KONUK YAZARLAR

YURTTAŞLARIN ÜLKESİNDE!..

bedelli_askerlik_2_a

İmar rantının merkezi Şişli’de; İnönü’nün torunu Hayri ile eski belediye başkanı Mustafa Sarıgül’ün oğlu Emir arasındaki kavga, gizlenemez boyutlara tırmanınca, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün bile çileden çıktı. Aygün, Dersimli Kemal’i şu sözlerle eleştirdi: “Eee, İstanbul belediye başkanlıklarını bir kişinin aile şirketi olarak dağıtırsan olacağı budur. Halka ve emeğe değil, sermayeye yüzünü dönersen sonuç budur. Siyasette ‘Beykoz Konakları’nda karar alırsan, Sarıyer’de ‘Zekeriya Villaları’na işte böyle mahkum olursun”…

Bu sözler, her şeyi açık seçik anlatıyor. Ne bir şey eklemeye ne de yoruma ihtiyaç var!..

Düşünce dünyasının haritası yukarıya çıkartılmış bir aciz adam, Adana Bölge Toplantısında “Parti içi demokrasi”den ne anladığını anlatıyor:

Önseçim istiyoruz” diyen partiliye, “Bu arkadaş CHP’li değil, AKP militanıdır herhalde… Kimseye bu partide kişisel şov yaptırmayacağım” diyecek kadar kendini kaybetmiştir!..

Anlaşılan bundan böyle, CHP’de “önseçim” isteyenler, AKP militanı olarak muamele göreceklermiş!.. Mesela ben, hala ısrarla önseçim istiyorum!..

Küresel güçlerin Atatürk’ün partisine itekleyerek soktuğu bu adam, İzmir Bölge Toplantısında ise “Militan” ve “üye” tanımı yaptı. Üyelere hak ve yetkilerini hatırlattı:

“Birbirimizi eleştirmekten bir şey yapamıyoruz. Elimize ne geçecek? Parti militanı gibi olmalısınız. Parti militanlığı, her koşulda partisini savunmaktır. Parti militanı, eğri olduğunu bilse bile, yanlış olduğunu anlarsa dahi partisini savunur. Parti üyesinin herhangi bir yurttaş gibi konuşma hak ve yetkisi yoktur. Onun görevi parti programı, kurultay kararları, tüzükler, genel başkan söylemidir. Ona uyacak, uymuyorsa ayrılır gider…” dedi…

Genel Başkan, üyelere “eğri” ve “yanlış” şeyleri savunmalarını öğütlüyor. Yanlış ve eğri şeyleri savunacak olduktan sonra sana ne gerek var, AKP’yi savunuruz! Onlar senden eğri değil mi? Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı militan değil, “kapıkulu” veya “uşak” tanımlamasıdır… Bu tanıma da küresel güçlerin karşısında en uygun düşen adam kendisidir… CHP Genel başkanlığı görevine gelebilmek için desteğine ihtiyaç duyduğu güçler, bizim için düşmandır. Ne o güçlere boyun eğeceğiz, ne de kendisine değer vereceğiz… Ayrılıp gitmeye gelince, önünde sonunda bu partiden defolup gidecek olan, halkı partisinden kovanlar olacaktır… O günler yakındır!.. Lakin, hainlerin güçlenmemesi için onlardan oy desteğini de çekmek şarttır!..

Alternatif vardır ve her zaman olacaktır. “Eski partimize oy verelim, aman bu sefer de bölünmeyelim” gibi duygusal sözlerin ne zamanıdır, ne de geçerliliği vardır!..

Samimi eleştiri yapan partilileri, partiden kovacak kadar aklını kaybetmiş bu genel başkan, Diyarbakır Bölge Toplantısında; “CHP çözüm sürecine karşı değil” diyerek, PKK’nın siyasi uzantısı HDP’den farklı düşünmediğini de açıklayıvermiştir… Dersimli Kemal, belli ki Türk Ordu’sunun savaşmadan PKK’ya teslim olmasını istiyor. Başka türlü tatmin olması da zaten imkansız görünüyor. Ancak o zaman, hain dedesi Seyit Rıza’nın intikamını almış olacak… Bu yüzden. “güvenlik ve terör sorunu” olduğu tartışmasız olan PKK’nın, toplumsal bir sorun olarak kabul edilmesi için habire mesai harcıyor…

Dersimli Kemal: “Adı ne olursa olsun ortada bir gerçek var. 30 yıldır devam ediyor mu, evet ediyor. CHP olarak söyledik, bu sorun güvenlik önlemleri ile çözülemez dedik… Akan kan yetmedi mi hala?…” diyerek, etkisi iyice azalan “analar ağlamasın” edebiyatını, çözümsüzlük ve “akan kan” edebiyatı ile süslemeye çalışıyor!..

Abdullah Öcalan’ın Kemal’i ile eş zamanlı olarak; CHP’yi ana muhalefet partisi olmaktan çıkartıp, PKK’nın taleplerini dile getirmekle görevli birimi haline dönüştüren Sezgin Tanrıkulu, TBMM Başkanlığı’na “Toplumsal Mutabakat Komisyonu” ve “Ortak Akıl Heyeti” kurulmasını öngören bir yasa teklifi vermiş. Teklife göre, TBMM’ndeki dört partiden ikişer kişi “Toplumsal Mutabakat Komisyonu’nda yer alacakmış, ayrıca 4 parti, ayrıca 3‘er kişi seçerek “Ortak Akıl Heyeti”ni kuracaklarmış. Kararlar dörtte üç oy çokluğu ile alınacak tabi… Ne kadar akıllılar değil mi? AKP+CHP+HDP ittifakına, MHP’nin itiraz etme olasılığını bile düşünmüşler!..

Böyle şeyler yaşadığımız için diyoruz ki: Atatürk’ün Türk gençliğine emaneti olan Cumhuriyet tehlikede, Cumhuriyet Halk Partisi de işgal altındadır. CHP’deki bu işgal kırılmadan, ülkedeki gizli düşman işgalini kırmak olanaksızdır!..

Türk halkı için “vatan borcu” olan o kutsal “askerlik” kavramı, “bedelli askerlik” uygulaması ile “Balyoz Davası”ndan daha ağır bir darbe yiyeceği kesindir. Onarım kaç yıl sürecek o belli değildir. Türkiye’de askerlik artık bir “” gibi görülmeye başlanacak. Hükümet ve muhalefet, Türk askerini, Sorus‘un istediği gibi “ihraç ürünü” haline getirmeye çalışıyor…

Asker kaçakları”na da gün doğuyor tabii. Hem askerlik yapmaktan kurtulacaklar, hem de askerlik hizmetinin karşılığı olarak belirlenmiş bedeli, yine vatandaşın mevduatlarından bulacaklar. Bu arada zedelenmiş itibarları da iade edilmiş olacaktır. Onlar için bundan böyle; “asker kaçağı”, “korkak”, “bencil” gibi nitelemeler kullanılamayacak… Bankalar keselerinin ağzını açmış; tüketici kredisi gibi “askerlik kredisi” almak isteyenleri bekliyor…

Birkaç yıl önce, “Vicdani Ret” görüşünü savunan Y-CHP, “bedelli askerlik” uygulamasını duyunca, sevincinden neredeyse havalara uçacak… Bir ara “profesyonel-paralı askerlik” ihanetini savunan Kılıçdaroğlu, bugünlerde Türk Ordusu’nun toptan terhis edilmesi anlamına gelecek sözler ediyor…

Kılıçdaroğlu, bedelli askerlik uygulamasından “Yoksul da bedelsiz yararlanmalı” demiş… Yani paralı olandan alınsın, olmayanlar para vermeden askerlik hizmetini yapmış sayılsın, demek istiyor… Bu saçma sapan sözler, Türk Ordusu’nun terhis edilip, dağıtılması ile eş anlamlıdır!.. Allah’tan onu dinleyen şakşakçılarından başka kimse kalmadı!..

Paralı-profesyonel askerlik fikri de haince düşünülmüştür…

Bu şekilde, göbekten hükümete bağımlı hale getirilecek olan ordu, aynı zamanda NATO’ya da bağımlı halde tutulacak!.. Türk Silahlı Kuvvetleri, başlıca görevi olan vatanı korumak ve kollamaktan kopartılıp, küresel güçlerin bölgedeki vurucu gücü olarak kullanılacaktır! Bu güçlerin CHP’nin başına getirdiği Kılıçdaroğlu’nun “Yoksulluk edebiyatı” ile savunduğu fikir budur işte…

Yeni CHP, her zamanki gibi, AKP’nin yolundaki taşları temizlemekle görevli olduğunu bir kez daha göstermiştir…

***

Bir cümle ile söylemek gerekirse; Türk insanının temel sorunu, “yurttaş hakları”nı mücadele ederek elde etmemiş olduğu için, hak ve ödevlerinin neler olduğunu bilemiyor olmasıdır…

İnsafsız siyaset esnafının, “itaat kültürü” ile besleyip, din-iman çubuğu ile güttüğü bizim gibi toplumlar, kolay kolay “tebaa” olmaktan kurtulup, “yurttaş” olamazlar!..

Mütegallibe, (*) yurttaşların çoğunlukta olduğu toplumlarda; rahat çalışma alanı pek bulamaz. Çünkü, yurttaşa kimse din veya mezhep kurallarını dayatamaz!.. Yurttaşların ülkesinde, kimse halktan toplanan vergileri çalamaz! Yöneticiler, kamu kaynaklarını yandaşlarına yağmalatamazlar! Yurttaşların ülkesinde; insanların inançları, dini duygu ve düşünceleri, dince kutsal sayılan değerleri, istismar edilip sömürülemez! İnsanları yurttaş olan bir ülke; hiçbir şekilde, sahipsiz ve savunmasız bırakılamaz! Hiç kimse, askerlik hizmeti gibi kamu hizmetlerinden muaf tutulamaz! Yurttaşların ülkesinde, kimse düşmanla işbirliği içerisine girip de üstüne yatamaz, cezasız bırakılamaz! Geçmişlerine ihanet içerisinde olanlar bile, yurttaşların ülkesinde rahat uyuyamazlar!..

Yurttaşlar, ödevlerini bilir ve haklarını ararlar!..

Haksızlığa uğradıklarında ise itiraz ederler, ses çıkartırlar!..

İtiraz, yurttaşlara özgü bir davranış şeklidir!..

Biat kültürü” ile yetişenlere “tebaa” denilir. Tebaa, haksızlıklar karşısında; susar, oturur, kaderine razı olur… Böyle insanlar, her türlü işbirliğine açıktırlar ve sadece kendi menfaatlerini düşünürler. Yeri geldiğinde, düşmanla işbirliği içerisine girmekten çekinmezler. Küçük çıkarlarını korumak için satamayacakları değer yoktur. Memleketin anasını asıl ağlatanlar, böyleleri içerisinden çıkar…

Yurttaşların ülkesinde, yurttaş oyunu takip eder, sırası geldiğinde hesap sorar…

Yurttaşlara kimse kendisini “kurtarıcı” olarak pazarlayamaz…

Yurttaşın karşısında bir genel başkan: haddini aşamaz, önünü ilikli tutar ve yukarıdaki gibi konuşamaz!..

Av. Cemil Can

DİPNOT:

(*) Mütegallibe: Zorba. Hak ve hukuka hürmet etmeden geçinmek isteyen.