KONUK YAZARLAR

YETTİ ARTIK YETTİ!..

Çıkarlarımız hangi ülkelerle örtüşüyorsa dostumuz onlardır!..

Münferit olaylar üzerinden ülkeler “dost” veya “düşman” ilan edilemez.

Devletlerarası ilişkilerde sürekli dostluklar veya düşmanlıklar olmaz.

Uluslar ilişkilerini, ulusal çıkarlarına göre yürütülürler.

Anlaşmalarda, ittifaklarda öncelikle bu hususlar gözetilir…

***

Örneğin; “Rusya düşmanımızdır” sözü, İkinci Dünya Savaşı sonrasına uygun bir Soğuk Savaş sloganıdır.

Hukuki, siyasi ve ahlaki bir değeri yoktur.

Aynı şekilde, “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin” sloganı da öyledir.

Bir ülke için peşinen “dostumuzdur” denilebilen durumda, başka bir ülke için de “düşmanımızdır” denmek zorunda kalınabilir!..

Oysa her iki söz de son derece tehlikelidir.

Ölçü; geçmiş değil, şimdi veya gelecek zaman olmalıdır…

Geleceği kesin olarak görmek olanaklı olmadığından, bir ülkeyi peşinen “dost” veya “düşman”  ilan etmek akıl işi değildir…

***

Çıkarlarımıza uygun düşen bir “anlaşma”; o ana kadar “dost” bildiğimiz başka bir ülkenin çıkarlarına ters düşerse, o ülkeyi “düşmanımız” haline getirebilir.

Bu tür anlaşmalardan zarar gören –anlaşmaya kadar- dost kabul edilen ülkeler,  çıkarlarını korumak için, doğal olarak bazı girişimlerde bulunabilirler:

Kamuoyunu etkilemek ve bu yöntemle siyasi iktidar üzerinde baskı oluşturarak, o girişimi engellemek amacıyla türlü yöntemler deneyebilirler.

Bunun için de bazı sloganlar üretip;  anlaşma yapılan ülkenin “dost olmadığı” fikrini yayarak, kendilerinin “gerçek dost” olduğuna inanılması için yeni söylemler geliştirebilirler.

Bu tür söylemlere “alet” olmak, en hafif tabiri ile “düşmana askerlik yapmakla” eş değerde bir aymazlıktır…

***

Yurttaşlar, uzun vadede ülkenin çıkarlarının ne olduğunu Devletten daha iyi bilecek durumda değillerdir herhalde.

Bireylerin ne “arşivi” var, ne “devlet aklı”!..

Siyasiler ve siyasetten gelen yöneticilerimiz, tercihlerini hatalı kullanabilirler.

Kurullar, kurallar ve bürokrasi dediğimiz “devlet aklı” devreye sokulunca, kolay kolay hata yapılmaz…

Uzmanlar, kararlarını yöneticilerin duygularına göre almazlar.

Yöneticiler, çok önceden oluşturulan nesnel kuralları, duygularının tatminine dönük olarak yorumlayamazlar.

Böyle olunca da hata yapma olasılığı en aza iner.

Devlet aklı” bu mekanizmanın doğru bir şekilde işletilmesinden başka bir şey değildir…

***

İdlib’te verdiğimiz 33 şehitten sonra, Rusya’da yapılan görüşmelerde devreye sokulan “akıl” da budur işte.

Ateşkes”in sağlanması ile yeni şehit cenazelerinin önüne geçilmiştir.

M4 Otoyolunun trafiğe açılması ile Suriye Arap Cumhuriyeti rahatlamıştır.

İdlib’de konuşlanmış terör örgütlerinin akıllarını başlarına devşirmeleri için ihtiyaç duydukları zaman sağlanmıştır…

“Devlet aklı”nın ürettiği bu sonuçlar küçümsenemezler!..

“Yansın Suriye yıkılsın Esat”, “katil Eset…” ve “Rusya düşmanımızdır” gibi sadece duyguları köpürten, akıl dışı söylemlerin halka bir yararı olamaz!..

***

Moskova Mutabakatı” ile Suriye Devlet Başkanını “katil Eset”, Suriye Arap Cumhuriyeti’ni ise “Rejim”  olarak tarif etmenin, ne kadar yersiz ve çocukça olduğu teyit edilmiştir.

En önemlisi de mutabakatla, Ortadoğu’yu kan ve ateş cehennemine çeviren (ABD/AB) emperyalistlerin akıllarını başlarına almaları için yeni bir yolun açılmış olmasıdır; “Koalisyon Güçleri”nin başarılı olmayacağının gösterilmesi ve bu kararlılıkla karşı cephenin “dağılma süreci”ne sokulması, son derece önemli kazanımlardır…

***

Basiretsiz yöneticilerin ve AKP muhaliflerinin böylesine önemli ve kritik konularda, sırf “muhalefet” ya da “yandaşlık” olsun diye düşmanla aynı ağızdan konuşmaları, sürecin başarısızlıkla sonuçlanması için dua etmelerinden farksızdır…

Tam bir akıl tutulması olarak tarif edilebilir…

Böylesine “siyasi körlük” ve “siyasi hırs” içerisinde debelenenlerin, bir adım sonra “ihanet” çukuruna düşmeleri kaçınılmazdır…

Benim askerimi vuran hangi devlet olursa olsun benim düşmanımdır. Nokta”; “Ne işimiz var Ortadoğu bataklığında” gibi söylemler, son derece talihsizdir.

Devlet aklı bir tarafta dursun,  az akıllı sıradan bir siyasetçi bile, böyle hassas konularda bu tür sözleri sarf etmez!

Kaldı ki, iktidarda AKP yerine başka bir parti olsaydı da ABD yine Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamaya sokacaktı.

Salt bu nedenle bile, “devlet aklı” bizi Ortadoğu bataklığına göndermek zorunda kalacaktı.

Aksi halde, toprak bütünlüğümüz tehlikede olacaktı!..

***

Duygular işin içerisine girince, Meclis mahalle kahvesine dönüşüyor.

Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nu kastederek:

Haysiyetsizdir, onursuzdur, şerefsizdir, haindir…” sözlerine;

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç’un:

Şehitlerimize ‘kelle’ diyen haysiyetsizdir, şerefsizdir, onursuzdur, vatan hainidir” şeklinde karşılık vermesi, bu gerçeği bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir.

Son tahlilde; Reis’in sözleri de hakarettir, Özkoç’un sözleri de öyledir…

Kural haline gelmiştir; “karşılık hakaret”te manevi tazminat bile söz konusu değilken, bir milletvekilini, üstelik de Meclis kürsüsünde  linç etmeye kalkışmak Gazi Meclis’e yakıştı mı?..

Bu olayda; AKP Milletvekilleri, “Reis doğru söylemiştir, Özkoç ise hakaret etti” şeklinde düşünmüş olamazlar elbette!..

Kılıçdaroğlu’na kızgınlıkları, Rusya ile başlayan yakınlaşmayı baltalamaya çalışması yüzündendir.

Grup toplantısında:

Erdoğan’ın eski şoförünü çileden çıkartan; “Putin’e, Merkel’e, Trump’a telefon eder, onlara meydan okur, onlar gelir tak tak tak vururlar, koşa koşa ayaklarına gider” sözleridir.

Ortalama akıl, ne yazık ki, yine devre dışı kalmıştır!..

***

Asıl af edilmeyecek olan, siyaset dışında tutulması gereken hassas konular üzerinde, siyaset yapılmasıdır.

İktidar da muhalefet de bu dersten sıfır alıp, sınıfta kalmışlardır.

Şehitler üzerinden siyaset yapmayı bırakın beyler!..

Yetti artık, yetti… yettiiii…

Av. Cemil Can