldü

Balyoz Davası’nda karar açıklandı, sanıkların tümünün beraat ettiği ilan edildi…

Sahte delil hazırlayarak orduya kumpas kuranlar hakkında suç duyurusunda bulunuldu…

Savcının rehin alınmasını takip eden gün, aynı örgütün militanları İstanbul Emniyet müdürlüğüne saldırdılar… Yaralanan bir militanın saatlerce asfalt üzerinde ölmesi beklendi!..

Bu da bir cinayettir kuşkusuz. Nedense kimse bu durumu dile getiremedi!..

Arka arkaya yaşanan bu olaylardan hükümet yararlanmayı başardı!

Teröristlerin birinin avukat cübbesi giymesi bahane edilerek, cinayetle avukatlık mesleği arasında ilişki kurulmaya çalışıldı.

Oysa güvenlik açığını yaratan, adliye kapısında görev yapan yandaş güvenlik şirketiydi...

İşlerini doğru dürüst yapsalardı, sahte kimlik ibraz eden teröristi kapıda fark edebilirlerdi!..

Erdoğan yurt dışından gelir gelmez, yasaya aykırı olacak şekilde; avukatların da üzerinin “bal gibi aranabileceğini” söyledi…

Olay birden bire değişti.

Bir gün sonra, Başsavcılık bu açıklamayı emir kabul edip, talimatını gönderdi: Avukatlar aranacaktı…

Adliye binasının önündeki itiş kalkış sırasında, savunma hakkı yerlerde sürüklenmeye başladı; yukarıdaki soruların tümü unutulup gitti… “İç Güvenlik Paketi”nin ne kadar gerekli (!) olduğu böylece halka anlatılmış oldu!..
Elektriklerin kesilmesi de iyi değerlendirildi: Akkuyu Nükleer Tesisi‘nin Japon-Fransız şirketine verilmesi kanunlaştı…

Perinçek’in, Yunanistan’ın işgal ettiği adalarımızın 16 değil, 152 olduğu şeklindeki açıklaması da güme gitti!..(4)

Halbuki hükümeti düşürecek kadar önemliydi!..

Tam da bu sırada, üzerine Hz. Ali’nin kılıcı işlenmiş bir bayrakla AKP‘ninKartal ilçe binası basıldı. Kuru sıkı ile sağa sola ateş eden biri, bir anda dikkatleri Alevilerin üzerine çevirdi!..

Peki, Sürmene çıkışında pompalı tüfekle Fenerbahçe otobüsünün kurşunlanmasına ne demeli?

“Fatihalar, Yasinler bitmez Karadeniz’de” diyebiliriz elbette. Ama iş o kadar basit değil!..

Çaykur Rizespor’u 5-1 yenmenin böyle bir bedeli olamazdı elbette! Oldu bile…

Türkiye hızla uçuruma sürükleniyor şimdi!..

Söyleyin bakalım, savcının öldürülmesi, elektrik kesintisi ve diğer arka arkaya yaşanan akıl dışı olaylar, en çok kimin işine yaradı?..

İkiz Kulelere yapılan saldırının sonunda, Afganistan’ın işgal edildiğini unutmayınız!..

Bu tür olayların sonuçlarından kimler yararlanıyor sorusunu, geriye doğru irdelerseniz kimlerin kimlerle işbirliği içerisinde olduğunu kolaylıkla görebilirsiniz!..

Çoğu kez ağacı dikenle, meyveyi toplayanın aynı kişiler olmadığı gerçeğine rastlarsınız!..

 

Cemil Can

 

DİPNOTLAR:

(1) http://www.cnnturk.com/haber/ekonomi/turkiye/8-saatlik-elektrik-kesintisinin-faturasi-1-milyar-dolari-asti

(2) http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/28627179.asp

(3) http://www.tevhidigundem.com/ic-guvenlik-paketi-meclisten-gecti-6802h.htm

(4) http://www.aydinlikgazete.com/politika/dogu-perincek-teror-eylemleri-girilen-krizin-isareti-h66769.html

________________________________________________________________________________

                                                                                                     E-KİTAP HAZIR

                                                                                               Buradan indirebilirsiniz  

indir_2

                                                                                                   e-kitap-I(12.04.15)