• “BİZİM OĞLANLAR”!..

     TDK Sözlüğünde bilinç: İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği olarak tarif ediliyor. Ansiklopedilerde: “Bir kişinin kendi varlığının/var oluşunun, duyularının, düşüncelerinin, çevresinin farkında olması” olarak tanımlanır. Bilinç, çoğu kez “farkında olma, farkındalık” ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Ceza Kanunumuzda bilinçli taksir; taksir ile kast arasında yer alan bir kusurluluk durumunu ifade eder. Bilinçli taksir halinde kişi, istemediği neticeyi öngörmüştür, ancak; yeteneği, şansı ve tecrübesi gibi faktörlere güvenerek, neticenin gerçekleşmeyeceği inancıyla iradi hareketini gerçekleştirmiştir, şeklinde açıklanır. Özetle; “bilinç” olabileceklerin farkında olunması halinde var sayılır… *** Bir de “bilinçaltı” (subliminal), diye bir kavram vardır. Bilinçaltı, (eskilerin deyimiyle; “şuuraltı”) bilinç dışı olmakla birlikte, istendiğinde kapsamındakilerin bilince çağrılabildiği zihin bölgesidir. Demek ki, bilinçaltındaki bilgiler, bilinç alanına…

  • SÖYLEMEDEN GEÇEMEM!..

      Ne yalan söyleyeyim; hayranı değilim o adamın. Takipçileri arasında da yokum, çok şükür. “Bravo” diyeceğim sözlerin onun ağzından çıkmayacağına yüzde bin eminim. O bakımdan, gözümüzün içerisine bakarak yalan konuşacağını anlayabiliyorum… *** Haberi Anadolu Ajansı’ndan öğrendim. 8. Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın ölüm yıldönümü nedeniyle bir “twit” atmış. Utancımdan yerin dibine girdim. Bir adam bu kadar mı cahil olur diye kendi kendime söylendim. Hayır hayır, cehaletle ilgisi yok bunun. Ondaki bilinçli bir hainlik ve pişkinliktir. Ulu Önderimiz Atatürk’ün fikirlerini ve hatırasını sıradanlaştırmakla görevli olduğuna kuşkum yoktur. Küresel güçlerin elemanı olduğu her halinden bellidir. Asıl zoruma giden: İhanet görevini Atatürk’ün koltuğunda oturarak yapıyor olmasıdır. Bir de gözlerinin içerisine bakarak yalan söylediği milyonların mağduriyeti……

  • “SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI”NI SOKAĞA ÇIKARAK KUTLADIK

    Paramız yok! “Paralar ne oldu?” sorusunu sormuyor, cevap da aramıyoruz. Zamanı değil! Bu yüzden 2-3 haftalık “genel karantina” uygulayamıyoruz. Para basıp halka dağıtarak, evde kalmalarını sağlama seçeneğini de devre dışı. Bunun da nedenini sorgulama zamanı değil tabii! Ne kalıyor geriye: Hem üretime devam edeceğiz hem de “evde kal” komutuna riayet edeceğiz! Üretime devam edeceğiz ki, ekonomimiz çökmesin. Evde kalacağız, sağlık sistemimiz çökmesin. Sağlık sistemimiz çökerse; solunum cihazı takmak suretiyle hayatı kurtarılabilecek pek çok insanın kaybedilmesine seyirci kalabiliriz. Bunun vicdani sorumluluğu sağlık sisteminin çökmesine neden olanların üzerinde kalacaktır elbette. Sağlık sistemimiz çalışır halde kalır da salgın kontrol altında yayılırsa, bu belayı en hafif şekliyle atlatabiliriz. Bunun hayati önemde ikinci bir yararı…

  • “TANE” TANE!..

      İdare Hukuku kavramları olan; “yönetim” ve “hükümet”  sözcüklerinin anlamlarını bilmeyenler, doğal olarak “merkezi yönetim” ile “yerel yönetim” farkını da ayıramazlar. Hal böyle olunca, “merkezi yönetim” yerine “merkezi hükümet” demekte bir sakınca olmasa da, “yerel yönetim” yerine “yerel hükümet” denilince, kocaman bir çam devrilmiş olur.[1] Tıpkı, madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb. için kullanılan  “tane” sözcüğünün insanlar (şehitler) için kullanılmasında olduğu gibi… Şehit sayısını verirken bu hatayı yapan Reis’i, en ağır ve acımasız şekilde eleştiren TV kanalları, koca koca profesörlerin Coronovirüs’ten hastalananların “tane” ile saymalarının hoş karşılanmış olmasını garipsedim… Aynı hataya düşen (Fox TV ve Halk TV) haber sunucularının bu durumunu fırsat bilip, bundan azami şekilde yararlanmaya çalışan İçişleri…

  • “CORONAVİRÜS” BİR MUSİBET[1] DEĞİLDİR!..

    Darwin’in Evrim Teorisini Tanrı’yı “inkâr etmek” olarak kabul eden anlayışın, kendini ciddi bir şekilde gözden geçirme zamanı geldi. Kimine göre laboratuvarda üretilen Covid-19 adlı virüs, biyolojik savaşın en etkili son silahıdır. Kimine göre ise daha önceden bilinen Coronavirüs ailesinin MERS-CoV, SARS CoV,[2] gibi virüslerinin “mutasyon”a[3] uğramış halidir. Bu tartışmaya katılmadan önce, “evrim” ne demektir onu da bilmek gerekir. Evrim, biyolojide canlı türlerinin nesilden nesile kalıtsal değişime uğrayarak ilk halinden farklı özellikler kazanması süreci olarak tarif edilir. Evrim sözcüğü tarif edilirken “mutasyon” sözcüğüne de atıf yapılır: Modern biyolojinin temel taşı olarak kabul edilen evrim, bir canlı “popülasyon”unun[4] genetik kompozisyonunun rastgele mutasyonlar yoluyla zamanla değişmesi anlamına geliyor. Mutasyonu kabul edip, evrimi reddetmek…

  • “KORONA”DAN BETERSİN HACI ABİ!..

    1970’li yılların sonuna doğru “Karma Ekonomi”yi benimseyerek mucizeler yaratan Çin Halk Cumhuriyeti,  aylar önceden bütün dünyayı uyardı… Zorunlu gördüğü koyduğu yasaklara uymayanlara da en sert tedbirleri uyguladı; “bana bir şey olmaz”, “bende bir şey yok”, “gayet iyiyim” diyerek, kafasına göre hareket edenleri; ucuna ağ takılı uzun sopalarla keklik gibi avlayıp, karantinalara tıktı… Sen bu haberleri televizyondan duyunca ne yaptın Hacı Abi? CIA’nın; “Doğu Türkistan’da Uygurlara işkence yapılıyor, Uygur kızlar zorla Çinlilerle evlendiriliyor,  Türkler toplama kamplarında asimilasyon programına alındı, Doğu Türkistan’da ibadet yasaklandı” yalanlarını Sosyal Medya’da paylaşıyordun… Yalan mı?.. *** Çin, kimine göre “biyolojik savaş” kimine göre “Corona” serisi virüslerin doğal mutasyonunun bir sonucu olarak tarif edilen bu melanete karşı, seferberlik…

  • GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYE!..

    Gazeteler ha bire yazıyor, uzmanlar açıklıyorlar: “Coronavirüs” SARS’tan daha tehlikeliymiş. Peki, SARS neymiş? “Severe Acute Respiratory Syndrome”un kısaltması. Türkçesi: “Şiddetli Akut Solunum Yolu Sendromu”. “Akut” ne demek? Akut, tıp biliminde “hızlı başlayan” veya “kısa süreli” olan hastalıkları ya da her iki durumu birden ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Ne kalıyor geriye bilinmeyen kelime: “Sendrom”. O da: Birbiriyle ilişkisiz gibi gözüken fakat bir araya geldiklerinde tek bir olgu olarak değerlendirilen bulguların bütünü olarak tanımlanıyor… Şimdi biraz anlaşılır gibi oldu cümle! Doktorları anlamak için ne çok şey bilmek gerekiyor! *** Kasım 2002-Temmuz 2003 tarihleri arasında Hong Kong’da başlayan SARS salgını, dünya çapında 37 ülkede; 8422 vaka ile 912 ölüm olayına neden…

  • YETTİ ARTIK YETTİ!..

    Çıkarlarımız hangi ülkelerle örtüşüyorsa dostumuz onlardır!.. Münferit olaylar üzerinden ülkeler “dost” veya “düşman” ilan edilemez. Devletlerarası ilişkilerde sürekli dostluklar veya düşmanlıklar olmaz. Uluslar ilişkilerini, ulusal çıkarlarına göre yürütülürler. Anlaşmalarda, ittifaklarda öncelikle bu hususlar gözetilir… *** Örneğin; “Rusya düşmanımızdır” sözü, İkinci Dünya Savaşı sonrasına uygun bir Soğuk Savaş sloganıdır. Hukuki, siyasi ve ahlaki bir değeri yoktur. Aynı şekilde, “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin” sloganı da öyledir. Bir ülke için peşinen “dostumuzdur” denilebilen durumda, başka bir ülke için de “düşmanımızdır” denmek zorunda kalınabilir!.. Oysa her iki söz de son derece tehlikelidir. Ölçü; geçmiş değil, şimdi veya gelecek zaman olmalıdır… Geleceği kesin olarak görmek olanaklı olmadığından, bir ülkeyi peşinen “dost” veya “düşman” …

  • K A D I N L A R I M I Z!..

    8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun! Kadınlar; kocaları, erkek arkadaşları ve yakın akrabaları tarafından öldürülüyorlar. Geçen yıl kadınların 52’si sokak ortasında; 292’si “güven içerisinde” evlerinde öldürüldü… ***  Bütün katillerin bahanesi hemen hemen aynı namussuzluğa bağlı: “Kıskançlık” ve “namus”!.. *** Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, yıllara göre öldürülen kadın sayılarını açıkladı: Son on yılda 3 bin 78 kadın, erkek cinayetlerine kurban gitmiş. Öldürülen 474 kadın anne, 7 kadın da hamileydi. Böylece “namus belâsı”na katledilen annelerin sayısı 781’i buldu… Geri kalanlar müstakbel anneydi… *** Balkan savaşlarından itibaren; miting kürsülerinde, milli mücadelenin her alanda örgütlenmesinde, her cephede ve cephe gerisindeki ağır hizmetlerde erkeklerinden geri kalmayan, hatta daha çoğunu yapan annelerin-kadınlarımızın hakkını asla…

  • ELEŞTİRİ ZAMANI DEĞİLDİR!..

    Türk askeri cephede görev icra ederken; maneviyatlarını olumsuz şekilde etkileyecek sözler etmek, “beşinci kol”[1] faaliyeti kabul edilebilir. Pek çok ülkede, bu tür gevezelikler cezai yaptırıma[2] bağlanmıştır. Asker komutanından emir alır, komutan siyasi otoriteden. Her ikisi de aldığı emri yerine getirmekle görevlidirler. Verilen emirlerin, hatalı olup olmadığını tartışamazlar; geriye dönük emirleri sorgulayamazlar. Aksi halde askerler, ülkeleri için ölmeyi ve öldürmeyi başaramazlar! Askerlik böyle bir meslektir işte… Bu yüzden askeri bir harekât devam ederken, ağzımıza geldiği gibi konuşmamamız, sözlerimizi tartarak çıkarmamız gerekir. Askeri, yerli yersiz eleştirmek doğru değildir… *** Bununla birlikte halkın “doğru bilgi edinme hakkı”[3] vardır. Yurttaşlar, bu ihtiyaçlarını; yerine göre kamu kurumlarından, yerine göre de basın yayım organlarından giderirler. “Bilgi…