KONUK YAZARLAR

“UKRAYNA KRİZİ” VE ULUSAL DURUŞ!..

En büyük hatayı yap ama en küçük hatayı savunma” sözünü, bu yazıda da hatırlatacağım.

Amirallerin duyurusu ile ilgili olarak yüksek yargı organları; Yargıtay ve Danıştay’ın görüş açıklamaları hiç yakışık almadı diyemiyorum.

Bu dönemde böyle bir açıklama pek yakıştı doğrusu:

Kamuoyuna görüşlerini bildiren kahraman amiraller hakkında, gözaltına alma ve soruşturma başladığına göre dava açılması da kuvvetle muhtemeldir.

Yüksek yargıçlar, ileride “temyiz” edilmek üzere önlerine gelecek o dava ile ilgili görüşlerini (kararlarını) peşin olarak açıkladılar.

Eskilerin deyimi ile ihsas-ı rey’dir bu. (1)

Yargıcın hükümden önce görüşünü doğrudan veya dolaylı olarak belli etmesi halinde davaya “tarafsız” veya “önyargısız” yaklaşamayacağı kabul edilir ve bu durum “hakimin reddi” (2) sebebidir.

Dolayısıyla o davanın açılıp da mahkumiyetle sonuçlanması halinde, davayı temyizen inceleyecek bir makam da kalmadığından, acayip bir hukuki boşluk yaratılmış olacaktır…

Böyle bir rezaletle karşılaşmamış olmak için gözaltı süresi sonunda, amirallerin serbest bırakılması ve ilgili savcının da “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı vermesi zorunluluktur.

Aksi halde, daha büyük bir rezillikle karşılaşmamız olasılık dahilindedir…

Bu son cümleye “aksi halde” ile başladığım için, bu makalemin “darbe girişimi” olarak değerlendirilmesini beklemiyorum…

***

Reis, İstanbul Sözleşmesi’nden “çekilme” kararını, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yerine, “yetkide ve usülde paralellik ilkesi”ne (3) uygun olarak TBMM’nde kanun ile yapsaydı, bu tartışmaların hiçbiri olmayacaktı.

Reis’in hatasını bir “kılıfa” uydurabilmek için TBMM Başkanı daha büyük bir çam devirerek işi iyice çıkmaza soktu.

Gazeteci Muharrem Sarıkaya, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a sordu:

Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanı kararnamesi ile bir uluslararası sözleşmeden ayrılabilme yetkisi var mı?

Bu soruya olumlu yanıt veren Şentop, ikinci soruda tuzağa düştü.

“O zaman Lozan’dan ve Montrö’den de çıkabilir mi?” diye soran Sarıkaya’ya:

Teknik olarak yapabilir” dedi TBMM’nin son başkanı.

Tartışmalar bu sözler üzerine başladı…

Eğer, Reis “yetkide ve usülde paralellik” ilkesine uysaydı bunların hiçbiri olmayacaktı.

Eğer Meclis Başkanı, Reis’in “hatasını savunma” durumuna düşmemiş olsaydı, son iki haftadır yaşadıklarımızın hiçbiri yaşanmayacaktı…

Bir hukukçu olarak samimi değerlendirmelerim bu şekildedir…

***

Siyasetle ilgilenen bir yurttaş olarak da diyeceklerim var elbette.

Önce emekli diplomatlarımız ile amirallerimizi aynı doğrultuda ve benzer cümlelerle kamuoyuna açıklama yapma zorunda bırakan gelişmelere kısaca göz atalım:

Egemenlik” (4)hakkımızı uluslararası planda tescil eden en önemli belge olan Lozan Anlaşması’nın, Türkiye’nin tapu belgesi niteliğinde olduğu ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin bu anlaşmanın tamamlayıcı çok önemli bir parçası olduğu hakkında genel bir kanı vardır ve doğrudur.

Bu konuda bir tek Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ile kefen giyerek emirlerini bekleyen taraftarları farklı düşünmektedir.

Reis:

29 Eylül 2016 günü Saray’da yaptığı 27. Muhtarlar Toplantısında; “Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturdular” (5) demiştir.

19 Ekim 2016 günü yaptığı konuşmada da “Lozan’ın tartışılması gerektiğini” savunmuştu. (6)

Reis, sanki Osmanlı Devleti, 10 Ağustos 1920’de Sevr Anlaşmasını imzalamamış gibi, 20 milyon kilometrekare topraklardan 780 bin kilometrekareye düşmesini, Lozan Anlaşması’na bağlayarak bu önemli anlaşmayı yetersiz olarak nitelemiş ve gereksiz yere tartışmaya açmıştır.

7 Aralık 2017 günü, Atina’da Papadopulos ile görüşürken, “Lozan’ı güncellemeye ihtiyaç var” demiştir. (7)

5 Ocak 2020 günü “Savaş gemileri Montrö kapsamında boğazlardan o sınırlamalar çerçevesinde geçmeye devam edecek mi?” sorusuna Kanal İstanbul’u kastederek:

Onlara bir çözüm buluruz. Gerekirse buralardan geçebilirler” yanıtını vermiştir. (8)

5 Nisan 2021’de:

Daha iyisi için imkan bulana kadar Montrö’ye bağlılığımızı sürdürüyoruz” dedi. (9)

Montrö Anlaşması’nın Türkiye’ye sağladığı boğazlar üzerinde egemenlik hakkıdır.

Egemenlik hakkından daha ötesi “daha iyisi” nedir?..

Dolayısıyla Devletin başının başlattığı bu tartışmalardan endişeye kapılmak ve irdelemek her yurtseverin ödevidir…

***

Şimdi de gelişmeleri kısaca gözden geçirelim:

Biden’in ABD Başkanlığına seçilmesi ile dünyaya verdiği mesaj neydi?

ABD geri döndü!

“Bu bağlamda Rusya’yı örnek gösteren Biden, Kremlin’in Batılı demokratik ülkeleri zayıflatmaya çabaladığını öne sürdü ve bu nedenle Ukrayna ile dayanışma içinde olacağını ifade etti.”(10)

Joe Biden yönetimi, kısa sürede ABD’nin “geçici ulusal güvenlik strateji belgesini” yayımladı.

Washington yönetimi, Rusya ve Çin’i en büyük düşmanı olarak tanımlarken, askeri varlığını bu iki ülkeye karşı Pasifik bölgesi ile Avrupa’da artıracağını ilan etti. (11)

ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası” anlamına gelen CAATSA ile Türkiye’yi de düşman ilan etti. (12)

Belli ki, Rusya’yı güneyden, Türkiye’yi kuzeyden kuşatmak için Karadeniz’e çıkmak istiyor.

Bunun için NATO’yu da işin içerisine sokacaktır.

Karadeniz’in Batısı kıyısındaki devletlerden Bulgaristan ve Romanya’yı NATO üyesi yaptılar.

Keşke zamanında işe uyansaydık da bu iki üyeliği engelleseydik!

Şimdi de Ukrayna’yı NATO’ya ve AB’ye alarak, Rusya’nın Batısını NATO üyeleri ile kapatacaklar.

Bu planın işlemesi için ABD savaş gemilerinin Karadeniz’e çıkması şart.

Karadeniz’e çıkışa engel olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin bu yüzden delinmesi gerekiyor.

Anlaşma zamanında iyi düşünülüp kaleme alınmış; bazı sınırlamalar getiriyor ve savaş gemilerinin 21 günden fazla Karadeniz’de bulunmasını yasaklıyor. (13)

Uluslararası anlaşmaların Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile değiştirilmesi ve anlaşmalardan çekilme konusunu tartışırken, bu tehlikeli durumları göz önünde tutmak gerekiyor…

***

Batı ile Rusya arasında Ukrayna üzerinden alevlenen kapışma, Montrö’yü yeniden gündeme getirdi.

