KONUK YAZARLAR

ERDOĞAN’I KURTARMAK-I

Imrali_Tutanaklari

imrali

 

Bugün itibariyle 75 milyon Türk Milleti tehdit altındadır!..

Başbakan ise daha ağır bir tehdit altındadır… Bu nedenle o da Türk Milletini tehdit ediyor!..

PKK’nin lideri, bebek katili Apo bile, İmralı’dan ABD adına tehditlerini sürdürüyor:

”Ne ev hapsi, ne de af bunlara gerek kalmayacak. Herkes, hepimiz özgür olacağız. Şunu bilin ki bu hamlem komployu boşa çıkaracaktır. Ben komployu aşıyorum. Başarılı olursam, Ne KCK tutuklusu kalır ne başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek, ben karışmıyorum.”(1) diyebiliyor!..

Bu kadar ağır baskılar nedeniyle Başbakan’ın alacağı kararlar, vatana ihanet düzeyinde olsa da artık mazur görülebilirler!.. Biliyorsunuz tehdit altında işlenen suçlar affedilebilirler!..

Başbakanımızı kurtarmak, bu Yüce Milletin boynunun borcudur artık…

Zira, “nakavt” durumuna düşmüştür ve ne dediğini bilmediği gibi ne yaptığını da bilmemektedir!..

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Türkiye ziyaretinde; Suriye konusunda “En önemli önceliğimiz politik çözüm bulmak” diyerek, hükümetle aynı görüşte olmadığını söylemiştir!.. Bu sözler bir tür tehdit gibidir ve önceki tehditlerin de arkasında durulduğunu göstermektedir!..

Önceki tehditler nelerdi?

Onları ABD’nin önceki Dışişleri Bakanı Clinton’un, Başbakan’a yazdığı mektuptan öğrenelim…

Ne diyordu Clinton?

“Anlaşmamız TSK’da tasfiyeyle sınırlıydı, siz operasyonu çok aşırı noktalara götürdünüz”!..(2)

Dilerseniz bu sözleri biraz daha açalım:

  1. Erdoğan kendi ülkesinin silahlı kuvvetlerinin tasfiye edilmesinde ABD ile anlaşmıştır. Nitekim, bu operasyon sonunda TSK, BOP’nin uygulanmasında “etkisiz eleman” haline getirilmiştir. Daha sonraki safhalarda Türk askeri, ABD askerlerinin yerini de alabilir mi bunu bilemiyoruz… Erdoğan, bu ağır suçu, iktidar olma ve iktidarını sürdürmek için ABD’nin baskısı ile işlemiştir!.. Bir yere not edelim…

  2. Yukarıdaki ifadeden Erdoğan’ın, anlaşma konusu dışına çıkarak, daha başka (kötü) işler de yaptığı anlaşılmaktadır. Bu yapılanları ise, güya ABD onaylamamaktadır. En azından böyle bir görüntü verilmektedir. ABD yetkilileri, biz bu ikinci kategori suçlarda, AKP ile suç ortağı değiliz demek isterken, aba altından sopayı da göstermektedir. Birinci suç kadar ağır olmasalar da Türk kamuoyu tarafından öğrenilmeleri halinde, hiç kuşku duyulmasın ki, Erdoğan hükümeti kendi sonunu getirecek başka suçlar da işlemiştir!..

Bu iki ağır tehdit altında AKP hükümeti bocalamaktadır.

Üçüncü tehdit ise, ABD’nin Erdoğan’ı deliğe süpürüp, yerine Apo ile Cemaat’ten birine görevi vermesidir!..

Bu görevlendirmenin de ilk işaretleri verilmiştir…

ABD kendi askerini kullandığında pahalıya mal olduğunu Irak’ta test edip görmüştür. Apo ile İmralı’da yapılan görüşmelerin bilerek sızdırılan tutanaklarından anlaşıldığına göre, bundan böyle Ortadoğu’da, Conilerin yerine Kürtler kullanılacaktır! TSK’yı ise, sorun çıkartamayacak bir noktada tutmak işlerine gelir. Dünya petrol rezervlerinin üçte ikisine sahip bu bölgeyi terk edip gidecek değiller herhalde… Belli ki, bu dönemin ucuz askeri Kürtler olacaktır. Baksanıza komutanları Apo, ABD emrine vereceği Kürt asker sayısını bile vermektedir:

“Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var” diyor… Apo, “Çekildiğimiz yerlerde gerilla büyüyecek” diye ekliyor da… Adamlarını aldatmaya devam ediyor tabi! Türkiye’deki destekçilerine; çekilsek de bir şey olmaz demek istiyor bir bakıma! Yedek kuvvet olarak, sınır dışındaki Kürt militanları gösteriyor. Bu beyandan anlaşılmaktadır ki, PKK’nın niyeti silah bırakmak değildir!.. Tam aksine, amaçları silahlı gücünü daha da büyütmektir. Dolayısıyla Erdoğan’ın, silahlarınızı toprağa gömün ve güvenle başka ülkelere gidin şeklindeki sözleri, samimi olarak üzerinde anlaşmaya varılmış bir hususu yansıtmıyor. Bu sözlerin halkın gazını almak için söylendiği bellidir…

Bu oyunda Kürtler yine piyondur…

Bir de Cemaat’in “Başkanlık Seçimleri”nde Erdoğan’la yollarını ayıracağı senaryosu konuşuluyor. AKP açısından durum oldukça ciddidir… Mutlaka dikkat etmişsinizdir; Apo “Başkanlık” konusunda Erdoğan’ı destekleyeceğini söyledi. Diyeceksiniz ki, bu işin terörü bitirmekle, anaların göz yaşlarını dindirmekle ne ilgisi vardır! Haklısınız, yoktur elbette. “Süreç” olarak yutturulmak istenen dolmanın, bir alış veriş olduğu zaten buradan bellidir!.. Tıpkı eski CHP Genel Başkanı Baykal’ın dediği gibi yapılan “Ulus devleti ver, başkanlığı al” pazarlığıdır!..

Bu noktada Erdoğan, ABD’nin bütün isteklerine evet demek zorundadır!..

Ona hiç tercih hakkı bırakılmamıştır!.. Aksi halde, ABD görevi Apo ile Fetullah Hoca’nın bir adamına verebilir!.. Bu da Erdoğan’ın baldıran zehrini içip, tarihin tozlu sayfaları arasındaki yerini alması anlamına gelir!..

Kovboy blöf yapmıyor. Tehditler dünya kamuoyu önünde ve açık olarak yapılmaktadır!..

ABD’nin çiçeği burnundaki Dışişleri Bakanı Kerry, Başbakan Erdoğan’ın Avusturya’da 5. Medeniyetler İttifakı Forumu’nda söylediği, “Tıpkı siyonizm, antisemitizm gibi, tıpkı faşizm gibi İslamofobiyanın da bir insanlık suçu olarak görülmesi kaçınılmaz hal almıştır” sözlerine katılmadığını ifade ettikten sonra, Türkiye’nin yerinin, İsrail’in yanı olduğunu vurgulaması, Erdoğan’da soğuk duş etkisi yapmıştır!.. Mavi Marmara Baskını ve Davos’taki “one minute” krizi ile toplanılan puanlar, bu hamle ile geri alınmıştır!..

Kerry, hükümetin Türkiye-İsrail ilişkilerini bir an önce düzeltmesini ve Ermenistan ile diyalog kapısının açılmasını hatırlattıktan sonra, Ankara-Bağdat arasındaki gerginliğin de azaltılmasını istemiştir!.. Bu kadarla yetinmemiş, “İsrail’e engel olmayın” diyerek, Türkiye’nin İsrail’e yönelik NATO vetosunun tam anlamıyla kaldırılmasını buyurmuştur!.. Anlayacağınız, stratejik model ortağımız, dış politikada da AKP’ye hiç inisiyatif alanı tanımamıştır!..

Bu durumdan ülkemizin Başbakanını kurtarmak, elbette ki Türk halkının görevidir!..

Aksi halde, ABD akla gelmedik işleri bu hükümete yaptırabilir!.. Hükümeti bu baskılardan kurtarmak, ülkemizin ve halkımızın yararınadır. Bu nedenle yerel seçimlerden başlayarak, AKP’ye verilen halk desteğinin hızla geri çekilmesi şarttır. Bu noktadan itibaren AKP’ye destek vermek, Erdoğan’ın sonunu da hazırlamakla eş anlamlıdır… AKP’ye destek verenlerin, konuya bir de bu açıdan bakmalarını öneririm!..

