KONUK YAZARLAR

BU MEMLEKET BİZİM!..

dolar

Rakamlar içerisinden geçmekte olduğumuz krizin sebepleri hakkında fikir verebilirler:

2002 yılı sonuna doğru dış borcumuz 129,6 milyar dolara yaklaşmıştı.

16 yıllık AKP iktidarı ile toplam borç stokumuz 488.7 milyar doları geçti.

Yeni borç bulamazsak da faiz ödemek zorunda olduğumuz için borçlarımız her geçen gün katlanarak artacak!

Cari açık da öyle; artarak büyüyor…

***

Önümüzdeki bir yıl içerisinde ödemek zorunda olduğumuz vadesi gelmiş borcumuz 240 milyar dolardır.

Dolar kazandırıcı ekonomik faaliyetlerimiz ise yeterli değil.

Satılacak neyimiz varsa satmıştık.

Tarım ve hayvancılık ülkesiydik; kendimize yeteriz diyorduk, meğer öyle değilmiş, tarım ürünlerini de çoğunu ithal ediyormuşuz.

Kurban bayramında kesilecek büyük baş hayvanları bile dışarıdan getiriyoruz.

Buna karşılık ürettiklerimiz maliyeti kurtarmadığı için devede kulak bile değil.

Uzmanlar bu durumu “tüketim ve borçlanma ekonomisi” olarak isimlendiriyor…

***

Dışarıya bağımlı ekonomi, doğal olarak her türlü dış etkiye ve operasyonlara açıktır.

Önce bu önemli tespiti yapmak durumundayız.

Ekonomiyi çevirmek; daha doğrusu vadesi gelen borçlarımızı ödemek (veya erteleyebilmek) için ya “üretim ekonomisi”ne döneceğiz ya da yeniden borç bulacağız.

Borcu borçla ödemek çözüm değil!

Borç verecek uluslararası kuruluşlar bellidir; neredeyse tamamına yakını ABD’nin kontrolündedir.

Devleti soyup yurt dışına çıkanların, yabancı ortaklarla “yabancı sermaye” adı altında “sıcak para” ambalajı ile yeniden devleti soymaya gelmeleri ve hükümetlerin bunlara yasal statü tanıması ise ayrı bir acıklı yanımızdır.

Ne yazık ki, sıcak para ihtiyacı olan ülkeler kara paranın en kolay aklandığı yerlerdir…

***

Amerikan Merkez Bankası faizleri artırarak dünya piyasalarına müdahale etmesini liberal ekonominin kavramları ile açıklamak olanaksızdır.

Arz-talep dengesini suni olarak bozmaları, başlattıkları “üçüncü dünya savaşı”nın bir sonucudur.

Dövize ihtiyaç duyanlar, artık daha fazla faiz önermek zorunda kalacaklar; kazanan de doğal olarak karşılıksız dolar basan ABD olacak, hesapları budur.

Üretmeden dünyayı soymaya devam edecekler…

***

Amerikan Merkez Bankası faizleri artırınca doğal olarak milli paralar dolar karşısında değer kaybettiler.

Dünya ticaretinin dolar üzerinden ve ABD’nin denetiminde yapıldığını da hesaba katarsak; milli paralarla iş yapmak neredeyse imkânsız…

Bu olanaklarını kötüye kullanan ABD, içerisine düştüğü ekonomik dar boğazı aşmak için rakibi olan ülkelerin ticaretini baltalama planları yaptı.

Çeşitli bahaneler üreterek, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ve düşman gördüğü ülkelere yaptırımlar uygulamaya başladı.

Bu yaptırımlardan en çok etkilenen ise kırılgan ekonomisi ile Türkiye oldu.

Bu yüzden dolar 7, avro 8 liraya doğru koşmaya devam ediyor…

***

Dışarıdan dünya kadar borç para aldık, Cumhuriyet dönemi boyunca elde ettiğimiz kazanımlarımızın tamamına yakınını sattık, dolaylı-dolaysız trilyonlarca vergi topladık da ne oldu?

Paralar nerede?

Bugün maalesef bunun hesabını sorma noktasında değiliz!

Hükümet eliyle tarım ve hayvancılığın bitirildiği bir gerçek.

Sanayinin ne durumda olduğunu sanayicimizin ağlamasından biliyoruz.

Sıfırı tüketmiş mirasyedi gibiyiz, aval aval bakıyoruz.

Bunların tümü doğru tespitler; lakin bize çok acil çözümler gerekiyor.

Eleştirmek, dert yanmak ve ağlamak çözüm değil…

***

İşin ilginç yanı; alacaklılarımız ne durumda olduğumuzu bizden çok daha iyi biliyorlar.

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonları ile emperyalizme vurduğumuz darbeyi, ekonomi cephesinden bize vurmak amacıyla harekete geçtiler.

Savaşta aldıkları ağır yenilgiyi bu şekilde zafere çevirmeyi düşünüyorlar.

Böyle bir durumun gerçekleşmesi halinde, toprak bütünlüğümüz de tehlikeye girecek!

Olaylar bu şekilde gelişince, Türk Lirasının değer kaybetmesi şeklinde önümüze gelen hadiseyi, “milli mesele” olarak tarif etmek gerekiyor…

Söz konusu milli mesele olunca da 81 milyonun tek yumruk olarak hareket etmesi şarttır.

Böyle dönemlerde çıkacak çatlak sesleri; bozguncu, hain, işbirlikçi olarak tanımlamakta bir yanlışlık yok…

***

ABD Başkanı Trump’ın Tweeter üzerinden yaptığı:

Türk Lirası, dolar karşısında hızla düşerken, Türkiye ile çelik ve alüminyum ticaretinde gümrük vergilerinin iki katına çıkartılmasını az önce onayladım. Bundan böyle vergi alüminyumda yüzde 20, çelikte yüzde 50 olacak. Türkiye ile ilişkilerimiz şu anda iyi durumda değil” şeklindeki açıklama, Türkiye’nin bir dış operasyonla karşı karşıya olduğunun en açık kanıtıdır.

ABD ile her cephede savaş halinde olduğumuz gerçeğini görmezden gelerek; salt ekonomik duruma bakarak ne olup bittiğini kavramamız ise olanaksızdır.

ABD, 5000’den fazla TIR’la silah ve mühimmat göndererek sahaya sürdüğü kara gücü PKK’ya, geçen hafta 200 TIR daha gönderdi.

PKK’nın hain pusularda şehit ettiği bebek ve askerlerimizin ölüm emirleri Pentagon tarafından verildiği sır değil.

PKK’nın siyasi kolu olan HDP’ye oy verenlerin, vicdan muhasebesi yapma zamanı geldi de geçiyor.

Bu tespite rağmen, aldatılarak düşmana destek olanlarla da uğraşma zamanı değildir.

81 milyonun tek vücut olarak harekete geçmesi için herkes elini taşın altına koymak zorunda.

Zira bu faturayı birlikte ödemek mecburiyetindeyiz.

Yılbaşından bu yana ücretlerimizin dörtte birinin erimesi, faturayı ödemeye başladığımızın kanıtı değil mi?..

***

Bazıları, “verin papazı iş bitsin” gibi saçma sapan sözler ediyor.

Bazıları; küresel güçlerin rolünü küçümseyip, her şeyin sorumlusu olarak AKP’yi göstermeyi muhalefet yapmak sanıyor.

ABD’ye gönderdiğimiz heyete iletilen istekler, olayın Papaz Brunson meselesi olmadığını ortaya koymuyor mu?

Aralarında Hamza Uluçay gibi PKK’yle yakın ilişkide olanlar dâhil, çoğu FETÖ darbe girişiminde rol üstlenmiş 15 ABD ajanının serbest bırakılması istenmedi mi?

ABD’nin derdi, sadece çoğu Türk kökenli olan adamlarının serbest bırakılması değil; S-400 hava savunma sistemlerinden de vazgeçmemizi istiyor.

Üretiminde ortak olduğumuz F-35 savaş uçaklarının teslim edilmesinin ertelenmesini Kongre’nin onaylaması üzerinden kaç hafta geçti ki?

İran’a koydukları haksız ambargoya katılmamızı da şart koşuyorlar.

Irak ve Suriye’nin kuzeyinde ikinci İsrail’in (Kürt Devleti) kurulmasını dayatıyorlar.

Ve:

Halk Bankası olayı ile ilgili verilecek astronomik para cezalarını kabul etmemizi istiyorlar…

Bütün bunların karşılığında:

YÜKSEK FAİZLE YENİ BORÇ VERİLMESİNE REFERANS OLACAKLAR!..

Kendilerine bağlı uluslararası finans kuruluşlarına iyice bağımlı olmamızı sağlayıp, sömürmeye devam edecekler!..

***

Çözüm:

Kuruluş ayarlarına geri dönmektedir.

Kalkınma planları yaparak, vakit geçirmeden üretim ekonomisine geçmektir.

Örneği yakın tarihimizde vardır:

Dünyanın açlıktan kırılıp geçtiği 1929 Buhranını hatırlayalım.

Kalkınmayı başaran tek ülke Türkiye değil miydi?

Kapımızı çalan “Üçüncü Dünya Savaşı”nda; “İkinci Kurtuluş Savaşı”mızı zaferle taçlandırmak, çağdaş değerleri yaşama geçirerek ve Cumhuriyetin tüm kazanımlarına sıkı sıkıya sarılmakla mümkün olacaktır…

Cemil Can