KONUK YAZARLAR

“BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN” İÇİN Mİ YOLLARA DÜŞÜRÜLDÜK?

adalet_yürüyüşü_3

80 milyona yapılan adaletsizlik karşısında eylemsiz kalıp, Ergenekon ve Balyoz davalarında FETÖ yanında duran ve hiçbir zaman da CHP’li olmayan bir kişiye yapılan haksızlık için, “büyük yürüyüş”ü başlatmak, durumu kurtarmaya yetecek mi?

Sokak eylemleri yerinde ve zamanında yapıldığında etkilidir:

Mühürsüz oyların geçerli sayılmasından sonra, CHP örgütü YSK önünde halkoylamasının yenilenmesine karar verilinceye kadar ölüm orucuna yatmalıydı!..

Ana muhalefetin, işinden atılan iki eğitimcinin Özgürlük Anıtı önündeki eylemine destek vermek için milletvekillerini seferber etmesi, zevahiri kurtarmaktan başka anlama gelmiyor.

Enis Berberoğlu’nun yaptığı haber nedeniyle, 25 yıla mahkum edilmesi hiç kuşku yok ki, adaletsizliğin en büyüklerindendir ve asla kabul edilemez.

Ne var ki, adaletsizlik ona yapılanla başlamadı, 15 yıldır sürmektedir…

***

Y-CHP‘nin Ergenekon ve Balyoz davalarındaki tutumu, özel görevli ağır ceza mahkemelerinin kurulmasındaki kayıtsızlığı, HSYK’nın yapısının bozulmasını seyretmesi gibi, AKP’nin hukuka aykırı bir sürü kötü icraatı karşısında, etkili muhalefet yapamaması (*) ülkeyi bu noktaya getirmiştir.

15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimi’ni bile, ancak 11 ay sonra anlayabilen bir kafa yapısı, tabanını aptal yerine koydurmak güvensizlik ortamının yaratılmasında başlıca sorumludur.

Kontrollü darbe” şaşırtmacasını; “öngörülen, önlenmeyen ve sonuçlarından yararlanılan bir darbe” olarak tarif etmek, 11 aydır sürdürülen “tiyatro” saçmalığını örteme yetmeyecektir.

20 Temmuz’a “karşı darbe”demek, 11 aydır tekrarlanan “kontrollü darbe” saçmalığını tekzip etmektir.

Y-CHP sayesinde; 20 Temmuz’da karşı darbe tamamlanmıştır!

Bu hatalı nitelemeler; Y-CHP yönetimi ABD’yi darbe dışında göstermek için özel bir çaba içerisinde değilse, olayları analiz etmede ne kadar aciz kaldığını göstermektedir.

***

Yürüyüşün istikametinin; hukuk dışı kararı ile rejimin değiştirilmesine olanak sağlayan YSK veya en yüksek mahkeme olması bakımından AYM olması gerekirken, Maltepe’ye yönlendirilmesi ise hatalı olmuştur.

Kılıçdaroğlu’nun CNN’de katıldığı programda; PKK’nın Meclis’teki uzantısı olan eski HDP Genel Selahattin Demirtaş’ı övmesi, yürüyüşün ikinci gününde “HDP milletvekilleri için de yürüyoruz” mesajının verilmesi ve HDP’nin yürüyüşe katılmak için teklif beklemesi yürüyüşün üzerine ciddi gölge düşürmüştür!

Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin “bağımsızlık” için referanduma hazırlandığı bir dönemde, Y-CHP şemsiyesi altında PKK’nın sokak eylemleri yapmasına ortam hazırlamak, ülkeye verilebilecek ön büyük zarardır…

80 milyona karşı yapılan tartışmasız bir adaletsizlik karşısında; “sokakta silahlı-sopalı adamlar vardı” mazeretini ileri sürerek, halkı haksızlıklar karşısında kaderine razı olmaya zorlayan Y-CHP’nin, bir kişiye karşı yapılan haksızlık karşısında halkı sokağa davet etmesi kuşkuları iyice artırmaktadır…

Ortadoğu’daki gelişmeler göz önünde tutulursa, küresel güçlerin Türkiye’yi büyük bir tuzağa çekmek istedikleri anlaşılmaktadır.

İtibarı yerlerde sürünen Kılıçdaroğlu’nun, ısrarla ve inatla CHP Genel Başkanlığı koltuğunu bırakmaması oldukça manidardır.

Yaklaşan 2019 seçimlerinde, muhalefetin başında Dersimli’den başka kim olursa olsun, AKP’yi ciddi şekilde sarsacağı ve 7 Haziran’daki gibi iktidardan düşürebileceği hayal değildir!..

AKP açısından hayati olan bu tehlikenin bertaraf edilmesinin en kolay yolu, Kılıçdaroğlu’nun CHP başında kalmasını sağlamaktır.

Tıpkı Devlet Bahçeli’nin MHP başında kalmasının sağlandığı gibi…

Bahçeli, son söylemleri ile AKP’nin sokaktaki “eli sopalı” adamı olmayı kabul ettiğini göstermiştir!

***

Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını açıklayan Dersimli, CHP’nin başında kalırsa, Erdoğan’ın karşısına yeni bir Ekmelettin çıkaracağı bellidir.

Bu durumda, Erdoğan için 2019 seçimleri çantada kekliktir.

Geçersiz halkoylaması nedeniyle, Kılıçdaroğlu’nun yapmadığı eylemi unutturarak itibarını biraz yükseltmek ve gelecek seçime kadar onu muhalefetin başında tutarak seçimi kazanmasını garanti altına almak AKP’nin arayıp da bulamayacağı bir olanaktır.

Bu nedenle, söylemlerinin aksine, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünden rahatsızlık duyduklarını söylemeleri inandırıcı değildir.

Tavukları bekleme görevi verilen tilki şaşkınlığı içerisindeler.

Buna karşılık; Anayasa’ya aykırı olduğunu bile bile, dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek veren Y-CHP yönetimi, “yeni mağduriyetler” yaratma ve bu mağduriyetler üzerinden iktidarı zayıflatıp, halk desteğini artırabileceğini düşünüyorsa, korkunç bir yanılgı içerisindedir.

Hele de Grup Başkanı Engin Altay’ın, “Tayyip Erdoğan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanacak” şeklindeki dış güçlere çağrı niteliğindeki sözleri, CHP’nin seçimle iktidara gelemeyeceği inancı içerisinde olduğunu kanıtlamaktadır…

***

Anayasa’nın 83. maddesi, TBMM üyelerinin seçimden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesini, üyelik sıfatının sona ermesine bırakmıştır.

CHP Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında da HDP milletvekilleri gibi, üyelik sıfatının sona erdirilmesi için mutlaka Meclis kararı alınması gereklidir.

Dokunulmazlıkların kaldırılmış olması, tutuklamanın gerekçesi olamaz!

Hükümetin bu kadar fahiş bir hatayı yapması, akıl alacak gibi değildir.

Bu ve benzer nedenlerle “Adalet” yürüyüşünden kuşku duyanlara hak verilebilir.

Yürüyüşün üçünü gününde, katılımın 7000’e civarında kalması bu kalımdan anlamlıdır.

***

Yürüyüş”e ara verilerek, CHP Olağanüstü Kurultayı mutlaka toplanmalı ve “tam bağımsızlık” şiarını özümsemiş, Atatürk ilkelerine yürekten bağlı, gerçek CHP’lilerin öncülüğünde emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı “İkinci Kurtuluş Savaşı” başlatılmalıdır.

İlk kurtaracağımız mevzi, işgal altındaki Atatürk’ün CHP’si olmalıdır…

Siyasi mücadele aracımız olan partimizin, rakiplerimiz elinde olması başımıza gelecek en büyük felakettir, kendi silahımızla vurulmayı beklemektir!

O bakımdan “düşman” eline geçmiş “silahımızı” geri almak veya onu düşman elinde iken etkisiz hale getirmek kendimize zarar vermek değil, yapılabilecek en akıllıca iştir…

***

İkinci Kurtuluş Savaşı”mızın başarıya ulaşmasında; milli birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu yakın geçmişte yaşayarak öğrendik.

Birinci Kurtuluş Savaşı‘nın deneyimleri bugün için de yol göstericidir.

Siyasi iktidarın birlik ve beraberliğimizi bozucu eylemlere haklılık zemini yaratmaması gerekir.

Bu bakımdan, gazetecilik yaptığı açık olan Enis Berberoğlu’nun derhal tahliye edilmesi şarttır.

Can Dündar ile Erdem Gül’e “devlet sırlarını ifşa” suçundan ceza verilirken, Enis Berberoğlu’na “casusluk”tan ceza verilmesi, yargının “mağduriyet yaratmak” için kullanılması anlamına gelir!..

Anlaşılıyor ki; küresel güçler, siyasi iktidar ve ana muhalefetin çıkarları bu noktada örtüşmektedir:

Küresel güçler, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında sağlanan milli birlik ve beraberliğin bozulmasını beklerken, siyasi iktidar 2019 seçimlerini garanti altına almaya çalışmakta, Y-CHP yönetimi de “etkili muhalefet” yapıyormuş gibi gözükerek tükenmekte olan nefeslerini suni solunumla uzatmaya çalışmaktadır…

Cemil Can

(*) http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/wp-content/uploads/2017/04/Y-CHPnin-faaliyet-raporu.pdf