Diğer yandan, ABD “İkinci İsrail”i kurma çalışmasında, Türkiye’ye verdiği görevin eksiksiz olarak yerine getirilmesini istemektedir. PKK’nın affı ile devam edecek sürece karşı çıkacak olan ulusalcılar, peşinen “düşman” olarak ilan edilmişlerdir. Bu süreçte, ulusalcıların hedef gösterileceği ve başarısızlığın onların üzerine yıkılacağı açıktır. PKK ve yeni ortağı AKP, bölünme anayasasına karşı çıkacak kesimleri “faşist” olmakla suçlamaya başlamışlardır… Nitekim, Öcalan peşin peşin:

CHP ve MHP ulusalcılığı, Hitler milliyetçiliğinin aynısıdır. Zaten kuruluş tarihi de aynıdır. Anayasanın önüne de bunlar dikilecekler” diyerek, bu aşağılık kampanyayı başlatmıştır… Sinop ve Samsun olaylarını da bu yolun açılması için düzenlenmiş tertipler olarak düşünmek gerekir…

***

Y-CHP’nin iki numaralı ismi Nihat Matkap ise, Apo’nun CHP içerisindeki sözcüsü gibi konuşmaya başlamıştır. Matkap: ”Öcalan’ın önerdiği ‘vatandaşlık‘ tanımı CHP programındaki ‘milliyetçilik‘ tanımı ile uyuduğunu” söylemiştir. Ona göre, CHP’liler nasılsa CHP Programı’nı bilmiyor, bu nedenle dilediği gibi atıyor! Halbuki, Anayasamızdaki “Türk” tanımının CHP Programı ile örtüştüğünü kendisinden başka bilmeyen kalmamıştır? Belli ki, Nihat Matkap da kendisine verilmiş görevini yapıyor!.. Öcalan, “Özgür iradesi ile kendisini bu ülkeye bağlı hisseden herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” demişti!.. Anlaşılan Matkap’ın da diğer TESEV’ciler gibi “Türk” sözcüğüne allerjisi var!..

AKP-PKK ortaklığı karşısında, Y-CHP yönetimi ne yazık ki, dik duruş gösteremiyor. Kılıçdaroğlu, geleneksel CHP çizgisi ile “görev” arasında bocalamaya başladı… Biliyorsunuz Kılıçdaroğlu, “İkinci Kürt Açılımı” başladığında 4 temel ilkeden söz ederek AKP’ye kredi açmıştı:

“Bir, samimi ve dürüst olacaksınız. İki, gizli kişisel bir ajandanız olmayacak. Üç, millete izah edemeyeceğiniz angajmanlara girmeyeceksiniz. Dört, ana muhalefet partisine veya millete bilgi vereceksiniz. Bunları yapmazsanız bu sorunu çözemezsiniz” demişti…(3)

Şimdi ise, Erdoğan’ı kastederek, “TBMM’nde gizli bir oturum yaparak, yapılan görüşmeleri bize aktarmak zorundadır” demektedir… (4)

Ne oldu da bir kaç gün içerisinde, Meclis’te gizli bir oturum yapılarak, ana muhalefete bilgi verilmesini yeterli bulunabilmektedir?.. CHP, halktan gizli iş çevrilmesine nasıl olur verebilir, anlamak mümkün değildir!..

Habur’daki “çadır mahkeme”sini unutmadık. Oslo görüşmeleri de çocukların elinde dolaşıyor. Imralı’daki görüşmenin tutanakları daha yeni yayınlanmış. Gizli saklı bir şey kalmamış! Kılıçdaroğlu gizli oturumda ne öğrenmeyi bekliyor acaba? Böyle bir görüşme CHP’ye ne katabilir? Olayın içerisindeyiz inancını vermekten başka, hiç bir işe yaramayacak olan bu taleple, belli ki birilerine göz kırpılıyor!..

Yaşanan gelişmeler açık olarak ortaya çıkarttı ki, CHP’nin başına acilen siyaset bilen ve CHP Programını özümsemiş bir liderin geçmesi gerekiyor. Bir kaç gün içerisinde fikir değiştiren ve neden değiştirdiğini kendisi dahi bilmeyen bir liderle, muhalefet görevinin doğru olarak yerine getirilmesi olanaksızdır!.. Zira Türkiye’nin, iktidardan çok muhalefete gereksinimi vardır!.. 

Av. Cemil Can 

DİPNOTLAR: 

  1. Imrali_Tutanaklari
  2. http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/clintondan-tayyipe-gizlenen-mektup-h9211.html
  3. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22297831.asp
  4. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1123530&CategoryID=77

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir