KONUK YAZARLAR

HER ŞEY AÇIK!..

  simit-cay_1

7 bin çalışanı bulunan TRT 1500’ye yakın personeli taşeron veya hizmet alımı yoluyla çalıştırıyor. Gelirinin yüzde 86.5’i elektrik payından karşılanan kurum, 2012 yılında hizmet alımlarına 35 milyon TL ödemiş, 2013 yılı için bu rakam 22 milyon 215 bin liraya ulaşmış. Niteliksiz yandaşların doldurulduğu TRT, doğal olarak vermesi gereken hizmetleri üretemiyor. Hizmet alımı yoluyla yapılan hükümetin borozanlığıdır. İmam-hatiplilerin yönetiminde, rant kapısına dönüşen TRT’de; tarafsız ve objektif habercilik bitti, ülke çıkarlarına dönük analizler ise, sizlere ömür!.. Bu arpalıktan beslenenlerin ücretlerini ödeyenler arasında; belediyenin makarnası ve nohudu ile karnını doyuran 3,5 milyon aç, kömür yardımı alan 6 milyon üşüyen insan ve 4 milyon işsiz vatandaş da bulunuyor… Hükümet, açlık sınırının altında yaşayan 5 milyonu aşkın insanı “iki kişiden biri” olarak isimlendirmiş… Bu tabloda bir iyileşme gözlemlenmezken, BBC’nin Türkçe haberlerinden öğrendiğimize göre; Başbakanımız, İngiltere’nin Cambridge kentinde bin kişi kapasiteli ve maliyeti 26 milyon doları bulan bir cami yaptırmak için İngiliz yetkilelerle görüşmeler yapıyor…

***

İstanbul Arşiv Müdürlüğü olarak kullanılan, Musa Sefveti Paşa’nın (1) 1862 yılında kendi adıyla yaptırdığı Eminönü’nün en değerli yerinde 2 bin 500 metrekarelik arazi içerisindeki 5 yapıdan oluşan dergah, Başbakan Erdoğan’ın ailesinin kurduğu; Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV)’e 49 yıllığına kiralandı!.. AKP’nin “ileri demokrasi”sinde, çevik kuvvet ve zabıta tarafından zorla boşaltılan “dergah” içerisindeki işletmelerin sahiplerine, kiracılıktan kaynaklanan hakları da kullandırılmadı… Hükümet, yandaşlarına devleti yağmalatmak için engel tanımıyor. Genel kurullarında seçilen “denetleme kurulu” tarafından denetlenen ve hür türlü karar ile uygulamaları yargı denetimine açık olan meslek odaları, kanun hükmünde bir kararname ile sözde “idari ve mali” denetim için bakanlıklara bağlanmış!.. Bu şekilde hükümet, “rant politikaları” önünde engel olarak gördüğü, meslek odalarının baskısından da kurtulacakmış!..

***

Ailesi lüks içerisinde yaşayan Başbakan, TBMM kürsüsünden asgari ücretin yeterli olduğunu, “iki kişiden biri”ne asgari yaşam standardı olarak layık gördüğü çay ve simit ile kanıtlamaya çalışıyor. Bu hesapta bile, gözümüzün içerisine baka baka hile yapıyor. Çay parasını hesaba katmayan Erdoğan, son zam ile 1.40 TL’ye çıkan simitin fiyatını 1.00 TL olarak almış!.. Başka hiçbir parametreye bakmaya gerek yok… Türkiye ekonomisinin AKP ile getirildiği nokta burasıdır. Çay ve simit Türkiye’nin gerçek resmidir. İcra daireleri ile cezaevlerini törenle açan bir iktidar ve bu açılışlarda hükümeti alkışlayan halk, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman görülmemiştir!..

***

CHP’nin sorunlu milletvekillerinden Hüseyin Aygün’ün, TBMM’nde cemevi açılması talebiyle açtığı dava, Ankara 6. İdare Mahkemesi tarafından “Dinsel norm ile hukuksal norm arasında kurulmaya çalışılan ‘denge‘nin giderek, laik devlet ilkesinden uzaklaşmaya neden olacağı gerekçesi ile reddedilmiş… Laiklik ilkesine saygılı bir yargı organı, dinsel norm ile hukuksal norm arasında kurulacak dengeyi ölçüt olarak alabilir mi? Kaldı ki, mahkemenin sandığı gibi dinsel normlarla hukuksal normlar arasında denge kurulamaz! Bunun başlıca nedeni; denge hangi dinin normu ile hukuk normu arasında kurulacaktır sorusuna yanıt vermenin imkansızlığıdır. Dinler bir tarafa, işin içerisine mezhepler de girerse, hiç bir şekilde öyle bir denge kurulamaz. Ve zaten bu nedenledir ki, laiklik ilkesi ortaya atılmıştır. Mahkemenin ret gerekçesindeki tutarsızlık bir yana, asıl tutarsızlık Aygün’ün ölçüsüz talebindedir. Laik devlet, bütün inançlara saygılı ve aynı uzaklıkta olacağı için, buna saygılı bir milletvekilinin isteyeceği şey; TBMM’nde cemevi açılması değil, mevcut mescitin kapatılması olmalıydı. Ya da samimi bir ihtiyaçtan kaynaklanıyorsa, bütün din ve mezheplerin ibadethanelerinin Meclis’te açılmasını savunmak gerekirdi.. Sadece cemevini istemek, Süni mezhebin camiyi istismar etmelesi ile eş değerde hatalı bir davranıştır!..

***

Ecevit’in başına gelenleri unutan yeni CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, CHP’ye kurtarıcı olarak, Türkiye’yi parçalama projesinin finansmanını sağlayan ABD’li düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nün Başkan Yardımcısı Kemal Derviş’i getirmeye çalışıyor… Derviş’le birlikte kameralara poz veren Kılıçdaroğlu, “Dünya ve Türkiye ekonomisinin sorunlarını masaya yatıracağız, çözümlerini tartışacağız. 41 kişilik bir ekibiz. Ekibi Sayın Derviş yönetecek” dedi..(2) Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nda Derviş ile birlikte görev yapan Batu Soral’ın anlattığına göre; AKP’nin köylerin kalkınması için Birleşmiş Milletler’den aldığı 37 milyon dolarlık kredi, “süreç” için kullanılmış… Krediyi sağlayan Derviş, 8 Aralık’ta İstanbul’da yapılan Ekonomi Çalıştayı’nı da “moderatör” olarak yönetmiş!..(3) Kılıçdaroğlu’nun “ekonomi kurmayı” olarak kabul ettiği Derviş, AKP hükümetlerini başarılı bulmakta ve Ali Babacan’ı yere göğe sığdıramamaktadır. Milliyet Gazetesi ile yaptığı bir röportajda kendisine sorulan “Bugün uygulanan ekonomi programını hazırladınız. İktidarda çok başarılı uyguladı. Uygulanan ekonomi programı 11 yılını dolduruyor. Önümüzde hükümetin koyduğu 2013 hedefleri var. Bu programla 2023 hedeflerine de ulaşabilir miyiz?” sorusuna; “2007’lere kadar giden dönemde bir kere yapısal reform olarak mali disiplinden ödün vermedi hükümet. Sayın Babacan da bunu çok iyi idare etti. Maliye politikasında 90’lı yılların gayri ciddi tutumuna dönülmedi hiçbir şekilde. Bunu kutlamak gerekir.” şeklinde cevap vermiştir…(4) Bu yanıtla övülen Erdoğan hükümetleridir…

Adama sormazlar mı:Olası bir CHP iktidarında da Kılıçdaroğlu’nun “ekonomi kurmayı” Kemal Derviş’in ekonomi politikaları uygulanacağına göre, AKP iktidarının değişmesini isteme sebebini halka nasıl izah edeceksiniz? Bu yağma ve vurgun düzeni, hükümetin ekonomi politikalarından kaynaklanmıyor mu? CHP de aynı ekonomi politikaları uygulayacaksa, AKP’den farkı ne olacaktır? Hiç kuşku yok ki, CHP’li laf ebeleri bu sorular karşısında saatlerce konuşabilirler. Ama CHP’nin talip olduğu yüzde 26’lık bir seçmen kitlesini teşkil eden kararsızlar, böyle beyanlar karşısında AKP’nin ekonomi politikalarını aynen uygulayacak olan CHP’ye yönelmezler… Kararsızlar zayıf ve sürekli zigzaglar çizen politikacılara asla güvenmezler!..

Dolayısıyla kararsızların oyunu avlamak sahtekarlığı arkasına gizlenmiş CHP’ye kurulan büyük tuzaktan bir an önce kurtulmak şarttır. Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak’ın CHP adına yaptığı açıklamalardan anlaşıldığına göre, yerel seçimlerde “gri seçmen” olarak da tanımlanan kararsız seçmenlerin oylarını alabilmek için, sağa yakın adaylar aday olarak gösterilecekmiş… Zaten iyice sağa kayan partinin, yeni seçilecek belediye başkanları ile tamamen sağa kayması ve AKP’lileşme tehlikesi vardır. Ne yazık ki, bu kafalarla gidilirse, önümüzde duran tehlikeye karşı alınacak bir önlemimiz de kalmayacaktır… O bakımdan CHP’deki işgalin bir an önce kırılması şarttır!.. Bence Türkiye’nin önündeki birinci öncelikli sorun budur… Cumhuriyeti yeniden inşaya bu işten sonra başlanabilir!..

***

Türkiye, Ecevit’in Azerbaycan’la yaptığı anlaşmaya göre, doğalgaza 129 dolar öderken, AKP’nin “Ermeni açılımı” politikaları yüzünden 508 dolar ödemek zorunda kalmış. Anlaşmada yapılan değişikliğin, 2021 yılına kadar Türkiye’ye maliyetinin ise, 15 milyar doları geçmesi bekleniyor.(5) Hükümetin bu hatalı politikaları yüzünden, halk bir taraftan soğuktan donarken, diğer tarftan kullanmadığı gazın bedelini de ödeyecek…

***

Mustafa Balbay’ın tahliyesi ile başlayan tartışmalar, “özel görevli ağır ceza mahkemeler”in hukukun üstünlüğüne saygılı, bağımsız ve tarafsız mahkemeler olmadığını bir kez daha kanıtlamıştır. Mahkeme, Ekim ayında tahliye talebiyle mahkemeye başvuran eski Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım’ın talebini “Dosyadan el çektik, karar veremeyiz” diyerek reddetmişti. Aynı mahkeme, bu defa aynı durumda bulunan Balbay ile ilgili tahliye kararı vererek, dosyadan el çekmediğini göstermiş ve kendini yalanlamıştır!..

Cemaat ile Erdoğan arasında başlayan kavga sırasında benzer bir rezalet daha ortaya çıktı. Mahkeme, altında Erdoğan, Gül ve bazı hükümet yetkililerinin imzası bulunan 2004 MGK kararının dosyaya gönderilmesi için 17 Eylül 2011’de verdiği ara karardan dönmeden ve kararın gelmesini de beklemeden hükmünü kurdu. Güya bu ara karar “sehven” yazılmıştı ve Mahkeme Zabit Katibi Mahmut Fidan, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği’nden bir yetkili ile görüşerek, ara kararın “sehven” yazıldığını ve “işlemsiz iade edilmesi” gerektiğini bildirmiş de bunun üzerine karar gönderilmemişti. Mazeret kabahatten daha büyük! Ne zamandan beri ara kararlar zabit katipleri tarafından yazılmaya başlanmış da infaz edilmeleri de yine zabit katipleri tarafından telefonla istenmeye başlanmış? Bu savunma ciddiyetten uzaktır ve “özel görevli ağır ceza mahkemeleri”nin mahkeme olmadığını göstermektedir…

 Av. Cemil Can

 DİPNOTLAR:

(1) http://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_Ticaret_ve_Ziraat_Naz%C4%B1rl%C4%B1%C4%9F%C4%B1

(2)http://siyaset.milliyet.com.tr/41-uzmanla-ekonomi-tartisildi/siyaset/detay/1804510/default.htm

(3)http://www.chp.org.tr/?p=131979

(4) http://ekonomi.milliyet.com.tr/ben-sosyal-demokrat-ailenin-bir/ekonomi/ydetay/1805065/default.htm

(5)http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/ermeni-aciliminin-turkiyeye-faturasi-15-milyar-dolar-h30143.html