KONUK YAZARLAR

İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞI!..

YDG Asayis

Bu hafta “gizli bilgi ve belge bulundurma” suçlaması ile açılan Askeri Casusluk Davası‘nda; iki numaralı sanık ve örgüt yöneticisi olarak gösterilen Pamukkale Üniversitesi öğrencisi Narin Korkmaz’ın görme engelli babasının evinde yapılan aramada bulunan delilleri, oraya koyan polis memurunu yazmayı düşünüyordum. Yazının başlığı 57. saniyeye dikkat” olacaktı! Arama anında kaydedilen görüntülerden anlaşıldığına göre; üst kattakilerin aşağıya çağrılmasından sonra, elinde siyah bir poşetle yukarı çıkan polis memuru, biraz sonra poşetsiz olarak aşağıya inmişti. İşte Türkiye’yi ayağa kaldırdıkları o meşhur davanın kanıtları, o siyah poşetin içerisindeydi. Gel de bu noktadan sonra devlete güven, güvenebilirsen… Buna “Devlet terörü” de denir, faşizm de denebilir…

Ülkemizin bir bölümü de PKK terör örgütüne teslim edilmiştir.Teröristler gündüz gözüyle, kimlik kontrolü yapabiliyor, oralarda iş yapan müteahhitlerden “vergi” adı altında haraç toplayabiliyorlar. “Asayiş” terör örgütü üyelerine bırakılmıştır! “Yurtsever Demokratik Gençlik-Hareketi (YDG-H) adlı eşkiyalar, zaman zaman Türk askerine saldırıyorlar. Hükümetimiz ise, hala terör örgütü lideri ile pazarlık halindedir. Hainler, elbirliği ile ülkemizi yaşanmaz hale getirmişler. Her geçen gün bir önceki günü arıyoruz… Ortadoğu bataklığına girmemize ramak kalmış…

***

23 Ekim günü PKK’lılar “açılım” filan dinlemediler. Kars’ın Kağızman ilçesinde hidroelektrik santraline saldırdılar. İhbar üzerine olay yerine gelen askerlere ateş açtılar. Çıkan çatışmada 3 terörist öldü, biri kaçtı, otomobillerinde 4 kalaşnikof silah ve el bombaları vardı… Hainler bir korucuyu da Bitlis’te kurşuna dizdiler…

Hükümetimiz, bu olayları “provokasyon” (=kışkırtma) olarak değerlendirdi…

25 Ekim günü Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde, sivil kıyafetli olarak çarşı iznine çıkan 3 askerimiz arkadan ateş edilerek şehit edildi… Sosyal paylaşım sitelerinde ve PKK’ya yakın internet sitelerinde, bu olay Kağızman’daki çatışmada öldürülen PKK’lıların intikamı olarak değerlendirildi.Hükümet adına yapılan açıklamada ise, yine “açılımı” sabote etmek isteyen iç ve dış güçlerin provokasyonudur denildi… Halbuki KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık, iki hafta önceden açılımın bittiğini ilan etmişti!..

Başbakan Davutoğlu’nun yaptığı bir başka açıklamada da; “PKK’nın hiç çekilmediğini biliyorduk, çözüm süreci zarar görmesin diye söylemedik” demişti… Demek ki, aralarındaki anlaşmaya bir tek hükümetimiz uyuyor, PKK eski tas eski hamam gibidir…

PKK ile başlayan “açılım süreci” devam ettiğine göre; “açılım”ı sabote eden “provokatör”lerin ateşinden nasıl kurtulacağımızı irdeleyelim: Aklıma gelen en etkili çözüm, bu provokasyonları yapan iç ve dış düşmanlarla “ikinci açılım”ı yapmaktır… Terörle mücadele etme yerine müzakereyi esas alan AKP ile muhalefetimizin, “açılım”ı baltalayan provokatörlerle de müzakere yapılmasına bir diyeceği olamaz sanırım… İkinci açılımın terörist kanadı da PKK gibi anlaşma şartlarına uymayıp, silah bırakmazsa ne yapacağız? İkinci açılımı sabote etmek için yeni provokasyonlar yapılırsa, bu defa da onu yapanlarla yeni müzakereler başlatılabilir mi? Bir müzakereden öteki müzakereye, derken böylece Mondros Mütarekesi’ne kadar gelebilir miyiz? Genel seçimleri de geçirdik mi, sonrası Allah kerim diyebilir miyiz?!..

***

Hükümet Obama’nın baskısına dayanamayıp, peşmergenin Kobani’ye girmesine izin vermek zorunda kaldı. PKK’nın Suriye kolu PYD bayağı zor durumdaydı. Hükümetimizin bu aşamada PKK’ya yapabileceği yardım ancak bu kadar olabilirdi! Allah’tan hükümetimiz Kemal Kılıçdaroğlu’nun aklına uyarak, yeni bir tezkere çıkartmak suretiyle, Türk askerinin Kobani’ye girmesine ve PYD’nin saflarında savaşması önerisine sıcak bakmadı!.. Gerçi Yeni CHP adına yapılan bu açıklama ile hükümetin eli iyice rahatlatıldı… Hükümetimiz Türk askerini dilediği gibi kullanabilir artık!..

Duydunuz mu? Emperyalizme ilk ve en ağır yenilgisini yaşattıran kahraman Türk Ordusu, AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte, artık emperyalistlerin çıkarlarını korumak üzere görevlendirilecek!.. Emperyalizme karşı savaşmak üzere kurulan (eski) Marksist PKK da aynı şekilde, emperyalizmin Ortadoğu’daki bir enstrümanı olarak görev yapacak!.. Nereden nereye!?..

***

ABD’li yetkililerden Marie Harf, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin, terör örgütü listelerinde olmadığını söylemiş. Amerikalılara göre, bir şeyin kolu başka, gövdesi başka olabiliyormuş! Yani kolu ahtapot, gövdesi çakal olan bir canlı varmış gibi… Bu nedenle de IŞİD ile savaşan terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD’ye, silah yardımı yapmakta sakınca görmemişler…

Anlayacağınız gövde terör örgütü olabilir ama kolu değildir!..

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “PYD şu anda PKK ile eşittir, silah verilmesi mümkün değildir” sözlerinin üzerinden 2 gün bile geçmeden, bu defa da sazı Kılıçdaroğlu eline aldı. Ona göre de, Temmuz ayında Ceylanpınar’da üç askerimizi öldüren PKK’nın Suriye’deki kolu PYD-YPG, “Vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum”dur!.. Özetle Kemal Kılıçdaroğlu (KK) demek istiyor ki; PKK’lılar terörist değil, “özgürlük savaşçıları”dır… KK yönetimindeki CHP’nin geliştirdiği politikalar ne yazık ki bu şekildedir. Önümüzdeki günlerde CHP örgütlerinin görevi: Bu politikaları halka anlatmak olacakmış. Genelgesi yayınlandı bile… Anlayacağınız Apo’nun Kemal’i, sivil halkın tahliye edildiği Kobani’de, TSK’nın PKK yanında savaşmasına bir şey demiyor. ABD’nin PKK’yı silahlandırmasına da karşı değildir…

Bakalım yeni CHP’nin örgütleri; Türk bayrağını indiren, Atatürk heykellerini yıkan ve kamu binalarını yakan PKK‘lı teröristleri, “özgürlük savaşçıları” olarak halka kabul ettirebilecekler mi?..

O günler yaklaşıyor, sakın tükürüklerinizi yerlere atmayınız!..

***

Hiç düşündünüz mü, vaktiyle Apo’yu Türkiye’ye teslim ederken, idam edilmemesini de garanti altına alan ABD, bugünleri o günden planlamış olabilir miydi? Yoksa sadece öngörmüş müydü?

KDP ile PKK, adeta yukarıdaki açıklamaları yalanlayacak şekilde, 15 Ekim’de ABD gözetiminde, Duhok’ta başlattıkları görüşmeler sonunda; “ortak yönetim, ortak askeri güç ve siyasi birlik” konularında anlaşmaya vardılar!.. En üst yönetim organı olarak 30 kişilik bir karar mekanizması belirlemişler. 12’si KDP kontrolündeki Suriye Kürt Ulusal Kongresinden (ENKS), 12’si PKK-PYD kontrolündeki Demokratik Toplum Hareketi’nden (TEV-DEM) seçilecekmiş. Kalan 6 kişi ise, bu iki örgütün seçimiyle belirlenecek “bağımsızlar”dan oluşacakmış!..

Anlayacağınız “Özgür Kürdistan” için Irak’taki “Barzanistan” yönetiminden sonra, Suriye’deki çekirdek yapı da bu şekilde oluşturuluyor! Kaldı İran ile Türkiye…

Bugünlerde sıradaki en önemli iş Öcalan’ın sekretaryasıdır. Hükümet sözcüsü Arınç, bu istek için “Öcalan haksız değil” demiş… PKK’nın siyasi kanadı BDP’nin kravatlı başkanı Selahattin Demirtaş ise, Öcalan için Kandil‘den bir isim istemiştir!..

Geldiğiniz yer burasıdır ve saflar iyice belirlenmiştir…

Türk halkı, bu karanlık günlerin de içerisinden öz gücü ile mutlaka çıkacaktır… Bu defa da küresel güçler ve onlarla işbirliği içerisindeki hainlere karşı tek başına savaşacaktır!.. Bu savaşın adı: Türklerin emperyalizmle ikinci savaşıdır!..

Av. Cemil Can