ABD, bölgeye 2 savaş gemisi göndereceğini bildirdi.

Öte yandan Rusya da flaş bir açıklama yaptı:

Interfax haber ajansı, Rusya’nın Ukrayna sınırına yakın bir bölgede deniz tatbikatı yapacağını duyurdu.

Rusya Savunma Bakanlığı’nın açıklamasında tatbikat kapsamında en az 10 savaş gemisi ve 15.000 personelin bölgeye sevk edileceği belirtildi.

Açıklamada, “Kış tatbikat çalışmalarımız kapsamında 10’dan fazla amfibi ve savaş gemisi Karadeniz’e yönlendirilecektir” denildi. (14)

Rusların deniz kuvvetleri ağırlıklı olarak açık denizlere kapalı Hazar Denizi’nde konuşludur.

7 Ekim 2015’te sabah saatlerinde Hazar Denizi’nde bulunan 4 savaş gemisinde IŞİD hedeflerine 26 füze fırlatılarak, 11 ayrı hedef imha edildiğini unutmadınız umarım. (15)

ABD’nin Karadeniz’e çıkartacağı iki savaş gemisine karşı, Rusya’nın Hazar Denizi’nden yönlendireceği 10’dan fazla gemi Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’i korkutacaktır.

Muhtemelen kendisine “NATO üyeliği” veya birkaç savaş gemisinin Ukrayna’ya “hibe” edilmesi havucu uzatılacaktır.

Bu olasılıkların her ikisini de Türkiye’nin engellemesi mümkündür:

Türkiye, Ukrayna’nın NATO üyeliğine onay vermezse bu plan yatar.

Geriye “hibe” konusu kalır ki, bu da Montrö’yü delmek için “sözleşmeyi arkadan dolanma” olarak değerlendirilip, savaş gemilerinin geçmesine Türkiye izin vermeyebilir.

Hibe olayı, tıpkı iç hukukumuzdaki “kanuna karşı hile” (16) gibi değerlendirilebilir…

Böylece dünyadaki tek huzur denizi olan Karadeniz’e ABD’nin girmesi engellenir…

Böyle bir durum karşısında Rusya, Çin ve diğer bölge ülkelerinin Türkiye’nin yanında yer alacağına kuşku yoktur…

***

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin delinmesi, Türkiye ve Rusya bakımından hayati önemdedir.

ABD ve AB’nin bizim bilemediğimiz nedenlerle Reis’e “tutsak” muamelesi yapmaları, onu baskı altına alarak egemenlik haklarımızdan taviz koparmaları olasılık dahilindedir.

Buna karşılık, “milli birlik ve bütünlük içerisinde” hareket edip, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin arkasında toplanarak, düşmanca planları boşa çıkartmak yurtseverliğin bir gereğidir…

İç siyasetteki hesaplaşmaları sandık önümüze geldiğinde görürüz; milli konuları uluslararası plana taşımak; aymazlıktır, fırsatçılıktır ve hainliktir…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) İhsas-ı rey: Oyunu/tarafını belli etme.

(2) Hakimin reddi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu 36. maddesinde düzenlenmiştir.

MADDE 36- (1) Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde, hâkimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir:

a) Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması.

b) Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği hâlde görüşünü açıklamış olması.

(3) Yetkide paralellik ilkesi, bir idari işlemi yapmaya yetkili olan makam veya organın söz konusu işlemi geri alma, kaldırma, değiştirme ve düzeltme konusunda da yetkili olmasını ifade ederken, usulde paralellik ise söz konusu makam ya da organın bu yetkisini aynı usullerle kullanması kavramını ifade eder şekilde …

(4) Egemenlik, (ya da hâkimiyet), bir toprak parçası ya da mekân üzerindeki kural koyma gücü ve hukuk yaratma kudretidir. Bu güç siyasi erkin dayattığı yasallaşmış bir üst iradeyi ifade etmektedir.

Egemenlik aynı zamanda bir devletin ülkesi ve uyrukları üzerindeki yetkilerinin tümünü ifade eder.

  • Mutlaktır, başka bir güç tarafından sınırlandırılmamıştır.
  • Bölünemez ve devredilemezdir.
  • Sürekli ve kesintisizdir.

(5) https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylarin-ardindaki-gercek/lozani-hatirlamak-1775399

(6) “1914 yılında, 2.5 milyon kilometrekare olan topraklarımız, 9 yıl sonra 780 bin metrekareye düştü. Kurtuluş Savaşı’na girerken hedef Misak-ı Milli’ye sahip çıkmaktı…

MİSAK-MİLLİ HEDEFLERİMİZİ KORUYAMADIK

Maalesef hem batı hem de güney sınırlarımızda Misak-ı Milli hedeflerimizi koruyamadık. Dönemin şartları itibarıyla bu durumu mazur görenler, göstermeye çalışanlar olabilir. Bu yaklaşımı bir yere kadar mazur görmek mümkündür. Asıl vahimi, zorunluluklardan kaynaklanan bu durumu esas olarak kabul edip kendimizi tamamen bu kabuğun içine hapsetme anlayışıdır. Biz işte bu anlayışı reddediyoruz. Türkiye’yi 1923’ten beri böyle bir kısır döngüye hapsedenlerin amacı coğrafyamızdaki bin yıllık varlığımızı, Selçuklu ve Osmanlı geçmişimizi bize unutturmaktır.”

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/cumhurbaskani-erdogandan-misak-i-milli-mesaji-40252990

(7) “Aslında, dünyada tüm yapılan anlaşmaların zamanın akışı içerisinde güncellenmesi gerekir. Lozan’ın da bu şekilde tüm bu gelişmeler karşısında bir güncellenmeye ihtiyacı var. Bu güncellenme, sadece Türkiye için değil Yunanistan için de faydalı olabilir.”

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-erdogandan-bu-kez-ciprasa-canli-yayinda-lozan-cevabi-40671166

(8) https://tr.euronews.com/2020/01/06/erdogan-kanal-istanbul-montro-nun-tamamen-disinda-olan-bir-sey

(9) https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-56640091

(10) https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/ilk-uluslararasi-konferansa-katilan-biden-abd-geri-dondu-6269930/

(11) https://www.haber7.com/dunya/haber/3074605-biden-resmen-acikladi-abd-cin-ve-rusyaya-savas-ilan-etti

(12) https://www.milligazete.com.tr/haber/5945666/abd-turkiyeyi-dusman-ilan-etti

(13) https://www.trthaber.com/haber/gundem/montro-sozlesmesi-neleri-kapsiyor-571694.html

(14) https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/abd-karadenize-savas-gemisi-gondermeyi-dusunuyor-6363142/

(15) https://www.sozcu.com.tr/2015/dunya/rusya-hazar-denizinden-atilan-fuzelerle-isidi-vurdu-953453/

(16) Kanuna karşı hile; yasa koyucunun yasakladığı bir işlem veya sonuca, başka bir hukuki işlem ile ulaşılması olarak ifade edilir. Şöyle ki; yasa koyucu tarafların yaratmak istediği sonucu yasaklamış fakat taraflar hukuka uygun başka bir işlem tesis ederek yasa koyucunun yasakladığı sonuca ulaşmışlardır.

Yine dürüstlük kuralı, kanuna karşı hilenin önlenmesinde işlev görür. Kanuna karşı hilede kanun tarafından öngörülen bir yasağı delmek için dolambaçlı bir yola başvurulur ve kanunun başka bir hükmünden yararlanılarak, sözü edilen yasak dolanılmak istenir.

TMK m. 2 hükmüne göre: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir