Genel

YENİ BİR PARTİYE NE DİYORSUNUZ?

balyoz

Madem ki, adil yargılama yapıyorlardı “Özel Görevli Mahkemeler”i neden kapattılar?

Sorumun yanıtınızı biliyorum:Hukuka uygun olmadıkları ve adil yargılama yapamadıkları için…

Hukuka aykırı yargılama yapan bu mahkemelerde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesini ve en güzide 365 subayını yargılayarak hangi sonucu elde etmek istediler?..

Bu soruma da verilecek yanıtı biliyorum: Hukuka uygun olmayan ve bu nedenle kapatılan mahkemede yargılananlar; mutlaka hukuka ve adalete aykırı bir hükümle karşılaşırlar… İşte o subaylar böyle bir haksızlığa uğrasın ki, geride kalanlar iktidarın tüm isteklerini direnmeden yerine getirsinler!..

Peki ama bu kadar büyük bir haksızlığı yapmaya mecbur muydular?..

Bu sorunun yanıtı da “evet”tir. Çünkü efendileri, onları iktidara getirmenin diyetini böyle ödemelerini uygun buldu!.. Verilecek mahkumiyet kararı ile yeni bir süreç başlayacağı da kesin. Hükümetin bile “adil” olmadığına inandığı bu hüküm, sanıklar tarafından temyiz edilecek kuşkusuz. Bozulursa yargılama sıfırdan başlayacak. Büyük olasılıkla, bu defa savunma delilleri toplanacaktır! Belki de bu defa, dinlenmeyen tanıklar da dinlenecektir! Bilirkişi raporları arasındaki çelişkiler dahi giderilecektir! Bu kadar işin kaç yılımızı alacağını kimse öngöremez!.. Sonra verilen karar, temyiz için yeniden Yargıtay’a gidecek. Aynı süreç sil baştan yaşanacak!… Eğer karar onanırsa, bu defa sanıklar Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru haklarını kullanacaklar… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılacak başvurular daha sonra. Buna ömürleri yeter mi bilemem!? Dön babam dönelim!…

Bu demektir ki, komutanları adalet için feda ediyoruz!..

Vatan sağ olsun!..”

O halde, yargılama ulusal ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı oldukları için kapatılan “Özel Görevli Mahkemeler”de neden devam ettirildi?..

Hükümetin bile hukuka aykırı bulup kapattığı o mahkemelerde verilecek olan kararların da adil olmayacağı tartışmasız değil mi?..

Adil olmayan cezalar vicdanları kanatır. Bunun bir tek tamiri olabilir. Yeni Anayasaya “evet” ile birlikte “genel af”… Olur mu olur!.. Devlet, büyüktür affeder!.. Öcalan ile PKK’lılar da bu aftan yararlanırlar elbette. Sonrası hazır!… BOP Haritası’na bakınız! Bu olasılık hiç aklınıza geldi mi?..

Bütün bu soruların akla yatkın yanıtlarını bulabilmek için bazı gelişmeleri anımsatmakta yarar var:

Geçenlerde M. Ali Güller Aydınlık gazetesinde yazdı:

Fetullah Gülen 16 Ekim 2005 tarihinde ‘ulusalcı dalgayı aşacağız‘ diyerek, bir programı açıklamıştı. Aynı günlerde; ‘Türkiye’de büyük tertip ve suikastlar olacak, çok kan dökülecek‘ kehanetinde bulunmuştu. İki yıl içinde Van ve Şemdinli tertipleri, Danıştay suikastı, Atabeyler operasyonu, Rahip Sentora cinayeti, Hrant Dink cinayeti vb. yaşandı…

Tüm bu tertiplerin, cinayetlerin ve suikastların ‘ulusalcı dalganın aşılması‘ için tezgahlandığı artık kesinleşmiştir”…

Aynı günlerde Mehmet Faraç da Aydınlık gazetesindeki köşesinde şunları yazmıştı:

Söylemleri ve eylemleriyle Altı Ok’u içine sindirmekte güçlük çektiğini gösteren bu vekil geçen ay Akşam gazetesinde AKP’yi överken hayalindeki CHP’yi şöyle tarif etmişti. ‘….Atatürkçülük ve laiklik söyleminden kurtulan, herkesin sorunlarına eğilen ve kapsayan bir CHP… Ben Türkiye’de irtica tehdidi görmüyorum. 2012 yılındayız hala 10. Yıl Marşını söylüyoruz’…

Faik Tunay önceki gün de CHP’lileri Adnan Menderes‘i anma törenine davet etti:’Menderes’in milletin gönlündeki yeri başkadır. Yarın sabah müsait olanları Menderes’in mezarı başında bekliyoruz…’

Tunay’ın katılım çağrısı yaptığı anma törenini Fetullahçıların kurduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı‘nın düzenlediğini anımsatmakta yarar var!..”

CHP’lilerin çoğu, bu saçma sapan davete icabet etmedi tabi. Çağrıya tek uyan, davetin gerçek sahibi Kılıçdaroğlu ile bir kaç “suç ortağı”ydı sadece… Atatürk’ün CHP’sinin son genel başkanı, yaptığı bu ziyareti, kendi ifadesi ile “Geç kalmış bir özür bu…” şeklinde tarif etti… Kılıçdaroğlu, Menderes’in çizgisini takip edenlerden nedense özür diliyordu!.. Anımsayın, Dersim olayları nedeniyle o da Başbakan’a bir özür diletmişti. Şimdi sıra kendisindedir!.. Menderes’in asılması yüzünden, bu işte hiç bir kusuru bulunmayan CHP’liler adına özür dileyerek, gerçekte efendilerine Atatürk ve İnönü’yü itibarsızlaştırma görevini layıkıyla yerine getirmekte olduğunu gösteriyordu!.. Zamanlaması ise oldukça ilginçtir. TSK’ni Türkiye’nin çıkarlarını korumada etkisiz, ABD çıkarlarını korumak için kararlı bir “kukla ordu” haline getirme operasyonu olduğu tartışmasız olan Balyoz Davası’nın hemen öncesinde bu özürü diledi. Menderes’in idamından yola çıkarak, 1960 darbesini yapanları eleştirmek ve eleştirmeye başlamışken, sözü Balyoz Davası sanıklarına kadar getirip, onları da “darbeci” olarak göstermekti asıl amacı!.. Bu görevini tam olarak başarabilmiş değil! Yoksa, Menderes’in kabrini ziyaret ederek, merkez sağdan oyları CHP’ye aktaracak değildi! İster misiniz Y-CHP, Atatürkçü çizgiyi tamamen terk edip, “sosyal demokrat” bir kimlikle, merkez sağdaki boşluğu doldurmaya kalkışsın? Her ne olursa olun, Kılıçdaroğlu itiraf niteliğindeki bu özürü ile CHP’yi ve Atatürkçü çizgiyi benimsemiş milyonları, üstelik hiçbir katkıları ve sorumlulukları olmadığı halde, Menderes’in idamı nedeniyle töhmet altında bırakmıştır!..

Kılıçdaroğlu yakın tarihi bilmiyor sanmayın, o sadece ödevini yapıyor!..

Ya sizler Atatürk’ün CHP’sinin Kurultay Delegeleri; sizler hangi ödevi yapıyorsunuz? Ulu önderin “Gençliğe Söylev”indeki “birinci vazife”yi ne tez unuttunuz!..

Gerçekte Kılıçdaroğlu ve suç ortaklarının bozduğu bir ezber yoktur!..

Emperyalistler onlara yeni bir ödev vermişler ve onlar; “Fatih Camii bombalanacaktı” yalanıyla ambalajlanmış, TSK’ni ABD’nin Ortadoğu’daki vurucu gücü haline getirecek olan yalan bir senaryodaki ödevlerini ezberliyorlar!..

Tesadüfe bakın ki, hiç de gerekmediği halde aynı günlerde, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, CHP’nin 6 okundan biri olan ve Cumhuriyetimizin kuruluş harcı olarak kabul edilen “ulusçulukla hesaplaşmanın zamanı geldi”ğini ilan ediyordu!.. Belli ki, o da başka bir ezberi bozmakla görevlidir… Kılıçdaroğlu ile Davutoğlu’nun bozduğu ezber özünde aynıdır: Atatürk’ün ülkesinde Atatürkçülüğü bitirmek!..

Cumhuriyet karşıtları dışarıdan, bizim hainler içeriden hep birlikte bu görevi ifa ediyorlar işte!.. Bunların bir görevi de Hasdal ve Silivri’de tutsak edilen Atatürkçü komutanlar hakkında verilen hukuk dışı kararlara meşruiyet kazandırmaktır!.. CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkley, bu büyük operasyonu bir konferansta şu sözlerle ifade etmişti: “AKP lideriyle anlaşarak Türk Ordusu’nu kafesledik”… İşin özeti budur!.. Düzmece kanıtlarla, sahte bir Balyoz Davası tertip edilmiş ve Türk Silahlı Kuvvetleri kafeslenmiştir!.. Mahkeme heyetinin, 1560 maddi hata ile 23 bilirkişi raporunun görmezden gelinmesini, başka türlü açıklamak olanaksızdır!..

Y-CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile Yeni MHP (Y-MHP) Genel Başkanı Bahçeli’nin, karardan sonraki açıklamalarını, timsahın gözyaşlarına benzettim!.. Karara tepki verirken kullandıkları “sert sözler” tabanlarının gerisine düşmemek içindir. Halbu ki, iş bu aşamaya gelene kadar temel tezleri: “Ordunun darbecilerden temizlenmesi” idi… Bu sözleri ile “Silivri hukuku”nu meşrulaştıran onlardı elbette. Bu anlamda muhalefet, iktidarın suç ortağıdır!.. Efendilerinin emirlerini bu ekip birlikte yerine getirmiştir. Bunu anlamak için asgari hukuk bilgisine bile ihtiyaç yoktur!.. Örneğin, “Oslo görüşmeleri”ni, “görüşmelerin halktan gizli yapılması” gibi önemsiz bir noktadan eleştirmek, PKK’ya göz kırpmak ve iyi ulusalcı CHP tabanını kaybetmemek içindi!..

