KONUK YAZARLAR

ALDATILACAK NE ÇOK İNSAN VAR!..

HDP_1

Genel aftan önce af dileyenler!

Başbakan’ın “cezaevleri boşalacak” sözleri ile dile getirdiği genel affa karşı en ciddi tepki cezaevindeki komutanlardan geldi. “Genel afla” 40 bin kişinin katili Öcalan da affedilecekse, biz ölene kadar cezaevinde kalmaya razıyız dediler. Yeni CHP’nin Grup Başkanvekili Engin Altay, genel affın ancak “toplumsal mutabakatla” yapılabileceğini belirttikten sonra, “Buna da Erdoğan değil halk karar verir” demiş… Yürürlükteki Anayasaya göre, af kanununu çıkartmak için Meclis’in beşte üçünün oyu yeterlidir. AKP ile BDP’nin oyları buna yeter. Yeni CHP içerisindeki PKK ve cemaat sempatizanlarını da eklediniz mi, af kanununu rahatlıkla çıkarabilirler. Demek ki, hükümetin PKK’yı af etmek için halka sormasına gerek yok!.. Tıpkı Ülkenin Doğu ve Güneydoğusunu “Kürdistan” haritasına katan Barzani’nin, Diyarbakır’da devlet başkanı gibi karşılanışını sormadıkları gibi…

Parti sözcüsü Haluk Koç, ”Demokrasi içinde mücadele eden herkesle ittifak ederiz” diyerek, PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin “demokrasi içerisinde” mücadele ettiğini, CHP adına kabul etmiştir. Öte yandan, Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, “Başta Gezi direnişinin simgesi olan Beyoğlu olmak üzere, İstanbul’da bütün kesimlerle güçbirliği yaptık” diyerek, CHP-HDP (PKK) ittifakına meşruiyet zemini hazırlama çabası içerisine girdi. Demek ki, şimdi de sıra seçmene gelmiş. Beylerin işaret buyurdukları gibi oylarımızı getirip PKK’ya vereceğiz, öyle mi? Emriniz başımız üstüne!.. Sevsinler sizin gibi sosyal demokratları!.. CHP adına söylenen bu tutarsız sözlerden, partinin “genel af” ve “seçim ittifakları” konusundaki kurumsal tavrının ne olacağı aşağı yukarı belli olmuştur. Bu defa sözlerin ağızlarda evelenip gevelenmesine aldanmayacağız!..

Peki, geçen genel seçimlerde “genel affı” ilk defa ağzına alan kimdi? Allah aşkına bu sözleri söyleyen biri, CHP’nin başında bir saniye durabilir mi? Siz CHP’nin son kurultay delegeleri! Vatan haini olmadığınızı biliyorum, “Basra harap olduktan sonra”(1) mı harekete geçeceksiniz? Olağanüstü kurultayı bir haftada toplayıp, bu hainlerin icabına bakabilirsiniz!.. Taze kan alarak seçimlere gitmek varken, bu topal ördeklerle yola devam etmenin ne anlamı var!..

Yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Diyarbakır buluşmasını “yerel seçim şovu” gibi niteleyerek, sıradan basit bir olay gibi göstermesini içinize sindirebiliyor musunuz? Bu sözler, bölünmeye verilen dolaylı destek değil midir?.. BOP’un bir aşaması olan Diyarbakır buluşmasında; Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ilk defa “Kürdistan” sözcüğünü kullandıktan sonra, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de Doğu Anadolu’ya, “Kuzey Kürdistan” diyerek, bölünme konusundaki ittifakın “zaferi”ni ilan etmedi mi?.. Devletin fiilen sahadan çekilmiş olduğu bu coğrafyada, terör örgütü PKK denetimi sağlıyorsa ve bu örgütün cezaevindeki başı Abdullah Öcalan hükümet ile anlaşmalar yapabiliyorsa, bölünmenin ilk aşaması tamamlanmış demektir! Bu vahim durumu, “yerel seçim şovu” gibi göstermek, bölünme tehlikesini bir süre daha gizlemek ve gelişmelere destek vermek anlamına gelir!.. Yerin yedi kat altından bile uğultular geliyor, ama siz hala derin uykudasınız. Uyanın artık!..

Ey Kemal Kılıçdaroğlu; “Kürdistan Bayrağı”nın dalgalandığı bir mitingi, AKP’nin yerel seçim şovu olarak nasıl gösterebilirsin! Anlaşılıyor ki, kafanın çapı, bu işleri kavrayacak genişlikte değil, bari önümüzden çekil!..

***

YeniAnayasa,YeniCHP veYeniTürkiye!..

Yeni” sözcüğü bu dönemin en kalleş sözcüğü oldu. Irak’ı “birlik” sözcüğü ile bölen ABD, yenileşme ve çağdaşlaşmanın yolunu “yeni” sözcüğü ile tıkadı. “Yeni” Anayasanın ise durumu malum. Morga kaldırıldı. “Yeni” CHP ise yerlerde sürünüyor. Yetmezmiş gibi bir de YeniTürkiye’yi devreye soktular. “Yeni” Türkiye, doğusu olmayan, yönü belirsiz bir ülkedir artık. Aynı şekilde bütün anormallikler de “normalleşme” sözcüğü ile kamufle edilmedi mi?… Demokrasinin önüne konan “ileri” sözcüğü kadar aldatıcı olanı ise, hiçbir zaman bu millet görmedi!..

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun AKP tarafından dağıtılmasından sonra, masada figüran olarak oturan Yeni CHP’den Atilla Kart ile Yeni MHP’den Faruk Bal, kullanılmış bir mendil gibi çöpe atılmanın mahcubiyeti içerisinde, masayı dağıtan Meclis Başkanı Cemil Çiçek’i eleştiriyorlar. O masada ne işiniz vardı diyenlere ise, Atilla Kart’ın yanıtı acizliğin ötesinde, zavallılığını da göstermek bakımından ibret vericidir. Kart, AKP’nin ne yapacağını “tahmin” ederek, bu yapılacaklara karşı önlem almak için Anayasa uzlaşma Komisyonu’nda görev aldık diyormuş. Bre gafil, AKP ne yapacağını yıllar önce açık açık söylemedi mi? Adamlar “demokrasi tramvayına” binerek, gidecekleri yere kadar çoktan gitmişler bile. Bizimkiler hala ne yapacaklarını “tahmin” etmeye çalışıyorlar… “Kurucu Meclis” olmadıkları halde, kendilerini kurucu meclis yetkileriyle donanmış gibi kabul eden Meclis’te, AKP”nin “kırmızı çizgilerine” boyun eğen Yeni CHP yönetimi, AKP’nin “yeni” bir anayasaya ihtiyaç duymadığının farkında bile değil. 2010 Halkoylaması ile istedikleri düzenlemeleri geçiren siyasi iktidar, bu şekilde yargıyı ele geçirdikten sonra, karşıdevrimini de tamamlamış ve Atatürk Cumhuriyet’ini yıkmıştır. Dediklerim anlaşılmıyor mu? Bu yıkım ile demokrasinin temelini teşkil eden “kuvvetler ayrılığı ilkesi” de yok edilmiş ve Türk Silahlı Kuvvetleri “kafese” kapatılmıştır!.. Hatta denebilir ki, yargı yetkisi kabul ettiğimiz İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru yolu da ciddi engellerle donatılarak, hak arama yolları iyice daraltılmıştır. Bu nedenlerle “yeni” bir anayasaya, sadece başkanlığa hevesli olan Erdoğan’ın ihtiyacı vardır. AKP’nin gerici iktidarına engel gibi duran bazı Anayasa hükümleri bulunsa da, onları zaten “yorum” ve “fetva” yollarıyla aşıp, diledikleri gibi genişletip, daraltarak kullanabiliyorlar… Tıpkı türbanın Meclis’e sokulmasında olduğu gibi… Meclis’te çoğunluğu olan AKP iktidarı, demokrasinin olmazsa olmazı “laiklik ilkesi”ni görmezden gelince, güya İçtüzük’te türbanın Meclis’e girmesini yasaklayan bir hüküm bulamamıştır!.. Oradan bakılırsa, İçtüzük’te padişahlığı da yasaklayan bir hüküm yok!.. Hatta Doğu Anadolu’da “Kuzey Kürdistan”ı kurmayı da yasaklamıyor o kutsal içtüzüğünüz… Ne yazık ki, bu noktada da en anlamlı destek, yine güzellik uykusuna yatmış muhalefetten gelmiştir!..

***

CHP-HDP(PKK) İttifakı!

İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, İstanbul’da CHP ile PKK’nın Batı için kurduğu Halkların Demokratik Partisi (HDP) ittifak mı yaptı diye iki haftadır soruyor… Cumhuriyet gazetesinin 21 Kasım günü attığı manşete göre; CHP, HDP ile örtülü temas yürütüyormuş… HDP, kendi adayını çıkartmama karşılığında “etkili bir başkan yardımcılığı ile ilçeyi bize bırakın” koşulunu ileri sürüyormuş!.. CHP ise, ancak 3 ilçe belediye başkanlığını vermeye razı! Bu konudaki temasları CHP’li olmayan CHP İl Başkanı Oğuz Kağan Salıcı ile imar yolsuzlukları nedeniyle CHP’den atılan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül yürütüyormuş… Gelen ağır eleştiriler ve tepkiler üzerine Kılıçdaroğlu, manşet çıkan bu rezillikten 2 gün sonra, bozulan imajını düzeltmekle görevli Cumhuriyet gazetesi yazarı Utku Çakırözer’ı çağırıp, bir “çakma mülakat” yapmışlar… Kemal Bey, sonunda “CHP-HDP ittifakı doğru değildir” demek zorunda kalmıştır!.. CHP’nin bütün düşmanları bir araya gelip kafa kafaya verse, yemin ederim, bu adamın CHP’ye verdiği zararın milyonda birini veremezler!..

2013 yılında Atatürk’ün CHP’sini, ülkemizde “Şeriat tehlikesi yoktur” diyen, Seyit Rıza hayranı bir çapsız adam yönetiyor. Kemal Bey’in bu “isabetli” tespitinden sonra, türban bile 4 kadının saçları üzerinde, özgürlük postuna bürünerek Meclis’e girdi. Seninki mutluluktan havalara uçtu. Ardından iktidar, kızlı-erkekli evler tartışmasını başlattı. Bu tartışma ile öğrenci yurtları da ayrıldı. Yetmedi tabi. TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, karma okulların da kapatılacağını açıkladı… Kim bilir bizimki şimdi ne kadar mutludur! İmam Hatip okullarındaki korkunç artış bir yana, 4+4+4 ve çocukların Kuran kurslarına kaydından söz bile etmiyorum artık. Çünkü CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, şeriat tehlikesine karşı gerekli önlemleri aldığı kesin!?..

Şu işe bakın hele! CHP ile HDP yani PKK, yaklaşan yerel seçimlerde ittifak yapacaklarmış! Bu durumda doğal olarak CHP’ye verilecek oylar PKK’nın hanesine yazılacaktır. Atatürkçüleri PKK’nın siyası uzantısı olan bir partiye oy verdirmek kime kısmetmiş! Ne yazık ki, hesap uzmanı Kemal Kılıçdaroğlu ile geldiğimiz yer burasıdır ve onun bu son hesabı tutmayacaktır. Atadan CHP’liler bile ciddi ciddi CHP’ye oy vermemeyi tartışmaya başlamışlarsa, herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekir.Sakın ha bir şeyler yapmanın vaktini geçirmeyelim!..

***

Parti İçi Demokrasi!..

Yerel seçimlerde AKP için çalışmak başka nasıl olabilirdi?

Biliyorsunuz İstanbul’da CHP’li ilçe belediye başkanlıklarının sayısı 12’dir… (2) Yeni CHP’nin İstanbul İl Başkanı Oğuz Kağan Salıcı, bu 12 belediyeye, kazanılması kuvvetle muhtemel bir ilçe belediye başkanlığı daha ilave edip, SOROSÇULAR için bir köşeye ayırmıştır!.. Bu başkanlıklar “ulufe” olarak dağıtılacaktır!..

Kalan ilçelerin 17’sinde “eğilim yoklaması”, 9’unda “eğilim yoklaması” ve “anket çalışması” ile adaylar belirlenecekmiş… Oğuz Kağan, “Belediye başkanlığı ya da meclis üyeliği üzerinden ittifaklara ve pazarlıklara karşıyız. Bu konuda genel merkezin de il örgütünün de kararı kesin ve net”tir demiş… Salıcı’nın bir kaç hafta önce dile getirdiği, kaparo olarak verilmiş çeklerden burada söz etmeyeceğim. Utanma duygum beni engelliyor… Dilerseniz o konuya hiçbir zaman da girmeyelim…

Gerçekte Kılıçdaroğlu ve Salıcı’nın karşı olduğu ittifak, İşçiPartisi‘nin önerdiği, AKP’nin yıkılışını getirecek olan; CHP, MHP ve İP’nin güçbirliğidir... Muhalefet partilerinin hangisi önde ise, o bölgede oyları ona verip, AKP’yi geriletmeye, nedense Yeni CHP hiç razı değil!.. Deniz Baykal’ın “Küçük olsun benim olsun” kafası işte!.. Ayrıca “parti içi demokrasi”yi işleteceği vaadiyle yönetime seçilen Kılıçdaroğlu, CHP’nin güçlü olduğu ilçelerin adaylarının belirlenmesinde önseçime hiç yanaşmıyor!.. Bunun anlamı açıktır: Bundan böyle Yeni CHP’de gerçek CHP’lilere yer yoktur!..

***

Eğitimde Fırsat Eşitliği

Anamuhalefet partisi Yeni CHP, cemaat ile Erdoğan arasında devam eden ve dersanelerin kapatılması kararı ile zirveye ulaşan kavgada; cemaatin yanında yerini almış… Bir kez olsun ağzına “eğitimde fırsat eşitliği” kavramını almayan Kılıçdaroğlu, cemaatin dersanelerini savunma görevini acaba neden üzerine almıştır? CHP Genel Başkanlığı’na getirilmenin ne ödenmez diyeti varmış! Devlet okullarının imam-hatip okullarına dönüştürülmesine seyirci kalan “sosyal demokrat” Kemal Bey, “dindar ve kindar” nesil yetiştiren bu çağdışı eğitime hiçbir zaman karşı gelmemiştir. Ne atanamayan öğretmenlerin durumunu dile getiriyor ne de tüm dersanelerin kamulaştırılarak, devlet okullarına dönüştürülmesini isteyebiliyor.

Sen ey Tunceli İl Derneği Başkanlığı kapasitesi ile sınırlı düşünebilen Kemal Efendi! Devlet okullarında dersanelerle aynı düzeyde eğitim verilmesini talep etmek hiç mi aklına gelmiyor?!..

***

Batı’da kardeşiz de Doğu’da neden düşman olalım?..

Halkların kardeşliği” prensibi ile terbiye edilmiş Kürt solunun geldiği nokta; “Bağımsız Kürdistan” devletinin kurulmasıdır. Bu amaç için emperyalizmle işbirliği içerisinde ve emperyalizmin hizmetinde ikinci bir İsrail devletinin kurulmasına razı geliyorlar… Ayrılıkçı Kürtler, bu isteklerinin haklılığını(!) iki halkın birlikte yaşama koşullarının ortadan kalktığına bağlamaktadırlar! Türkiye’nin her noktasına dağılmış olan Kürtlerin, Doğu Anadolu’da bir an için “Bağımsız Kürdistan”ı kurduklarını varsayalım. O zaman nüfusunun çoğunluğu Batı’da yaşayan Kürtlerin durumu ne olacak? “ÖzgürKürdistan‘a mı göç edecekler, yoksa bugüne kadar olduğu gibi bulundukları yerlerde Türklerle kardeş kardeş mi yaşayacaklar? Batı’daki Kürtler, böyle büyük bir göçe acaba razı olurlar mı?.. Bu soruların yanıtı, bugün olup bitenleri kavramamız için anahtar görevi yapabilir…

PKK terör örgütü ile siyasi uzantılarının yapacakları en doğru hareket; emperyalizmin silahı olmaktan kurtulup, yaşadıkları topraklardaki egemen devletlerin özgür ve eşit yurttaşları olarak, demokrasi mücadelesine katılmaktır… Hem bölge halkları hem de kendileri için tek kurtuluş yolu ve en doğru siyasi duruş budur…

***

Kordineli” dinlemeler!..

Gazeteci ve yazarların kod isimlerle dinlenmesi üzerine, MİT ile koordineli çalışan yargıçların İstanbul Başsavcılığı’nca soruşturulmak istenmesine HSYK izin vermemiş. Öteden beri, yargıda cemaat yapılanması olmadığını savunan Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet’in ortaya çıkarttığı o belge için “Hükümet-yargı ilişkisinin inkar edilemez delilidir. İstihbaratçılarla işbirliği yapan yargıçlar tarafsız değillerdir” diyerek yine cemaatini korumuştur!.. Başbakan ise, cemaatin devlet içerisinde “ölçüsüz” kadrolaşmasından rahatsız olduğu için cemaatin dersanelerini kapatacağını açıklamıştı… En iyisi, biz yine de yargıda cemaat yapılanması iddialarını doğru bulmayan “Seyit” Kemal’in sözlerine (3) inanalım… Ne de olsa hala genel başkanımızdır!..

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1)Arapça’dan dilimize geçen “Ba’de Harab-ül Basra” (Basra harap olduktan sonra) deyimi iş işten geçtikten sonra anlamında kullanılır….

(2)http://www.chp.org.tr/?page_id=43642

(3)http://video.cnnturk.com/2012/haber/1/25/kemal-kilicdaroglu-ozel-roportajinin-tamami