KONUK YAZARLAR

AKP DARBESİ!..

sivil_darbe_1

Anayasa Mahkemesinin kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlar. Anayasamızın amir hükmü böyle diyor.(1) “Ergenekon Mahkemesi” bu tartışmasız hükmü tanımıyor! Ülkemizin yetişmiş bütün hukukçuları, Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra, tutukluluğun 5 yılı geçemeyeceği hususunda hemfikirler. Başka bir deyişle, tutukluluğu 5 yılı aşan bütün tutukluların, derhal serbest bırakılması gerekiyor…

Kör olan “adalet” şimdi de sağırları oynuyor!

Anayasa Mahkemesinin bu konu ile ilgili kararı aslında bir tür önlem sayılır…

Tutukluluğun 10 yıla kadar uzayabilmesine olanak sağlayan Ceza Muhakemesi Kanununun 252. maddesinin 2. fıkrası idi.(2) Anayasa Mahkemesi, CHP’nin başvurusu üzerine 3. Yargı Paketi olarak bilinen 2 Temmuz 2012 günlü, 6352 sayılı (Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında) Kanunu’nu görüştü. Kanunun ismi bile bir tuhaf! Yüksek Mahkeme, “ölçüsüz ve uzun” olduğu için 3713 sayılı Kanun’un başlığı ile birlikte değiştirilen 10. maddesinin; ilgili hükmünün (4. fıkrasının) iptaline karar verdi…

Belli ki, bu çağ dışı hükümden beklenen yarar elde edildi!..

İptal edilen fıkra şöyleydi:

“Türk Ceza Kanununun 305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeleri hariç olmak üzere, İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlarda, Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.” (3) Bunun adı çoklu hukuk sistemidir aslında. Bir tür vergiyi vatandaşlara farklı uygulama gibi yani…

Anayasa Mahkemesinin son kararı ile mevzuatımızdan bir kepazelik daha çıkartıldı. Hiçbir mahkeme, olmayan bir hükme dayanarak tutukluluğu sürdüremez artık! Sürdürürse ona da mahkeme denemez! Çünkü Anayasaya aykırılığı tespit edilen bir maddenin yürürlükte olması, hukuken hiçbir sonuç doğuramaz!.. Dolayısıyla bu maddeye dayanarak tutukluluğu 10 yıla kadar sürdürmek yasal ve olanaklı değildir!..

Hukuk dışı bir duruma sığınan iktidar olabilir mi?.. Oluyor işte… Bu konudaki tartışma, abesle iştigaldir ve bir an önce bitirilmelidir!..

Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 252. maddesi yürürlükteyken, maddenin 2. fıkrasına göre; “250 nci maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde öngörülen suçlar (5) bakımından, Kanunda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır” hükmü mevcuttu… Ne var ki, CMK’nun 250, 251 ve 252. maddeleri 5.7.2012 tarih ve 28344 sayılı R.G.’de yayımlanan 2.7.2012 tarih ve 6352 Sayılı Kanunun 105/6. maddesi hükmü gereğince yürürlükten kaldırıldı…

Bu hüküm olduğu gibi Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesine aktarılarak, acaba neden korunmuştur?..

Hükümetin anlayışına göre, Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 10. maddesinin 4. fıkrası hükmüne dayanılarak, bir süre daha tutuklama süresinin iki kat olarak uygulanmasına devam edilmesinde yarar umuldu!.. Türk halkının gözünün içerisine baka baka bu iğrenç uygulamaya devam edildi… Bu şekilde iktidarın keyfi davranışının faturası, Türk Milleti adına “Ergenekon Davası” ile “Balyoz Davası” tutuklularına ödetildi… Yurtseverler, bizim adımıza bu faturayı hala da ödemeye devam ediyor. Bu yolda ölenleri saygıyla anmak, kalanların önünde eğilmek, yurttaşlık borcumuzdur biline!..

Malumunuz olduğu üzere, Yargıtay, CMK’nun 102. maddenin 2. fıkrasında belirtilen ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar için azami 2+1 = 3 yıl olması gereken tutuklu kalma süresini, hatalı bir kararla, 2+3 yıl olarak yorumlayıp, 5 yıl olarak belirlemiştir… Bu karar asla hukuki değildir!.. Zira uzatma süresinin asıl süreden daha uzun olduğu bir uygulama, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Ayrıca yasalarımızı uydurmaya çalıştığımız Avrupa müktesebatında da bu kadar uzun bir tutukluluk mevcut değildir… Dolayısıyla Yargıtay’ımızın bu noktada karşı devrime alet olduğunu söyleyebiliriz!.. Zaten ülkemizde, karşı devrim yargı eliyle yürütülmüştür!..

Yargıtay’ın çağdışı yorumunun esas alınması ile; TCK’nun, İkinci Kitap, Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlarda azami tutukluluk süresi; 5 yılın 2 katı yani, 10 yıl olarak uygulanmaya başlanmıştır!.. AKP zulmüne “yargı” tarafından verilen vize ile bu işler yapılmıştır!.. Unutmayalım ki, bütün bu işler; AKP’nin yargıyı ele geçirmesi ve halkın aldatılması sonucu “Anayasa Referandumu”na “evet” denilmesiyle gerçekleştirilmiştir!..

AKP iktidarının, Ceza Usul Kanunu’nda yaptığı basit gibi gözüken birkaç değişikliğe, Yargıtay’ın hatalı yorumu da eklendiğinde, hükümete muhalif olanları 10 yıl içeride tutma olanağı kolayca elde edilmiştir… Yargılamaların 10 yıl sürdürülüp sürdürülemeyeceği hususu, darbecilerin ikincil bir problem olarak karşılarına gelmiştir. Bunun için ana davayı, ilgili ilgisiz pek çok davayı birleşterek, okumak için bir insanın ömrünün yetemeyeceği sayfa sayısına ulaştırdılar!.. Acı olan halkın yanında olması gereken güçlerin; “Yargı gereğini yapar”, “Yargılamaların sonucu beklensin” anlamına gelen sözler ile bu sürecin meşru gösterilmesine verdikleri katkıdır!.. Darbecilerden daha ağır suç işleyenler, işte bu şekilde halkı oyalayan ve aldatanlardır!..

Yaratılan bu karanlık ortamda, darbeciler için geriye bir tek iş kalıyordu. O da tutuklular ile yakınlarının, “adalet” konusundaki yakınmalarını bloke etmekti. Hükümet ve işbirlikçileri aleyhine oluşacak kamuoyu ile baş etmek ise, hiç de zor değildi. Bunun için medyayı ele geçirmek yeterliydi ve o da kısa süre içerisinde ele geçirildi. Bir tek Aydınlık ve Ulusal kanal doğru haber veriyordu. Birkaç yüz tutuklu yakınının, kısıtlı olanakları ile ele geçirilmiş medya karşısında oluşturabilecekleri kamuoyu ise ne kadar etkili olabilirdi?.. Kaldı ki, ana muhalefet de her bulduğu fırsatta “darbelere karşı olduğunu” söyleyerek, özel görevli mahkemelerin tutukladığı yurtseverleri, dolaylı yoldan “darbeci” olarak yaftalıyordu!.. Kısaca “darbelere karşı” bir şeyler yapılıyormuş izlenimi verilerek, asıl darbe yapılıyordu!.. AKP’nin bu darbesine karşı direnç gösterecek örgütlü ve örgütsüz kesimleri oyalayıp, kontrol altında tutmak görevi Y-CHP ile MHP’ye verilmişti. Allah var, her ikisi de görevlerini layıkıyla yerine getirdiler!.. Kutlamak gerekir!..

ABD ile açıkça işbirliği yapan “Milli Görüş” ve “Cemaat” ortaklığı, iktidarı ele geçirdikten kısa süre sonra, yargıyı da ele geçirmiş ve yukarıda açıklandığı gibi karşıdevrimi bir aracı gibi kullanmaya başlamıştır. İşte bu şekilde Cumhuriyet’e karşı –kansız– bir darbe gerçekleştirilmiştir!.. Darbeciler ve işbirlikçileri, gözümüzü boyamak için ağız birliği etmişcesine, Mısır’da darbe yapıldığını söyleyerek, bizde yapılan darbeyi gizlemeye çalışmaktadırlar. Cumhuriyeti korumakla görevli devlet kuruluşlarının darbecilerin eline geçmesi ve bir korku imparatorluğunun kurulması ile pek çok aydın ve yurtsever sesini çıkartamaz duruma düşürülmüştür!..

Şimdi iktidarın açık ve gizli ortakları birbirlerine düştüler!..

Biz onların iç kavgası ile değil, başımıza ördükleri çorapla ilgilenmeliyiz!..

Sağır Sultanların da duyduğu gibi, Cumhuriyet’e karşı darbe yapan aktörlerin, üzerinde anlaştıkları plan, Büyük Ortadoğu Projesi‘dir (BOP). Ülkemizin parçalanmasını da öngören bu proje, sahipleri tarafından hiçbir zaman gizlenmemiş, aksine eşbaşkanları tarafından, defalarca övünç vesilesi olarak kamuoyuna açıklanmıştır. Aynı şekilde, baş patronları da ABD de 23 ülkenin sınırlarının değiştirileceğini ve yönetimlerinin yıkılacağını, Dışişleri Bakanları aracılığı ile bütün dünyaya meydan okurcasına açıklamıştır!..

Bu hain tertip, AKP iktidarı eliyle uygulamaya konulmuş olup, karşı devrimin döşenen her taşında, Sorosçu Y-CHP ile MHP’nin de anlamlı bir katkısı vardır!..

Muhalefetin bu yaşananlardan sonra, hala AKP ile Anayasa yapmak istemesinin bir nedeni vardır? Halkın gözünde meşruiyetini iyice yitiren AKP’yi, yeni anayasanın mimarı olarak parlatmak, muhalefetin ne işine yarayabilir?! AKP’nin başarı hanesine yazılacağı kesin olan bu girişim için, Kılıçdaroğlu’nun yerlerde sürünmesini artık anlamak mümkündür!.. Adi bir kaset operasyonu ile CHP Genel Başkanlığı’na getirilmenin diyetini ödüyor, verilen görevi yerine getiriyor!..

Suriye, Irak ve İran’ı da içerisine alan BOP, beklenmedik bir şekilde Suriye’deki direnişle karşılaşınca sekteye uğradı. Rejimleri yıkılan ülkeler için dayatılan “Ilımlı İslam” rejimi de Mısır örneği ile ortaya çıktığı gibi ABD’ye beklediği sonucu vermedi!..

Bu arada, hiç beklenmedik bir şekilde, “Gezi Parkı Direnişi” ile Türkiye’de başlayan halk hareketi; muhalefetin ihanetine rağmen, işbirlikçi AKP hükümetinin temellerini sarsmaya başladı. Daha geniş yığınların karşısına dikileceğini anlayan hükümet, darbeyi gerçekleştirirken kullandığı ve artık ihtiyaç duymadığı “tutuklama” aracını, ortadan kaldırarak, makul bir ölçü içerisine almakta sakınca görmedi. Aslında Anayasa Mahkemesi’nin son kararını, bu gelişmelere karşı alınmış bir önlem olarak görmek, yanlış değildir…

Bu düşüncelerle, öncelikle karşı devrimin bir diğer aracı olan “özel görevli ağır ceza mahkemeleri”nin, kurulmasına dayanak teşkil eden CMK’nun 250, 251 ve 252. maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır. Bu şekilde, 252. maddenin 2. fıkrası ile hüküm altına alınan tutuklulukta güya “iki kat” uygulamasına son verilerek, hükümet sureti haktan gösterilecekti. Ama olmadı, çünkü devlet içerisinde, adı “Ergenekon Mahkemesi” olan ikinci bir hükümet vardı. İkinci hükümet de artık iktidara taliptir. Bu nedenle iki ortak da, yeni koalisyon ortakları arayışındadır. Kılıçdaroğlu’nun iktidar olma hırsı yok. Bu konuda kadrosu da bulunmuyor. O ikinci sınıf pavyon konsomatrisi gibi, her çağıranın masasına oturmaktadır…

Anayasa Uzlaşma Komisyonu Masasına oturma ile Cemaat ile flört bu kapsamda değerlendirilmelidir!..

Gerçekte birbirlerini yıpratmak amacı ile bilek güreşi yapan iktidarın güçlü ortakları, kendi yarattıkları yargı canavarının kurbanı olmak üzeredir!..

Sürecin böyle devam edeceği kesin gibidir. Pek yakında, sıranın diğer ağır cezalık suçlar için hatalı olarak uygulanan 2+3 = 5 yıllık azami tutuklama süresine geleceğini de söyleyebiliriz. Bir yargı yorumu (İçtihatları Birleştirme Ceza Genel Kurul Kararı) ile azami tutukluluğun 2+1= 3 yıl olarak uygulanmasını olası bir af yasasından önce görebiliriz!.. Bunların tümü halkı aldatmak amacıyla yapılacak olan göz boyamalarıdır!..

Daha önceleri, Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda belirsiz olan tutukluluk süresi, “uyum yasaları” çerçevesinde belirli hale getirilirken, yürürlük tarihi de ileri bir tarihe atılarak, mevcut tutuklular için haksız bir uygulama daha yapıldığını unutmayalım… AKP kurmaylarının bu konudaki şeytanca düşüncelerini o tarihlerde tahmin etmiş ve dilim döndüğü kadarıyla anlatmaya çalışmıştım…(6)

İşte bu gelişmeler, ceza usul kanunlarında basit gibi gözüken değişiklikler yapılmak suretiyle, faşizmin nasıl getirilebileceğinin çarpıcı örneklerdir… Askeri darbe yapmakla elde edilen sonuçların neredeyse tamamı, bu yöntemlerle de elde edilebilmektedir!.. O nedenle 11 yıldır yaşadığımız gelişmelere, “AKP Darbesi” demekte bir yanlışlık yoktur!..

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) Anayasa m. 138 fıkra son: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”

(2) CMK Madde 252.- “

1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarla ilgili davalara ait duruşmalarda aşağıdaki hükümler uygulanır:

2) 250 nci maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde öngörülen suçlar bakımından,

Kanunda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.”

Birinci fıkranın (c ) bendinde öngörülen suçlar şunlardır:

4.Bölüm: (Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar) m.302-308

5.Bölüm: (Anayasal Düzene ve Bu Düzenin işleyişine Karşı Suçlar) m.309-306

6. Bölüm:( Milli Savunmaya Karşı Suçlar) m.317-325

7.Bölüm: (Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk) m.326-343

(305,318,319,323,324,325,332 hariç)

(3)TMK’nın 10. maddesinin 4. fıkrasında: “Türk Ceza Kanununun 305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeleri hariç olmak üzere, İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlarda, Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.”

(4) Terörle Mücadele Kanununun 1. maddesinde, “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”şeklinde tanımlanmıştır.

(5) İster örgüt kapsamında olsun, ister olmasın CMK 250. maddenin (c) bendinde belirtilen; (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci Maddeler hariç) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçların “özel görevli ağır ceza mahkemeleri”nde yargılanacağı hüküm altına alınmıştır.

(6) http://cemilcan.gen.tr/2005/12/fasizmin-ayak-sesleri/

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir