KONUK YAZARLAR

KİLİSEDE NAMAZ KILMAK!..

İşgal altındaki Aydın İlimize bağlı EşekAdası’na ziyarette bulunarak[1], ciddi bir tahrik operasyonuna imza atan Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu,  şimdi de Papa’ya haber saldı.

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ile ilgili kararı kınamasını, dünyayı ayağa kaldırmasını istedi!..[2]

Katerina, Ayasofya’nın Türkiye’nin “iç meselesi olmadığını” ileri sürdü.

Hanımefendinin devleti adına yaptığı bu çağrı, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar büyük bir devlet adamı olduğunu bir kez daha kanıtladı.

Atatürk, uygun görseydi; hiç kuşku yok ki, Ayasofya’nın tapusuna “müze” yazılması buyruğunu da verebilirdi.

İtiraz eden mi olacaktı?

Ama O,  öyle yapmadı:

Tapu kaydına “cami” yazdırdı!

Ve:

Bakanlar Kurulu kararı ile Ayasofya’nın “müze” olarak kullanılmasına karar aldırdı…

***

Bütün bu gelişmeler 1934 ve 1936 yıllarında yaşandı.

O yıllarda dünyada, özellikle de çakın çevremizde neler olup bittiğini bilmezsek, bu kararın anlamını da kavrayamayız.

Sıradan dindarlar gibi Ayasofya avlusunda yatıp kalkarız…

***

Gelin Ulu Önderimizin “ihanet ettiği” tarihe dönüp şöyle bir bakalım:

Fatih Sultan Mehmet Han tarafından camiye dönüştürülen Ayasoyfa Katedrali’nin, 1934 yılında altında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün de imzası bulunan bir Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürülmesi siyasi bir karardı.

Erdoğan tarafından 10 Temmuz 2020 tarih ve 2729 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yeniden camiye dönüştürülmesi de aynı nitelikte siyasi bir kararsa buna kimsenin bir diyeceği olamaz.

Hele de yabancıların bu karara itirazlarına egemenlikle ilgili olduğundan itibar edilemez…

İç kamuoyuna dönük mesaj vermek amacıyla bu karar alındıysa, her kanattan yapılan eleştiriler haklı ve yerindedir…

Çağdaş ülkeler dünya mirası kabul edilen yapıları, bu şekilde iç politikaya malzeme yapmazlar…

Bütün yeryüzünü mescit kabul eden Müslümanlar da ibadetlerini kiliselerde yapmaya tenezzül etmezler…

***

Şimdi de sözü Tevfik Rüştü Aras’a bırakalım.

1883 Çanakkale doğumlu Tevfik Rüştü Aras, 1920-1938 yılları arasında 5 dönem milletvekilliği, 1925-1939 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı yapmış İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden bir siyaset adamı ve yazardır.

Atatürk’ün Dış Politikası (Kaynak Yayınları, İstanbul 2003, s.133-149) adlı eserinde şöyle diyor:

“1933 yılında iktidara gelen Hitler, aynı zamanda İtalya’da uzun süredir iktidarda olan Mussolini Türkiye için tehditti.

O tarihlerde en yakın en ciddi tehdit kuşkusuz İtalya’ydı. Burnumuzun dibindeki 12 ada İtalya’nın egemenliğindeydi. İtalyan denizaltıları Akdeniz’de ticaret gemilerini batırıyordu. Bunlara “esrarengiz denizaltılar” deniyordu. Resmi olarak bir şey söylenemezse de İtalya’nın yaptığı belliydi. Bu konu uluslararası sorun haline gelmişti.

İtalya, Arnavutluk ve Yunanistan’ı da tehdit ediyordu. Aynı zamanda Türkiye’yi de tehdit ediyordu.

Mussolini’nin ölçüsüz istekleri ve planları Türkiye’nin tepkisini çekiyordu.

Atatürk’ün Mussolini’yi kastederek; ‘Bana tekrar çizmelerimi giydirmesinler’ sözü buna bir cevaptı.

İşte bu durum için bölgede bir savunma hattı kurmak gerekiyordu.

Atatürk yönetimi Balkan Paktı için kolları sıvadı…

İşte bu tarihlerde Bakanlar Kurulu Kararı ile Ayasofya müzeye dönüştürülmüştür.

Yunanistan, Yugoslavya ve Bulgaristan Ortodoks’tur.

Bunlar için bu caminin anlamı var. Avrupa ülkeleri için değil.

Balkan ülkeleri için alındı, mesaj onlaraydı. Amacı da birliğin kuvvetlenmesiydi. Yani siyasi bir jest.[3]

Ulu Önderimizin “müze” kararına rağmen, Ayasofya’yı 1936 yılındaki kadastro çalışmalarında tapuya “cami” olarak kaydettiğini asla akıldan çıkartmayalım.

Gerçek durumun böyle olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu olayı “tarihe ihanet” olarak nitelemesi ise,  hiçbir şekilde kabul edilemez.

Bu şekilde davranarak asıl tarihe ihaneti kendisi yapmıştır!..

Reis’in yanında işinin erbabı bir tarihçi olsaydı, bu duruma düşer miydi?

Kim bilir belki de bilinçli olarak yıpratılıyor, onu bilemem elbette.

Türkiye’de siyaset “ince” yürütülüyor, onu yakından izliyor ve görüyorum…

***

Kuşkusuz bir Cumhurbaşkanından her konuda bilgi sahibi olması beklenemez.

Ker konuda bilgisi olamaz da zaten.

Cumhurbaşkanlarının etrafında;  işinin uzmanı, her konuda yeteri kadar danışmanların olması beklenir ve bu son derece doğaldır.

Bir de Devletin hafızası vardır.

O da Devletin arşividir, ona da ihtiyaç duyuldukça başvurulur.

Devlet arşive başvurmama gibi bir aymazlık asla af  edilemez!

Üst düzey bürokratların da işlerini çok iyi bilmeleri gerekir.

Devlet kurumları bu şekilde organize edilirse, hatalar en aza iner veya hiç hata yapılmaz…

***

Çağdaş hukuk devletlerinde; devlet kadrolarına partililer, yandaşlar ve akrabalar doldurulmaz.

İstihdam, liyakat esasına göre yapılır.

Mülakat” gibi hileli yollara asla başvurulmaz.

Ancak o zaman israf azalır, hizmetler halka en iyi şekilde ulaştırılabilirler.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın geçenlerde ekrana yansıttığı torpille işe alınmalar, siyasi iktidarın yüz karası olarak hatırlanacaklardır.

Utanç vesikasıdır!

Büyük olasılıkla her taraf böyledir; bu çarpıcı örnek kamuoyuna iyi ki de yansıtılmıştır…

Belki ders alınır…

***

Aklıma gelmişken yüksek makamlara bir öneride bulunayım:

Önce tespitimi aktarayım:

Erdoğan’ın danışman kadrosunu acilen yenilemesi, Devletimiz açısından elzemdir.

“İtibardan tasarruf yapılmaz” sözü doğrudur belki, ama bu önerme “masraflar” için geçerli olamaz.

Masraf yapmakla, itibar kazanılamaz!

Nitelikli ve vicdan sahibi uzmanların -sayısı ne kadar fazla olursa olsun- siyasetten gelen üst düzey yöneticiler yanında görev yapmalarına kimse “israf” diyemez.

Reis’in yerinde olsam, -ünlem işareti- danışmanlarımı “sol görüşlü” ve özellikle de “muhalif” olanlardan seçerdim…

***

Yemin ederim; hiçbir beklentisi olmadan en acımasız eleştirileri yapanlar, birinci tercihim olurdu.

Ancak o zaman tartışmalar en aza inebilir…

Zira “sosyalist disiplin” ile yetişmiş insanlar, -artık mikroskopla bile bulunmaları bile zordur-  kolay kolay kamu malına el uzatamazlar!..

Hak etmediği şeylere yan gözle bile bakmazlar.

Haksızlık ve zulüm karşısında dilsiz şeytanlar gibi susmazlar.

Birinin hırsızlık yaptığını duysalar, utançlarından yerin dibine girerler.

Böyle insanlar, hiçbir şekilde üç maymunu oynayamazlar!

İnanın, bu son tespitim, somut hayattan kanıtlarını almış yalın bir gerçekliği  anlatıyor!

İstisnalar da var tabii ki, onlar kaideyi bozamazlar…

Onları da görmeyiverin…

Av. Cemil Can

[1] https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/son-dakika-yunanistan-cumhurbaskanindan-turkiyeye-tahrik-5901140/

[2] https://www.cnnturk.com/dunya/dunya-turkiyenin-ayasofya-kararini-konusuyor-yunanistandan-ilk-tepki

[3] https://www.aydinlik.com.tr/haber/ayasofya-karari-ve-mahmut-esat-bozkurt-213282

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir