KONUK YAZARLAR

SUSARAK KONUŞMAK!..

noter_1

Başbakan, kaç haftadır kamuoyuna aynı şeyleri söylüyor. 11 yıllık ortağı Cemaatin devlet içerisinde “paralel devlet” kurulduğundan şikâyet ediyor. Çoğunlukla abartıyor, desteksiz atıyorsa da devletin istihbarat örgütleri elinde olduğundan söylediklerine kulak tıkayamayız. Cemaatin devlet içerisinde ayrı bir yapılanma olduğu kanıtlandı. Başbakanın “Ne istediler de vermedik” itirafı bu durumun en ciddi kanıtı. Kuşkusuz elinde iddialarının başka kanıtları da var. Ne diye bunları yargıya teslim etmez ve soruşturma başlatmaz anlamak mümkün değildir. Aynı şekilde Cumhuriyet savcıları neden kendiliğinden harekete geçmezler onu da anlamak mümkün değildir. Bu durumun tek bir sebebi olabilir. O da başbakanın yargıya güveninin olmamasıdır elbette.  Büyük olasılıkla onun da Cemaatten korkusu var. Kim bilir daha neler var ellerinde. Başbakan yargının yürütmeye bağlanmasından önce de yargıya güvenmediğini söyleyip, halka anayasa değişikliğinin zorunlu olduğunu anlatıyordu. Ona inananlar değişikliklere “evet” diyerek bugünlere gelmemize sebebiyet verdiler… Başbakan iktidara geldiği günlerde de yargıya güvenmiyordu, iktidardan giderken de!..

Erdoğan’ın kendi eliyle Cemaate teslim ettiği yargı şimdi başının belası oldu. Bu nedenle de özel görevli mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin yargı paketi hazırlattı. TBMM’nde geçen gün kabul edilen yasaya göre, özel görevli mahkemeler kaldırıldı. Bu mahkemelerin baktığı kesinleşmiş dosyalara ait evrak ve emanetler,  HSYK’nın belirleyeceği genel mahkemelere devredilecek.  Yargılamanın yenilenmesi gibi talepleri  genel mahkemeler değerlendirilecek!.. Bu değişikliği beklemeden alelacele, 11. Ağır Ceza Mahkemesi, yangından mal kaçırırcasına  başbakanı yalanladı!..  “Özel görevli mahkeme”  yargılanmanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin itirazı reddederek, giderayak siyasete müdahale etti. Başbakanın da kabul ettiği, Cemaatin devlet içerisinde paralel bir devlet kurarak, “orduya kumpas kurduğu” iddiasını “soyut” değerlendirme olarak kabul etti… Hâlbuki mahkemenin başbakanlığa “kumpas” iddiasının kanıtlarını sorması gerekirdi… Başbakan “devlet içerisinde paralel yapı” vardır diyorsa, bunun bazı kanıtları da var demektir. Hiçbir araştırmaya gerek kalmadan talebi reddetmesi, başbakanı yalancılıkla ve iftira atmakla suçlamaktır!.. Bu da mahkemenin yargı görevi dışına çıkarak “siyaset” yaptığını gösterir!..

***

Emekli Büyükelçi ve eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Abdullah Öcalan’ın tehditleri karşısında, TBMM’nin sessiz kalmasını eleştirdi. “ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra, Türkiye’nin PKK’ya karşı operasyonlarına da müdahale edildi” tespitini yapan Öymen, ABD’nin Irak’taki kamplara her türlü desteği verdiğine de vurgu yaptı. Deneyimli diplomat Öymen:“Bu süreçte CHP’de de yönetim değişti. Yaşananlara itiraz etmeyecek bir yönetim oluşturuldu. TSK içinde yaşananlara itiraz edenler Silivri’ye, Hastal’a vs hapsedildiler. Türkiye PKK açısından dikensiz gül bahçesi yapıldı” dedi… Özel görevli mahkemelerin temel işlevi karşıdevrime itiraz edecekleri susturmakta zaten. Şimdi de Başbakanı dahi yalancı durumuna düşürerek, siyasete son ayarlarını veriyorlar…

O bakımdan Türkiye’nin bir numaralı gündemi, özel görevli mahkemelerin verdiği kararların tüm sonuçları ile birlikte yok sayılmalarını gerektirecek yasal değişiklikler olmalıdır. “Darbecileri yargılama”  kılıfı ile Cumhuriyet rejimi yıkılmış ve ülkenin toprak bütünlüğü tehlikeye sokulmuştur. Ne yazık ki, bu süreçte muhalefet de görevini yapmayarak bu ağır suçlara ortak olmuştur… Vaktiyle Baykal’ın Kılıçdaroğlu ve ekibi için söylediği, onlar da kendilerini göreve getirenlerin verdiği görevi yapıyorlar şeklindeki tespitin ne kadar yerinde olduğu anlaşılıyor…

***

Sanki Erdoğan’ı benzetecek faşist lider kalmamış gibi, Kılıçdaroğlu Esat’a sataşıyor: “Esat’ın Suriye’si ne ise Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinde de aynı koşullarla karşı karşıya kalmaya başladık, getirilen sistem oradaki El Muhaberat düzeni gibi”  sözleri ile Erdoğan’ın bu ara yapamadığını, yani Esat’ı yıpratma görevini yerine getiriyor. Bu durumu bilgi eksikliğinden kaynaklanmış gereksiz bir beyan olarak kabul edemeyiz.  ABD’nin isteklerini iktidar yerine getiremiyorsa, muhalefet mutlaka gereğini yapıyor. Bu anlamda muhalefete “yandaş muhalefet” nitelemesi pek de yakışmış… Türk halkı tarafından bu gerçeğin mutlaka görülmesi ve gereğinin geciktirilmeden yapılması gerekiyor…

 Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün, kabinenin 4 bakanının yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına bağlı olarak istifa etmesi karşısında hiç konuşmamış olması oldukça anlamlıdır. Gül; istifa eden bakanlar yerine, yenilerini atamakla bir bakıma konuşmuş sayılıyor. Bu tutum istifa eden bakanlar hakkındaki iddiaları, ciddi bulduğu anlamına geliyor. Aksi halde, “kuru” iftiralar ile bakanları istifa ettirmek ve hükümeti düşürmek mümkün hale gelirdi. Demek ki, olaylar gerçek ve başbakanın savunduğu gibi kimseye iftira atılmış değil! Bu noktada devletin tepesinin mesajını doğru okumak  gerekir… Başka bir açıdan ele alırsak, Cumhurbaşkanı da yeni kabineye onay vererek, Başbakan Erdoğan’ı yalanlamıştır!..  Bir bakıma Gül, susarak konuşmuştur denebilir…

Gül’ün ikinci susarak konuşması ise; HSYK, İnternet ve MİT yasalarını onaylaması ile olmuştur. Açık faşizmin yürürlükte olduğu ülkelerde bile tereddütle çıkartılan bu tür yasalar, Cumhurbaşkanı tarafından geciktirilmeden onaylanmakla, gerçekte yolsuzluk ve rüşvetle suçlananlara kalkan olunmuştur. Bu koruma eylemi de bir tür konuşma kabul edilmelidir. Bu defa Cumhurbaşkanı, haklarında soruşturma başlatılması gerekenleri koruyan yasaları onaylayarak, adaletin gerçekleşmesini engellemiştir.  Yaptığı iş, şüphelilerin savunmalarını tekrar gibidir!..

Av. Cemil Can