Bin yıllık bir devlet geleneğine sahip Türkiye Cumhuriyeti’nin, emperyalizmin maşası olduğu tartışmasız olan katil bir terör örgütü ile görüşmesi, normal sayılabilir mi? Adullah Öcalan’ın önerileri, Kılıçdaroğlu’nun elindedir ve “Kürt Sorununa Çözüm” olarak her yerde öne sürülmektedirler. Kılıf her zamanki gibi duygusaldır:Analar daha fazla ağlamasın!.. En hassas ve hayati bir konuda hükümetin önüne geçmek muhalefetin üzerine vazife midir? Kılıçdaroğlu ile Bahçeli, Apo’nun önerdiği “Bölünme Anayasası”nı görüşmüyorlar mı? Her ikisi de Türk halkına hiç bir yararı olmayan “yeni anayasa” için inatla o masada oturmuyorlar mı?.. 4+4+4 olarak adlandırılan ve özünde eğitim ve öğretim birliğini bozan yasaya karşı, yaptıkları muhalefet ise, tamamen göstermelikti. Kılıçdaroğlu, karşıdevrimin en temel yasasının, sadece ihalelerle ilgili bölümüne karşı çıkmadı mı?..

Y-CHP ve Y-MHP, emperyalizmin dayatmaları karşısında -belki de bilemediğimiz yeni bir şantajla- teslim olmuşlar ve kendilerine verilen rolleri kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle eylemleri ile temsil ettikleri tabanın çok uzağına düşmüşlerdir!..

Bu noktadan itibaren her iki partinin gerçek sahiplerinin eline geçmesi çok zordur. Siyasi Partiler rejiminde “parti içi demokrasinin” olmamasından yararlanarak etraflarında bir güvenlik duvarı oluşturmuşlardır. Büyük olasılıkla, merkezde yeni bir parti kurma arayışları da bu nedenlerle başlamıştır. Son anketlerde halkın %60‘ı yeni parti kurulması yönünde görüş bildiriyorsa buna karşı kimse direnemez artık. Y-CHP ile Y-MHP yönetimlerini Balyoz Davası ile ilgili verilen karar aleyhine konuşturan da bu panikleridir. Baştan beri destekledikleri, bu çağdışı yargılamaların sonunda, zaten başka şekilde karar verilemezdki… Üstelik bu hain tezgahın içinde millet iradesini temsil eden, seçilmiş milletvekilleri de vardı!.. Bu durum, davaların “haklı zeminde” yürütüldüğünün ve er geç adaletin tecelli edeceğinin bir kanıtı olarak sunulmuştu. “Silivri hukuku”na meşruiyet de bu şekilde kazandırılmıştır… Bu nedenle her iki parti ağır suçludur!.. İki muhalefet partisi, dolaylı yoldan karşıdevrimcilere destek vererek, bu hazin sonu birlikte hazırladılar. Ne yazık ki, muhalefet en hayati konularda iktidara payanda olma görevini de üstlenmiştir. “Biz yargılanmasınlar demiyoruz…” ibaresi ile kurdukları bütün cümleler, bu günlere gelinmesini kolaylaştırmıştır!.. Bu nedenle şimdi ki tepkilerine aldanmamak gerekir!.. Onlar daha baştan halkı aldatma görevini üstlerine almışlardı!..

Yaşanan bu gelişmelere rağmen, her geçen gün biraz daha ağırlaşan koşullarda dahi “kurtuluş” için önümüz açıktır. Sadece öncelik sırası değişmiştir. Bugünden itibaren, birinci sıradaki kurtulmamız gereken AKP değil artık!? İlk kurtulmamız gerekenler, ele geçirilmiş işbirlikçi muhalefet partileri; Y-CHP ile Y-MHP‘dir. Onlardan kurtulmadıkça AKP’den kurtulmamız da olanaksızdır…

MHP’nin merkez müdürü Devlet Bahçeli ile BOP’nin CHP’deki memuru Kemal Kılıçdaroğlu’ndan çok acil olarak kurtulmamız gerekiyor!.. Zira her ikisi de ham meyve gibidir; dış görünüşleri çarpıcı fakat içleri her zaman olduğu gibi acıdır!..

İkinci sıradaki işimize gelince;

Bu işimiz hiç de zor değil! Yakında sandık konacak önümüze. AKP’ye ve onun suç ortaklarının “Bölünme Anayasa”sına “HAYIR” diyeceğiz!..

Gelelim “Evet” mührünü nereye basacağımıza?..

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu sorunun yanıtını şimdiden bilemiyorum!.. Gelişmeleri biraz daha izleyelim dilerseniz.. Bunun böyle gitmeyeceği kesin. Bakarsınız yeni gün ile birlikte, Atatürk’ün partisi kendini toparlayabilir. Belli mi olur, “Delege Brutus” duruma el koyabilir aniden… Kim bilir, belki de Atatürkçü yeni bir parti kurulur, biz de orada yerimizi alırız!..

Av. Cemil Can

 

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir