KONUK YAZARLAR

YİTİK “KURUMSAL KİMLİK”!..

chp_kurultay

 

Kasabanın ağır topu, sesi titreyerek sitem etmeye başladı:

“Niye CHP hakkında ulu orta konuşuyor, sağcıların yanında eleştiriyorsun?  CHP’nin yönetimini eleştirebilirsin ama “kurumsal kimliği”ne laf edemezsin, ettirmeyiz…”

Hazret, belli ki kraldan fazla kralcı.

Kurulmuş oyuncak gibi, soluk almadan konuşuyor:

“Bu sözleri duyanlar, bir daha CHP’ye oy verir mi sanıyorsun? Partiye zarar veriyorsunuz.”

Sözünü kestim.

Oğlum! Ben genel başkanın, genel merkez yöneticilerinin söylediklerini tekrar ediyorum, görevlendirdikleri milletvekillerinin hazırlayıp paylaştıkları raporları eleştiriyorum.

Diyorum ki:

Bu sözler Atatürk’ün partisine hiç yakışmıyor.

Duyanlar; “CHP bu mu?” diyerek, dudaklarını ısırıyor.

Seçmenler, CHP’den umudunu kesiyorlar…

Göbeği sarkık kasaba kurnazı beni işitmiyor.

Kendi kendine bir görev biçmiş, onu yapmakta kararlı:

“Olsun, sen yine de eleştirmemelisin, genel başkanın ve merkez yöneticilerinin mutlaka bir bildiği var” diyor…

Elimde medya olanakları yok.

Ne kadar yetenekli olursam olayım,  hatta geometrik dizi şeklinde paylaşılsa da yazdığım, en fazla 3-5 milyon insana ulaşabilirim.

Oysa nüfusumuz 78 milyonu aştı.

İletişim çağındayız:

Ana muhalefet partisinin genel başkanı ve sözcülerinin ağzından çıkan her söz, haber yapılıyor.

Onlar eleştiriliyor veya övülüyor.

Sonuçta milyonların evinin davetsiz konuğu onlar; onların dediği duyuluyor…

Partiye asıl bu durumu zarar veriyor, diyorum…

-…

(Yanıt yok!)

Uyarılarım, uzak bir olasılık ama, belki kulaklarına kadar gidebilir, bir kez daha düşünmelerine vesile olabilirim diye düşünüyorum.

Böylece;  yanlış yapılmasına engel olurum, dedim…

Dinlemiyor…

“Senin ‘yanlıştır’ diye eleştirdiğin konular, belki de en doğru olanlardır. Onların her zaman bir bildikleri vardır. Siyaset gerektirdiği için öyle konuşuyorlar, belki de sağdan oy alabilmek için böyle bir taktik geliştirdiler, nereden bileceksin sen? CHP’nin kimliğini tartışmak sana mı kaldı? Partiye zarar veriyorsun, bu şekilde sittin sene iktidar olamayız.”

Bu sefer sözünü kesemedim.

Makineli tüfek gibiydi…

“Benim oğlum bina (1) okur, döner döner yine okur”  deyimi boşuna söylenmedi!..

***

Ağır topun “kurumsal kimlik” kaygısını, birkaç hafta önce Halil Nebiler’in Ulusal Kanal’daki programında, eski TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan’ın da paylaştığına tanık oldum.

Prof. Birgül Ayman Güler’in, Y-CHP’ye dönük yerinde eleştirisini dinlemeden: “CHP’nin kurumsal kimliğine laf ettirmem” diye sert çıkıştı…

Gürkan, Birgül Hocanın sözünü kesmeye değecek ne diyecek acaba diye beklemiştim.

Sözleri; içerikten yoksundu, sıradan bir sahiplenmenin ötesine geçmedi…

Bu tecrübeli siyasetçi, “CHP’nin kurumsal kimliği tartışılmamalı” deyip noktayı koymuştu!

Demek ki, “kurumsal kimlikçiler” sandığımızdan fazlaydı…

Öyleyse, kirletilmiş kurumsal kimliği ele almak şart oldu:

1.Siyasi partilerin kurumsal kimliği,  siyasi duruşları ile belirlenir.

2.Siyasi partinin duruşu ise; Program, Tüzük ve Kurultay Kararları ile saptanır.

3.CHP için kurumsal kimlik; 6 Ok ile ifade edilen; Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik ve Devrimcilik’tir…

4.Bu ilkeler; zaman içerisinde Atatürkçü Düşünce veya Kemalizm olarak formüle edilmiştir.

Kısaca CHP’nin kimliği; kurucusu Mustafa Kemal ve İkinci Genel Başkan İsmet Paşa ile ete kemiğe bürünmüştür…

***

Kemal Kılıçdaroğlu döneminde; “Atatürk’ün CHP’si değiliz”, “1930’ların, 40’ların CHP’si değiliz”, “6 Ok’u yeniden yorumlamak gerekiyor”, “CHP’yi, Yeni CHP’ye dönüştürdük” vb. gibi söylemlerle “kurumsal kimlik” zaten inkâr edilmektedir!

Kılıçdaroğlu ve ekibi, CHP’nin mirasını da açıkça reddediyor!

Gerçek böyle iken, CHP tabanındaki iyi niyetli partililer, hala CHP’nin kurumsal kimliğine eleştiri yöneltmeyelim anlayışı içerisine itiliyor…

Etkisiz eleman haline getiriliyorlar..

Mevcut durumu eleştirmeden kabul edelim, anlamına gelen bu dayatmaya teslim olacak mıyız?

CHP Genel Merkez Yönetimi’nin; Tüzük ve Program’a aykırı söylem ve eylemleri eleştirilmeyecekse, bu durum kurumsal kimliğin yitirilmesine ses çıkartmamak anlamına gelmez mi?

Bu durumda suç ortaklığı yapmış olmuyor muyuz?..

***

Örneğin; CHP’nin kimliği ile bütünleşen “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”  ilkesi, çiğnenir ve emperyalist projelerde örtü olarak kullanılırsa, bu durumda kurumsal kimlikten mi, kimliksizlikten mi söz edeceğiz?

Terörle mücadeleyi esas alan CHP Program’ı değiştirilmeden, hükümetin PKK ile “çözüm süreci” adı altında yürüttüğü görüşmelere ”açık çek” vermek ve Öcalan’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne silah tehdidi ile “yol haritası” olarak dayattığı “10 emri”; CHP Genel Başkanı sıfatı ile sahiplenmeyi nereye koyacağız?

Salt bu faaliyet bile, CHP kurumsal kimliğinin, PKK’nın kirli kimliği içerisinde eritildiğini göstermeye yetiyor.

Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün…

Olası bir CHP iktidarında; ülke ekonomisinin Kemal Derviş’e teslim edeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Halkçılık” ilkesini, yeniden yorumlamaya bile gerek kalmadan terk etmedi mi?

CHP’nin, Y-CHP’ye dönüştürülmesi ile kurumsal kimlik zaten yitirilmiştir!

Y-CHP’ye yöneltilecek eleştirileri, CHP’nin  “kurumsal kimliğine” yapılan saldırılar olarak karşılamak,  kasaba politikacılarının başvurduğu basit şark kurnazlığıdır…

Y-CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Dersimli Kemal’im ben” diyerek, Cumhuriyet Devrimi ile bağını kestiğini göstermiştir.

Antalya’daki Parti Meclisi toplantısında: ”HDP’ye imza desteği vereni partiden atarım” dememiş miydi?

Bu örnekte bile gösteriyor ki; Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu, bugün 12 milyon seçmenin oy verdiği CHP’yi, babasından kalan adi bir şirket gibi yönetiyor…

Hükümet Anayasa tanımıyor, Dersimli Kemal parti hukuku…

Dilediğini atıyor, dilediğini tutuyor…

Bu duruma düşürülmüş bir CHP’nin “kurumsal kimliği”nden söz edilebilir mi?

Dersimli Kemal ve ekibi, CHP’nin kurumsal kimliğini eleştirerek partiye zarar vermeyin derken, aslında kendileri için, eleştirilmeme imtiyazı elde etmek istiyorlar…

Partinin yetkili organlarında görüşmeden, hiçbir partiliye danışmadan, gerici-yobaz bir Atatürk düşmanını, Cumhurbaşkanı adayı gösteren ve parti tabanını bu adama “tıpış tıpış” oy vermek zorunda bırakan bir genel başkanın, Y-CHP’nin kurumsal kimliği ile bütünleşen kimliği ve kişiliği hiç tartışılmayacak mı?

CHP’lileri, kim ne hakla sürü yerine koyabiliyor?

Emperyalist ABD’nin Büyükelçisi ile bir otel odasında; tek başına, saatlerce ne konuştuğunu hala partisine açıklamayan birinin; CHP ile örtüşen, özgün bir kimliği kalmış olabilir mi?

Bir önceki genel başkana yapılan kaset komplosunun görüntülerini getirip, kendisine izletenleri saklayan ve Cemaatçi olmadıklarını bilecek kadar yakından tanıyan bir lidere güvenip, peşinden gidilebilir mi?

Şeriat tehlikesi yoktur, poliste ve yargıda Cemaatçi yapılanma olduğunu da söyleyemem, diyen bir siyaset adamı, halkı bu tehlikelere karşı uyarı görevini yapmayarak, en basit tedbirlerin alınmasını engellemedi mi?

Dersimli Kemal ve arkadaşları, emperyalizme karşı dünyanın en haklı savaşı verilerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamakla görevli Ordu‘muza yapılan komplo karşısında, sessiz kalarak, en büyük ihaneti yapmadılar mı?

Bu ihanetin baş aktörü olan Fetullah Gülen Cemaati‘ne kol kanat gerenler kimlerdir?

Dersimli, şimdi hangi kurumsal kimlikten, hangi kişilikten söz edebiliyor!

Karşı devrimin önündeki taşları o ve ekibi topladı!

Türbanın; Meclis’e,  oradan da ilkokula kadar sokulmasındaki rolünü hatırlayın.

O gün, kendini dünyanın en mutlu kişisi ilan eden Dersimi Kemal değil miydi?

Kim ne derse desin, karşı devrimin en önemli ikinci aktörü de Kemal Kılıçdaroğlu’dur…

***

Karşı devrimin bundan sonraki işi; Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım’ın açıkladıkları gibi, hukuku fiili duruma uygun hale getirmektir.

Yani, yeni bir anayasadır ihtiyaç duydukları.

O zaman, karşı devrim başarılı bir şekilde tamamlanmış olacaktır…

Ayrıca, boynuzlarının çıkmasını beklemeye gerek yok!

Peki! Yeni anayasa yapmak için can atanlar kimlerdi?

Kemal Kılıçdaroğlu ve SOROSÇU ekibi; kurulu meclise, kurucu meclisin işini yaptırmak ve “sivil darbe” olarak tarif edilen, karşı devrimi meşrulaştırmak için CHP’nin yönetimine getirildiler…

Ve 5 Haziran seçimlerinde PKK’nın Meclis’teki uzantısı HDP’yi desteklediler!

Y-CHP’nin CHP olmadığına en ufak bir kuşkumuz kalmadı.

Koalisyon kurarak, AKP iktidarını devam ettirmek için, kimdi Erdoğan’ın önünde yatıp 40 takla atan?

Geçmişe sünger çekmeye hazır olan biri, o güne kadar söylediği yolsuzluk ve hırsızlık suçlamalarını yalamış olmadı mı?

Kendini yalanlayan bir siyaset adamının; girişi “kanımızı dökmeden”  olan cümlelerini kim ciddiye alır?!..

Kılıçdaroğlu ve ekibi Truva Atı işlevi gören Baykal’ın Kaseti içerisinde Atatürk’ün CHP’sine girdiler.

Yaban arılar gibi; ev sahiplerini birer birer dışarı atıp kovanı sahiplendiler…

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu görevlerini de layıkıyla yerine getirdiler.

Onlardan bu dünyada hesap sormak zor görünüyor olabilir, ama imkânsız değil…

Karşı devrimin hizmetkârı oldukları için, küresel güçler mecburen bir süre arkalarında durabilir…

Onlar; bütün işbirlikçiler gibi, küresel güçlerin önüne bilerek ve isteyerek yattılar!

Ama kayıtlara hain olarak geçmelerini kimse engelleyemeyecek.

Tarih baba, kahramanları da hainleri de ait oldukları sayfalara mutlaka yazar…

Cumhuriyet düşmanlarının yönetimine gelmesiyle  CHP kurumsal kimliğini yitirmiştir.

Ama her yerde GEÇERLİDİR!..

Cemil Can

DİPNOT:

(1)   Bina:Medrese eğitiminde; öğretimin ilk gramer kademesinin adıdır. Bu derste başarılı olunması ile üst aşamalara geçilirdi. Üst aşamalarda öğrenci öyle bir hata yapar ki, yeniden bina okumaya mecbur edilirlerdi.

Deyim bu durumdan türetilmiştir. Genellikle hep aynı şeyleri tekrarlayan, yaptığı işte yol alamayanlar için kullanılır.